Muhammet Kocabaş nasıl öldü

Muhammet Kocabaş, ağustos başında, göğsündeki kurşun yarası ile götürüldüğü hastanede öldü.

Olayın cinayet mi, yoksa intihar mı olduğunun aydınlatılması için, sokakta kavga ettiği sevgilisi Esra Kurt’un ve kendisinin el svapları alınarak, Samsun polis kriminal laboratuvarına gönderilmiş. 27 Ağustos 2006 tarihli Posta Gazetesi’ne göre: "Gelecek olan sonuçlarda Kurt’un elinde barut kalıntısı bulunursa, yeniden cinayetten gözaltına alınacak. Kocabaş’ın elinde bulunursa, olay kayıtlara intihar diye geçecek. İkisinde de bulunmazsa, olayda üçüncü bir kişinin varlığı kesinlik kazanacak." İşler hiç de bu kadar basit değil.

15 Mart 2006 günü bilgisayarlarını açan tüm FBI şube müdürleri, merkez laboratuvarın 23 yıllık başkanı Dwight E. Adams’ın imzaladığı bir elektronik posta ile karşılaştılar. "Görülen lüzum üzerine bundan böyle atış artığı incelemesi yapılmayacaktır. Kararımızın nedeni, kullanılan yöntemin bilimselliği ile ilgili kuşkularımız olmayıp, önceliklerimizin değişmesidir."

Başkan Adams, geçen eylülde de, kimin ateş ettiğini belirlemek üzere 25 yıldır uygulanmakta olan bir başka incelemeyi durdurmuş ve suçun işlenmesinde kullanılan silah bulunamadığında, olay yerindeki mermilerle, şüphelinin üzerinde ya da evindeki mermilerin kimyasal özelliklerinin karşılaştırılmamasını emretmişti.

Atış artıkları konusunda da merkezin er ya da geç aynı noktaya gelmesi bekleniyordu. Bu incelemelerde hatalar yapıldığı, uzunca bir süredir avukatlar ve akademisyenler tarafından her platformda dile getiriliyordu.

Atış artıklarını delil olarak kabul etmeyen, az sayıda da olsa, bazı mahkeme kararları vardı. Bunlara bir de 31 Mayıs ile 5 Haziran 2005 tarihleri arasında FBI’ın Quantico’da düzenlediği Atış Artığı Sempozyumu’nda ortaya çıkanlar eklenmişti.

Anlaşılan, 30 Haziran 2006’da emekliye ayrılacak Başkan Adams, yeni atanacak meslektaşının başını ağrıtacak konuları birer birer temizlemekteydi.

FBI ARTIK ATIŞ ARTIĞI İNCELEMİYOR

Böylece neredeyse 40 yıldır gerçekleştirilen, bir o kadar yıldır dünyanın dört bir yanındaki kriminal laboratuvarlarda uygulanmakta olan ve binlerce insanın suçlu ya da suçsuzluğuna dayanak oluşturmuş çok önemli bir inceleme daha sonlanmış oldu.

Kısacası FBI artık, el üzerinden alınan svaplarda atış artıkları inceleyerek, o elle bir silahın ateşlenip ateşlenmediğini belirlemeyecek. Başkan Adams’ın e-postasının ikinci cümlesine, yani "kullanılan yöntemin bilimselliğinden kuşku duyulmadığı ve önceliklerin değişmesi nedeniyle atış artığı incelenmesinden vazgeçildiğine" gelince, e-postayı okuyan müdürlerin buna inandığını hiç sanmıyorum.

Atış artığı meselesi birkaç ay gizli tutulduysa da, durum kulaktan kulağa yayıldı ve nihayet 26 Mayıs 2006’da FBI sözcüsü özel ajan Ann Tod, hemen hemen e-postada yer alan cümlelerle, ayrıca gerekçelerin arasına mali kaynak sıkıntısını da ekleyerek, kamuoyuna açıkladı.

Yılda bir milyonun üzerinde laboratuvar incelemesi yapan, 2007 bütçe talebi 6 milyar doları aşan ve 11 Eylül sonrasında terörle mücadele ve istihbarata ağırlık verecek biçimde yeniden yapılanan FBI’ın, binlerce kez yinelediği bir yöntemi terk etmesini, elbette değişik şekillerde yorumlamak mümkün. Ancak, bu yorumlar arasında, mali kaynak eksikliği, kanımca en son sırada gelendir.

FBI, bu incelemeden neden vazgeçti?

Gelin birlikte düşünelim.

ÜÇ AYRI ANALİZ YÖNTEMİ

1980’lerin ortasına gelindiğinde, değişik usuller kullanarak el üzerinden alınan örneklerde atış artığı analizi için kullanılabilecek üç yöntem vardı: Nötron aktivasyon analizi (NAA), alevsiz atomik absorbsiyon spektrometrisi (FAAS) ve taramalı elektron mikroskobu enerji dağılımlı X ışını spektrometrisi (SEM-EDS). NAA yöntemi, 1990’ların ortasında terk edildi, zaten Türkiye’de bu amaçla hiç kullanılmadı. (1963’teki ABD Başkanı John F. Kennedy suikastının hálá aydınlatılamamış olmasının başlıca nedeni, bir Mannlicher-Carcano tüfekten atılan ve Başkan ile birlikte ölen Teksas Valisi John B. Connally’nin hastaneye taşındığı sedye üzerinde bulunan 6.5 mm’lik mermi çekirdeğinin, NAA sonuçlarıdır.)

Halen Türkiye’de yaygın şekilde kullanılmakta olan FAAS’nin başlıca zayıf noktası, duyarlılığın yeterli olmamasıdır. Ateş edildikten 2-3 saat içerisinde ellerden örnek alınamazsa, bir şey bulunamıyor. Ayrıca ellerin yıkanması, hatta birbirine sürtülmesi bile sonuçların negatif çıkmasına yol açıyor ve kişi ateş etmiş olduğu halde saptanamıyor. Öte yandan bu teknik, metalleri ayrı ayrı saptadığından, el üzerinde bulunmaları, mutlaka bir silahtan kaynaklandığını kanıtlayamıyor.

Halbuki SEM-EDS, bir yandan 300 bine varan büyütme gücü ile tek bir atış artığı taneciğini gösterebilecek kadar duyarlı, diğer yandan bu tanecikteki elementlerin, yani kurşun, antimon ve baryumun oranını belirleyecek niteliğe sahip. SEM-EDS’lerin fiyatlarının 200 bin dolardan başladığını bilgilerinize sunarken, Türkiye’de gerek polis ve jandarmanın, gerekse Adli Tıp Kurumu’nun büyük laboratuvarlarının elinde bu olanağın bulunduğunu, ancak ne yazık ki her atış artığı analizinde kullanılmadığını belirtmek isterim.

İNCELEMENİN STANDARDI YOK

Atış artıklarının incelenmesinde uyulması zorunlu standartlar yok. Örneğin, 2001 öncesinde Amerikan Standartlar Enstitüsü’nün "Elektron mikroskobu - enerji dağılım spektroskopisi ile atış artığı analizi" başlıklı E-1588-95 sayılı standardı, aynı tanecikte kurşun, antimon ve baryumun bir arada bulunmasını el üzerindeki atış artığının kanıtı sayarken, bu tarihten sonra kurşun metali içermeyen kapsüllerin imalatına başlanması ile birlikte değiştirildi ve taneciğin sadece antimon ve baryum içermesi yeterli bulundu. Kriminal laboratuvar uzmanlarının çok işine gelen bu değişiklik yüzünden, eli üzerinde sadece bir tek antimon ve baryumlu tanecik bulunan şüpheliler bile mahkum edildi.

22 Şubat 2005 günü, Baltimore bölge yargıcı John C. Themelis, bu duruma bir son verdi. Michael Washington davasında, polis laboratuvarının 25 yıllık uzmanı Joseph Harant’ın verdiği, antimon ve baryum içeren tek tanecikle ilgili atış artığı raporunu bilimsel dayanaktan yoksun buldu ve dosyadan çıkarttı. Bu karar üzerine Baltimore barosu avukatları, uzman Harant’ın daha önce verdiği tüm atış artığı raporlarını incelemeye aldılar ve şimdi de eli üzerindeki antimon ile baryum içeren tek tanecikle mahkum edilmiş olanların yeniden yargılanmasını talep edecekler. İlk sırada, 1998’te sol elinin üzerindeki tek tanecikle ömür boyu hapse mahkum edilmiş ve hálá suçsuz olduğunda ısrar eden Tylor Jones var. Atış artığı analizine son vermeden önce FBI, kurşun, antimon ve baryumun bir arada bulunduğu en az üç taneciğe rastlanmasını atış artığı olarak değerlendiriyordu.

HER YERDE ATIŞ ARTIĞI VAR

Aslında, atış artıklarından kuşku duyulmasına yol açan araştırmalar bir süredir gündemde. Hiç kimse, taneciklerin incelenmesinde kullanılan teknikleri sorgulamıyor. Sorun, bu taneciklerin kişilerin üzerine nasıl geldiği, yani kontaminasyon ile ilgili. Çünkü ateşlenen silahın bir hayli uzağındaki bir kişide, hatta ateşleme sırasında orada olmayanlarda bile bu tanecikler bulunabiliyor. Alanın en saygın dergilerinden Forensic Science International’in 2005 Ekim sayısındaki Çek Cumhuriyeti Prag Kriminalistik Enstitüsü’nden Lubor Fojtazek ve Tomas Kmjec’in araştırması, bunun son örneklerinden biri ve atış artığını delil kabul etmeye taraftar olanları, durumu yeniden değerlendirmeye davet edecek sonuçlar içeriyor.

Çekler, kapalı bir odada yapılan atış denemeleri sonunda, silahın 2 metre uzağındaki kişi üzerinde de atış artıkları buluyor. Hatta atıştan 8 dakika sonra bile havada partiküllere rastlıyor. Bu nedenle silahın ateşlenmesi sırasında o mekanda bulunmayan biri, olayın hemen ardından içeri girdiğinde, üzerinde partikül buluyorlar. Bu durumda, havada uçuşan taneciklerden bir ya da birkaçının, suça karışmamış kişinin eli üzerine yerleşmeyeceğini kim garanti edebilir? İşte bu nedenle, el üzerinde bulunacak partikül sayısı da önem taşıyor.

Tıpkı analizlerde kullanılacak gereç ve yöntemde olduğu gibi, bu konuda da laboratuvarlar arasında bir uzlaşma yok. Kimi Baltimore polisi gibi tek taneciği yeterli buluyor, kimi FBI gibi en az üç tanesini gerekli kılıyor. Kısacası aynı kişi, aynı ülkenin bir laboratuvarı için suçlu, diğeri için suçsuz olabiliyor.

BARUT ARTIĞI DEĞİL ATIŞ ARTIĞI

Gazetelerde, internet sitelerinde, hatta bazı ders kitaplarında, ateş eden kişinin tespiti için, el üzerinde barut artığı ya da barut izi aranması şeklinde tanımlanan işlem, aslında barut artıklarından ziyade, tetik çekildiğinde, iğnenin çarpmasıyla ezilerek kıvılcım çıkmasına neden olan ve hemen önündeki barutu ateşleyen kapsülün, yanmış ya da yanmamış ürünlerini (özellikle kurşun, antimon ve baryum) bulmayı hedefler. Bu nedenle, "barut artığı" yerine "atış artığı!" (gunshot residue, GSR) demek daha doğru olur.

POLİS OTOSUNDA VE KELEPÇEDE ATIŞ ARTIĞI

Los Angeles Adli Tabipliğinden Debra Kowal ile Steven Dowell’in 2000 yılındaki araştırmaları, durumun vahametini daha o zamandan kanıtlıyordu. Polis devriye araçlarının arka koltuklarından aldıkları 50 örneğin 45’inde atış artığına özgü tanecikler bulmuşlardı. El üzerinde atış artığı bulunabilmesi için, polis devriye aracında yolculuk etmek yetiyordu, anlaşılan.

Kowal ve Dowell, ateş etmiş olan ve elleri kelepçelenen bir suçluyu 10 dakika süre ile arka koltukta oturttuktan sonra, aynı yere ateşli silahla ilgisi bulunmayan, ayrıca elleri silinen ve kelepçelenen başka bir kişiyi oturttular. Bu kişinin ellerinde 12 adet üçlü, 10 adet ikili metal karışımlı tanecik saptandı. En önemli bulgular, ateşli silahla ilgisi bulunmayan ve elleri temizlenmiş 41 kişinin görevdeki polislerce kelepçelenmesinde izlendi. Bunların 24’ünün elinde atış artığına rastladılar.

Benzeri deneyler, 2005 yılında FBI’ın Colorado bürosu tarafından tekrarlandı. 26 devriye aracının 14’ünün arka koltuğunda en az bir adet atış artığına özgü üçlü tanecik, beşinde baryum ve stronsiyumlu taneciğe rastladılar. Yine 2005’te Bexar kriminal laboratuvarından Martinez ile Kara Kuvvetleri kriminalden Garcia, elleri kelepçelenerek cezaevinden mahkemeye nakledilen 100 mahkumun 16’sının elinde iki bileşenli atış artıkları buldular.

Atış artığı kontaminasyonu ile ilgili tartışmalar alevlendikçe, polis merkezleri kirlenmenin boyutunu saptayabilmek üzere araştırmalara başladı. Kelepçelerde, kapı kulplarında, sorgu odalarının masaları üzerinde, çöp kovalarında, dosyalar üzerinde, polis çizmelerinde kurşun, antimon ve baryumlu taneciklere rastlanıyordu.

İşin daha kötüsü, üçlü karışım taneciklerinin havai fişeklerden de kaynaklanabilmesi. Öte yandan 2004 Nisan’ında İtalyan jandarma teşkilatından Bruno Cardinetti ve arkadaşları fren balatalarındaki yağla kirlenen ellerde antimon ve baryumlu tanecikler bulunduğunu, bu nedenle taramalı elektron mikroskobu enerji dağılımlı X ışını spektrometrisi kullanılmadığı takdirde özellikle otomobil tamircilerinin haksız yere suçlanabileceğinin altını çiziyorlar.

İNTİHAR MI, CİNAYET Mİ ANLAŞILMIYOR

2005 yazında FBI tarafından gerçekleştirilen ve sadece resmi bilirkişilerin katılmasına izin verilen atış artıkları sempozyumunda tartışılan konulardan biri, ateşli silahla intihar edenlerin ellerindeki artıklarla ilgiliydi. Virginia’da son 10 yılda ateşli silahla intihar eden 2040 olguyu inceleyen Douglas DeGaetano, bunların sadece yüzde 13’ünün elinde atış artığı bulabildiğini bildirdi. Ohio adli tabipliğinden Michael Trimpe, 80 ateşli silahla intiharın yüzde 21’inde, Teksas’tan Michael Martinez ateşli silahla intihar eden 126 kişinin yüzde 38’inde atış artığına rastlamıştı. Kısacası, silahla intihar edenlerin elinde her zaman atış artığı bulunmuyor.

Öte yandan Colorado’dan Carol Crowe, ateş ederek birini öldürdüğü kesin olarak bilinen 118 kişiden 24’ünün elinden alınan svaplarda, bir tek atış artığı taneciğine bile rastlamamıştı. Yani adam öldürenin elinde de atış artığı bulunmayabiliyor. Toplantıya katılan 40 kadar uzman, atış artıklarına dayanarak ölümün intihar mı, yoksa cinayet mi olduğuna karar verilemeyeceğinde uzlaştı.

Örnek alınmasından, rapor yazımına kadar atış artıkları ile ilgili her ayrıntının tartışıldığı sempozyumun üzerinden bir yıl geçmeden FBI, bu incelemeleri durdurdu. Bu karardan birkaç ay sonra da, o güne kadar gizli tutulan sempozyum tutanaklarını yayınladı.

Biraz uzun oldu ama, Muhammet Kocabaş’ın ölümünün, sadece atış artıklarının incelenmesi ile aydınlatılmasının neden kolay olmadığını anlatabildim sanırım.
Yazarın Tüm Yazıları