Dedikodunun yapılmadığı hiçbir yer tanımıyorum, sadece kendi güzellikleri ile meşgul olan kadınlar hariç. En tatlı dedikodular gazeteciler arasında yapılanlardır.
İkinci sırayı siyasi dedikodular alır. En sert dedikoduları üniversite çevrelerinde dinledim. Dedikodunun her türlüsünden hoşlanırım. ‘‘Hayır hoşlanmıyorum’’ diyene, sakın ola ki inanmayın!
Doğrusunu isterseniz, hayatın en tatlı iki unsurundan biri çikolatadır, öbürü ise dedikodu. Ben ikisine de bayılırım ve her ne kadar inkár etseler bile bayılmayan kimseye de rastlamadım.
Sosyetede dedikoduya iki isim verilmiş vaziyettedir. Hangi isim galip gelecektir bilemem ama sosyete bu konuda ikiye ayrılmıştır. Kimisi bu işe ‘‘biyografi’’ diyor, kimisi ise ‘‘karakter analizi’’ adını takmış. Bendeniz ‘‘analiz’’ grubuna dahilimdir.
Dedikodu nedir, ne değildir? Bence dedikodu bir olayı veya bir duyumu yorumlamaktır. Hani televizyonlarda bol bol yapılıyor ya, işte ondandır. Aslında doğru ortamda doğru insanlar arasında bir olayın veya bir duyumun yorumlanmasına ben ‘‘dedikodu’’ diyorum. Bu, hoş bir toplulukta veya hoş bir ortamda iyi bir sohbet imkánı verir. Biyografilerin ortaya serilip olayın veya karakterin analizinin yapılmasına ‘‘dedikodu’’ diyorum ben.
Dedikodu yapmayan kişiler egoist ve sadece kendileri ile meşgul olan kimselerdir. Bu kişiler yalnız kendilerinden bahsederler ve bazen de lüzumsuz ve kimsenin ilgisini çekmeyen laflar ederler. Dedikodu her türlü sosyal ortamda vardır. Cahil ve tutucu ortamlarda yapılan dedikodular tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Ama mürekkep yalamış ortamlardaki dedikoduların keyfine doyum olmaz. Bunların içinde gevezelik, çekememezlik, kıskançlık ve nispet yapmanın kokuları olduğundan, analizleri de çok keyifli olmaktadır.
Ben her türlü ortamda bulunduğumdan, dedikodunun yapılmadığı hiçbir yer tanımıyorum, sadece kendi güzellikleri ile meşgul olan kadınlar hariç. En tatlı dedikodular gazeteciler arasında yapılanlardır. İkinci sırayı siyasi dedikodular alır. Hele hele hastane ortamı dedikodularına doyum olmaz. Ama en sert dedikoduları üniversite çevrelerinde dinledim. Antikacıların ve sanat tarihçilerinin dedikodusu beni çok eğlendirir, ekonomik dedikodular ise çok ilgilendirir. Akraba dedikoduları küçük bir ortamda kalmakla birlikte, konuşulan kişi yakınınız olduğu için tatlı veya acıdır. Anlayacağınız, dedikodunun her türlüsünden hoşlanırım. ‘‘Hayır hoşlanmıyorum’’ diyene, sakın ola ki inanmayın!
Bunlar, dedikodunun ‘‘beyaz’’ olanlarıdır ama bir de dedikodunun tehlikeli olan tarafları vardır: Bir kişinin ağzından duyduğunuz bazı yorumları, yorumlanan kişiye taşımak... Bu yorumlar iyi ise gevezeliktir ama kötü ise nifak sokmaktır.
İşin kötü tarafı, birbirlerinin aleyhinde konuşulanları o kişilere taşıdığınızda, bir daha birbirlerinin suratına bakmazlar zannedersiniz ama yanılırsınız ve görürsünüz ki onlar gene birbirleriyle halvet olmuşlar ve arada siz kötü kişi olarak kalmışsınız. Böyle örnekleri çok görmüşümdür. Laf taşıyanları mesaj yollamak için kullananlar da bulunur. Ama çok iyi bildiğim bir şey vardır ki hiçbir sır, yorum veya laf dört duvar arasında kalmamaktadır. Bazen insanlar ufacıcık bir olayı ballandırılarak anlatırlar, bazen de bir bakarsınız, ilginç bir olayı kimse umursamaz, sözünü bile etmezler.
Kulak gazetesi enteresandır. Gençliğimizde, bir keresinde denemek ve işletmek için olmayacak birisi için bir hikáye uydurduk, sonra bu haber dönüp dolaşıp bizlere çok büyük bir sır gibi anlatıldı. Bir haberin nasıl çabuk ve geniş yayılabileceğini böyle tespit etmiştik.
Bazı insanlara dedikodu sormanıza gerek yoktur, makara gibi sıralarlar. Bazıları ise dedikodu olur korkusuyla normal konuşamazlar. Kimileri ilgiyi çekebilmek için devamlı dedikodu yaparlar, kimileri ise ‘‘Şakayla karışık Sadri Alışık’’ diyeceğim ama, en yakın arkadaşlarını bile harcarlar. Bazıları ise orijinallik uğruna marjinal davranırlar. Dedikodu da en çok bunlar için yapılır.
Kocam der ki:
‘‘Devamlı kendinden bahseden boşboğazdır, mütemadiyen başkaları hakkında konuşan gevezedir ama sürekli sizden bahseden insan hoşsohbettir.’’
İkinci bir vecizesi ise, ‘‘Kimseye derdini söyleme, dostunsa vah vah, düşmanınsa oh oh der’’ diye arada sırada bana nasihat eder.
Ama işin en kötü olan tarafı, sizden hiç bahsedilmemesidir; bahsiniz geçiyorsa hálá yaşıyorsunuz demektir.