Türkiye çanağının tamamı delik ya da yırtık çiçek yapraklarıyla dolu değil. Ülkemizde çok hoş kokan çiçekler de var ve bu Türkiye potpurisinin içinde bizi yönetenler isterlerse ve çiçeklerin güzel kokmalarını sağlarlarsa mis gibi bir ülkeye kavuşabiliriz.
Pot-pourri (okunuşu: potpuri) kelimesini çok severim. Tam Türkçesi 'bir çanak içinde biriktirilen ve odaya güzel koku vermeyi sağlayan kurutulmuş çiçeklerin karışımı' demektir. Ama pek çok lisanda geçerli olan bu kelimenin geniş anlamı ‘‘aynı tür malzemeden seçmeler’’ gibi de kullanılır. Ben de bugün burada bir Türkiye potpurisi yapmak istiyorum.
Mahkemeler Tayyip Erdoğan'ı madem affedecektiler, ne diye başından affetmediler ve bizlere şurada iki başlı hükümet hayatı yaşattılar? Başından bu affı yapsalardı da bunca gün kaybetmeseydik... Haydi Tayyip Erdoğan böyle gecikmeli olsa bile, 3-0 galip gelerek başbakan oldu, ya Jet Fadıl'a ne demeli? Bütün medya adamcağızın yaptıklarını yazdı çizdi, söyledi. Jet Fadıl hiç Türkiye'ye gelmeden videolarla ve kasetlerle milletvekili oldu. Mazbatasını aldı, Meclis’te yemin etti. Derken Siirt seçimleri iptal olunca adamcağızı hapse attılar. Bu ne perhiz, ne lahana turşusu?
IRAK HARBİ
Televizyonlarda seyrediyorum, ‘‘Irak harbine karşıyız’’ diyen aydınlar, politikacılar ve bazı medya mensupları ile dolu olan açık oturumları dinliyor, bu insanları seyredip seyredip şaşırıyorum. Savaşmayı kimse istemez; savaş, dünyadaki en büyük ve en acımasız katliamdır. Ama romantik ve duygusal olmanın da alemi yok. Kat'i karar verilmiştir ve burnumuzun dibinde, bir savaş olacak. Bu savaşın bizim için pek çok sakıncası var. Bütün bunlara rağmen, bana göre, Türkiye'nin menfaati sonuna kadar bu kötü olayın içinde olmak, haklarını ve sınırlarını korumaktan geçiyor. Farzedin ki bitişik komşu ülkeye Amerikalılar değil de Fransızlar veya Almanlar gireceklerdi, o zaman ne yapacaktık, mecburen gene katılacaktık. Hatta belki de daha büyük bir iştiyakla katılacaktık, zira Avrupa Topluluğu'na alınma ihtimali bazı iştahları kabartacaktı. Unutmayalım ki, Körfez Savaşı'ndan sonra ülkemize sızan PKK otuz bin kişinin öldürülmesine sebep oldu. Bu bir savaş değil de neydi?
CHP grubuna da şaşıyorum. Güya sosyal adaletçi bir grup. Bir evvelki partileri liderlik sultası var diye beğenmemiştik ama liderlik sultasının dik álásı CHP'de. Tezkerenin oylanmasında grup kararı aldılar ve illa ki muhalefet olsun diye menfi oy verdiler. Acaba Türkiye'nin menfaatine miydi, Allah kerim... Hele hele, grupta bulunan ve önceleri Amerikalıların adamı olduğu iddia edilen Kemal Derviş de oyunu serbestçe kullanamadı. Acaba serbest olabilseydi ne yönde oy verirdi, merak ediyorum.
KARİKATÜRLER
Medyada her dakika ‘‘IMF bizi sömürüyor’’ diye bas bas bağıran politikacılar ve aydınlar var. IMF size borç vereyim diye yalvarmadı ki... IMF'yi biz davet ettik ve bize borç vermesini istedik, bir borç ödeme planı verdik. Karşılıklı tartışmalar sonucunda IMF bizim bu borcu geri ödeyebileceğimize inandıktan sonra bu borcu verdi. Arkasından da bizim sunduğumuz plana uyup uymadığımızı kontrol ediyor.
Amerikan basınında Türkiye aleyhinde çıkan karikatürlere sinirlendiler. Sinirlenmekle ne elde edildi sanki? Bunun için yapılacak en güzel misilleme memleketimizde bulunan bütün karikatüristlere Amerikalılar aleyhine kocaman kocaman karikatürler yaptırmaktı.
Bizim ülkenin karikatüristleri fevkalade esprilidirler, niye atladılar sanki, acaba ben mi görmedim yoksa sinirlenmemize rağmen uğraşmayı akıl mı edemediler?
Gene medyada, Amerikalılardan para istemeyi ayıp addettiler. Buna da hiç akıl sır erdiremiyorum. Ne diye ayıp olacakmış sanki? Bizim ülkenin burnunun dibinde savaşacaklar, onlar savaşacak diye pek çok maddi zarara uğrayacağız. Zaten zayıf olan bütçemiz için destek ihtiyacımız var, niye pazarlık etmeyelim? Ne diye zararımızı karşılamalarını istemeyelim? 1991'deki Körfez Savaşı'nda baba Bush'a güvenen Özal hiçbir şey alamadı, dünya kadar zararımız oldu.
KIBRIS MESELESİ
Kıbrıs, 30 senedir halledemediğimiz bir problem. Biz ‘‘Kıbrıs Barış Harekatı’’ dedik, onlar ‘‘Kıbrıs'ı işgal ettiniz’’ dediler. Güney Kıbrıs'ı herkes tanırken, Kuzey Kıbrıs'ı kimse tanımak istemedi. Kıbrıs'a hem parasal yardım yaptık, hem de öbür taraf zenginleşirken bu taraf fakir kaldı. ‘‘Kıbrıs mı, askeri önemi büyüktür’’ dendi. Madem ki önemli, vermek istemiyoruz, kimse de tanımak istemedi, ne diye Kıbrıs'ı 82. vilayetimiz ilán edip ilhakını sağlamadık, bilemiyorum.
Tabii bendeniz masanın bu tarafında oturup bir vatandaş gibi gayet rahat yazıyorum, belki de gayet ütopik düşünüyorum. Masanın öbür tarafında olsaydım hadiseleri nasıl görürdüm, bilmiyorum. Ama biraz düşünürseniz bütün bunların hepsi birer çözümdür. Ne diye sanki biraz daha radikal olup bazı problemlerin çoktan çözülmelerini sağlayamadık diye düşünmekten de kendimi alamıyorum.
Öyle veya böyle, hep biz suçluyuz... Baksanıza, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi en adil davranmaya çalıştığımız Abdullah Öcalan'ın yargılanmasında bile bizi adil bulmadı. Adil olmak mı doğru, bunu da anlayabilmiş değilim.
Bütün Türkiye çanağının içi delinmiş veya yırtılmış çiçek yaprakları ile dolu değildir. Ülkemizde çok hoş kokan çiçekler de vardır ve bu Türkiye potpurisinin içinde bizi yönetenler isterlerse ve çiçeklerin güzel kokmalarını sağlarlarsa mis gibi bir ülkeye kavuşabiliriz.