Ah bir dedektif medyum bulsam!

İskoç yazar Sir Arthur Conan Doyle’un ünlü dedektif Sherlock Holmes karakterinin yaratıcısı olduğu herkesçe bilinir de, spiritüalizmi (ruhçuluk) hararetle savunduğu; telepat, durugörür (klervoyan) ve medyumlara inandığı, hatta peri fotoğraflarının çekildiğini savunduğu pek bilinmez.

12 öyküden oluşan "Sherlock Holmes’in Maceraları", yazarın spiritüalizm yanlısı tutumu nedeniyle, bir ara Sovyetler Birliği’nde yasaklanmıştı. Aslında Conan Doyle, ölüler dünyasıyla iletişime girildiğine inandığı halde, dedektifi Sherlock Holmes, hiçbir cinayeti gaipten haber verenlerin yardımıyla çözmemiş, hep gözlem, deney ve mantığının yolunda gitmiştir.

Dr. Conan Doyle, yakından tanıdığı, zamanın ünlü Amerikalı sihirbazı Harry Houdini’nin de bir medyum olduğunu iddia etmiş, sihirbaz ise ömrü boyunca, her fırsatta spiritüalizme açıkça karşı çıkmış ve bu ithamı şiddetle reddetmiştir.

Asıl adı Erich Weiss olan sihirbaz, 1926’da, 52 yaşındayken ve gayet sağlıklı göründüğü bir dönemde, şiddetli karın ağrısının ardından öldü. Doktoru Daniel Cohn, ölüm nedenini, patlayan apandisitin yol açtığı iltihap, yani peritonit olarak kaydetti. Birçok hayranı, onun ölmediği, spiritüalistler tarafından öldürüldüğü kuşkusunu içlerinde taşıdılar.

Birkaç yıl önce ortaya çıkan ve Canon Doyle’un, üstü kapalı biçimde sihirbazı ölümle tehdit ettiği biçiminde yorumlanan bir mektup, bu kuşkuları yeniden alevlendirdi ve iş, avukat Joseph Tacopina’nın 26 Mart 2007 günü New York’un Machpelah Musevi Mezarlığı’na verdiği bir dilekçeye kadar vardı.

Gerekli izin alınabilirse (Musevi cemaatin dini kaygıları nedeniyle biraz zor gözüküyor), sihirbazın 80 yıllık mezarı, aralarında ünlü hukuk profesörü James Starrs ile en az onun kadar ünlü patolog Dr. Michael Baden’in de yer aldığı, antropolog, toksikolog ve radyologlardan oluşan bir ekip tarafından açılacak ve çıkartılan saç, tırnak ve kemiklerde başta arsenik olmak üzere zehir aranacak. Ve eğer bir şey bulunursa, olası katiller listesinin ilk sırasında, o tarihlerde spiritüalistlerin başını çeken, İngiliz Psişik Araştırmalar Derneği’nin üyeleri arasında yer alan, Hollanda’dan Avustralya’ya pek çok ülkede spiritüalizmi savunan konferanslar veren Conan Doyle’un yer alacağı muhakkak. Hem doktor olduğundan, hem de hayal aleminde bile olsa, öldürmenin bin bir çeşidini bildiğinden.

TÜRKİYE’DEKİ YABANCI MEDYUMLAR

1961’de ortadan kaybolan ve bir daha bulunamayan küçük Ayla Özakar’ın eşyalarını, "faili meçhulleri aydınlatan medyumdur" diyerek binlerce kilometre ötedeki İngiliz Harry Edwards’a götüren, bir takım adresler alarak geri dönen kişi bir gazetecidir. Harry Edwards’a mal ettiği adreslerden bir şey çıkmadığı gibi, Edwards’ın faili meçhulleri aydınlattığı da doğru değildi. Anılan kişi, pek azı belgelenmiş, binlerce kanser, verem, romatizma ve sara hastasını tedavi ettiğini ileri süren bir spiritüalistti.

1999’da İzmir’de ırzına geçirilip, başına taşla vurularak öldürülen Norveçli turist Eileen Gullaksen cinayetini aydınlatabilmek amacıyla binlerce kişi sorgulanıp, yüzlerce kişiden DNA analizi için örnek alınıp, katil aradan üç yıl geçtiği halde (bana göre bir DNA bankamız olmadığından) bulunamadığında, ailesinin ısrarları üzerine İsveçli medyum Lena Ranehag ile Norveçli medyum Deborah Borgen’i ülkemize getiren, "DNA çözemedi, umut medyumda" şeklinde başlıkların atılmasına neden olan ve Jandarma’mızı meşgul eden, Norveç televizyonundaki bir programın yapımcılarıydı.


MEDYUMLAR VAKİT VE PARA KAYBETTİRİYOR

1966’da Avustralya’nın sahil kenti Adelaide’da su kenarında oynarken ortadan kaybolan ikisi kız, biri erkek Beaumont kardeşlerin soruşturması bir türlü sonuç vermediğinde, işe falcılar, büyücüler, ruhlarla iletişime geçtiğini söyleyenler karışmaya başladı. Hatta Hollandalı medyum Gerard Croiset’nin müritleri, helikopter kiralayarak kıyı şeridinin fotoğraflarını çekti.

Bir yıl boyunca Avustralyalılar, buldozerlerle bugün kumsalı, yarın bir okul bahçesini, öbür gün yine kumsalı kazdılar. Sonunda, medyum Hollanda’dan kalkıp geldi ve kazılara bizzat yön verdi. Belediyenin yeni yaptırdığı soğuk hava deposunun tabanını kazdırmaya kalkınca, halk, tabanın tamiri için gerekli 10 bin YTL’yi topladı.

Yıllar geçti, medyum öldü. Aradan 16 yıl geçti. 1996’da müritleri, "Mutlaka bir bildiği vardı" deyip soğuk hava deposunun duvarlarını yıktılar, tabanını tekrar kırdılar. Yine masraflar edildi, yine çocuklar bulunamadı. Şimdilerde bir başka medyum, Scott Russell Hill, çocukların nerede olduğuna ilişkin öbür taraftan aldığı ipuçlarını sıralıyor. Neyse ki, söylediklerine kulak asıp otoparkları ve ahırları kazmaya kalkan yok.

Anneniz sarı masa örtüsü almanızı istiyor

Mor bir şapka satın almak üzere evden çıkıp, Londra’nın Harrods ya da Selfridges mağazasına girdikten sonra, "Psychic Sisters" adlı şirket çalışanlarından birinin yönlendirmesi sonucunda, mor şapkadan vazgeçip, sarı masa örtüsü alarak dükkandan çıkmanızı hoş görebilirim.

Hatta medyum olduğunu ileri sürerek, ölmüş annenizin ruhuyla iletişime geçtiğini ve mor şapka yerine sarı masa örtüsü almanızı onun önerdiğini söylemesi üzerine kararınızı değiştirmeniz bile, beni pek etkilemez.

DİREKSİYONDAKİ KİM

Ancak iş, suçun aydınlatılması noktasına gelince dikkat kesiliyorum. Son 20 yıldır, iyi bir olay yeri incelemesini ve bilimsel delillerin vazgeçilmezliğini savunan bir vatandaş olarak, kendini psişik ya da medyum dedektif diye tanımlayan kişileri araştırıyor ve onların "Katilleri, kayıpları bulmada polise defalarca yardımcı oldum" şeklindeki iddialarını inceleyerek, hangi olayda, hangi ipucuyla bunu başardıklarını öğrenmeye çalışıyorum.

Elbette, hırsızları, katilleri, kaçırılanları, kaybolanları aramaktan vazgeçip, medyumlara, telepatlara başvuran polisler de ilgimi çekiyor.

Ölümlü bir trafik kazasında direksiyonda kimin oturduğunu bulmak için medyuma başvurulmasını öneren okur mesajları üzerinde fazla durmuyorum ama, hırsızları bulmak için medyumlardan ders alan polislere, 30 yıllık polis İngiliz Keith Charles gibi telepati yeteneği sayesinde suçluları istediği yerde, istediği delili bırakmaya zorladığını iddia edenlere dikkat kesiliyorum.

Bu konularla ilgilenmemin nedeni basit. Medyumların işe yaradığının kanıtına bir ulaşabilsem, 20 yıldır savunduklarımı terk edecek, olay yeri inceleme birimlerinde, kriminal laboratuvarlarda çalışanların en azından yarısını işten çıkartıp, yerlerine birer medyum tayin edilmesini önereceğim.

UYANIK MEDYUM BULMAK

Dedektifliğe soyunan medyumlar televizyon programlarına çıkıyor, dizilere konu ediliyor, internette site açıyorlar. Üzerinden 40-50 yıl geçen faili meçhul cinayetleri ele alıyor, öte taraftan aldıkları mesajları sıralayan kitaplar yazıyorlar. Türkiye’de de yıldız, kahve, el, su falı bakan, tarot açan, büyü bozan, kurşun döken, ruh çağıran bazı hanımefendi ve beyefendiler, internet sayfalarında bu yönlü hizmetler verdiklerini de belirtiyorlar. Hatta birkaç yıl önce çok satan bir gazetemizde, yurtdışındaki medyumların polise yol göstericiliğini göklere çıkartan ve en iyilerine nasıl ulaşılabileceğini anlatan bir köşe yazısına bile rastlamıştım. Kısacası, onları bulmak kolay.

26 yıllık meslek yaşamını, çaresiz insanların önce güvenini kazanan, ardından fal bakma, büyü yapma, ruh çağırma gibi yöntemlerle istismar edenlerle mücadeleye adamış dedektif Bruce Walstad’ın, 1993’te ABD’de yaptığı bir anket çalışması var.

14 farklı ABD eyaletinde, her biri farklı polis birimlerinden toplam 263 polisin verdiği yanıtlara göre, yüzde 35’i medyumlardan yardım alınmasına taraftarmış, yüzde 23’ünün çalıştığı birim daha önce bir-beş kez onlardan yararlanmış, yüzde 6’sının birimi, halen onlardan yararlanıyormuş.

Sadece 9 polis, medyumun verdiği bilginin yararlı olduğunu belirtmiş, ancak bu bilgi olmasaydı da olayın çözüleceğini beyan etmiş. Benzeri anketler, 1990’larda Pennsylvania eyaletinde yinelenmiş ve her beş polis biriminden birinin en az bir kez medyumla görüştüğü ortaya çıkmış.

Polislerin falcı, büyücü, medyumlara danışması artık bir suç. Bu nedenle sürekli inkar ediliyor ve FBI dahil, birçok polis teşkilatı "Medyumla işbirliği yapmadık, yapmayacağız" şeklinde açıklamalarda bulunuyor. Ancak bazen medyumlar dayanamayıp konuşuyor. Örneğin İskoç medyum Elizabeth Walker, Avustralya Başbakanı John Howard’ı ölümle tehdit edenlerin kim olduğunu soruşturmakla görevli bir polisin kendisine başvurduğunu geçen yıl bir TV programında anlatmıştı. Avustralya’yı ayağa kaldıran bu bilgi, polisin ve bağlı bulunduğu birimin soruşturmalar geçirmesine, sonunda ilgili memurun görevine son verilmesine yol açtı. Başbakanı kimin tehdit ettiği hálá bulunamadı.

DERS KİTABINA GİREN MEDYUM

New York polisi, Bronx cinayet masası amirliğinden emekli Vernon Geberth’in 1988’de yayınlanan ve 900 sayfayı bulan "Cinayet Soruşturmasının Pratiği", bir dönemin başucu kitapları arasında sayılır. İncil’den alıntılar ve "Unutma, Tanrı için çalışıyoruz" cümlesiyle başlayan kitabın, 1996’daki üçüncü ve son baskısında, polislerle medyumların işbirliğine beş sayfanın ayrılması, bu ilişkinin en azından 1996 öncesindeki varlığını kanıtlıyor.

Emekli polis bu bölümde, ülkesinde pek popüler olmuş Noreen Reiner’in becerilerini aktarır ve onun değişik polis teşkilatları, hatta FBI ile cinayetlerin aydınlatılmasında çalıştığından bahseder ama, bir tek örnek vermez. Ayrıca "Medyumlar, diğer insanların denetleyemedikleri beyinlerinin bir bölümünü kullanmayı öğrenmişlerdir" şeklinde, bilimsel temeli bulunmayan bir genelleme yapar.

Vernon Geberth’in kitabında adı geçen medyum hanım, kendi iddiasına göre, 1981’den bu yana "görev" başında, dedektiflik yapıyor ve 38 eyalet ile altı yabancı ülkede 500’ün üzerinde suçu aydınlattığını ileri sürüyor. Ayrıntılarını verdiği olay sayısı iki elin parmaklarını geçmediğinden araştırması kolay. Bunlardan biri, medyum propagandası yapan televizyon programlarında (örneğin CNN’in Larry King Live’ı gibi) döne döne gösterilen, 1994 yılında Florida’nın 2 bin kişilik kasabası Williston’da, cüzdanını ve astımı nedeniyle yaşamsal değeri bulunan ağız spreyini geride bırakarak, kırmızı steyşını ile birlikte kaybolan 76 yaşındaki Norman Lewis’in öyküsü.

BİR İHMAL 10 YIL PROPAGANDA

Norman Lewis soruşturmasından sorumlu dedektif Brian Hewitt, iki yıl boyunca ne aracı, ne de yaşlı adamı bulabilir. Sonunda, kayıp kişinin ayakkabılarını, cüzdanını, bölgenin haritasını, adamın kardeşinden temin ettiği medyumluk ücretini bir konferansta tanıştığı Noreen Reiner’e teslim eder.

Polisin, soruşturmayla ilgili bilgilerin ne kadarını medyuma verdiğini bilmiyoruz. Çünkü, ikisi arasındaki görüşmelerin bant kaydını mahkeme kararıyla talep eden avukatlar, verilenin orijinal değil, bazı bölümleri çıkartılmış bir kopya olduğunu saptadılar. Danışmanlık ücreti polis kasasından çıkmadığından, bantların orijinali ailenin mülkiyetinde ve ulaşılamıyor.

POLİS NE ANLATTI

Acaba memur Hewitt, yaşlı adamın bir arkadaşına ölmek istediğini ve "Bir ırmak ya da taşocağı çukuruna atlayıp kurtulacağım" dediğini söyledi mi? Ya da aradan geçen iki yılda, hangi ırmak diplerini ve kasaba civarındaki çok sayıdaki taşocağından hangilerini araştırdıklarını anlattı mı? Eğer bu iki sorunun yanıtı "evet" ise, medyumun, yaşlı adamın intihar ettiğini düşünmüş ve haritaya bakıp, bütün ırmaklar tarandığı halde, her taşocağının incelenmediğini fark etmiş olması gerekir. Ayrıca adamın 45 No’lu karayolu üzerinde oturduğu, bunun da 121’e bağlandığını görmüş olmalı. Bu yüzden, "Kayalar görüyorum, çukur görüyorum, tren yolu görüyorum, köprü görüyorum, 45 ve 21 sayılarını görüyorum"dan ibaret bir kehanette bulunmak için, medyum olmaya gerek yok.

Ne yazık ki Williston polisi, eksik bıraktığı Whitehurst taşocağına bakmayı, medyumla görüştükten sonra akıl etmiş ve kırmızı steyşınla kemikleri kalmış cesedi, ancak o zaman bulabilmiştir. Ve ne yazık ki bu ihmal, 10 yıl sonra hálá medyumlara propaganda malzemesi olmayı sürdürüyor ve ayrıntıları bilmeyenlerde hayranlık uyandırıyor.
Yazarın Tüm Yazıları