Muhteşem rüya

“BENDEN nefret edenlerden nefret edecek vaktim yok. Çünkü ben, bana değer verenleri sevmekle meşgulüm.”

Haberin Devamı

Trübünün bir tarafında Marquez'in bu sözünü yazan pankart açıldı. Muazzam bir atmosfer vardı trübünlerde. Sahaya önce misafir takım çıktı... Her yer sarı-lacivertti. Sanki yer yerinden oynadı. Futbolcular trübünlere gitti. 25 bine yakın taraftar onları bağrına bastı. Tabi  bu sırada rakibin coşkulu buluşmasını diğer trübündekiler  ıslık sesleriyle bastırmaya çalıştı.  (Evet evet sadece ıslık sesleri) Misafir takım sahada ısınmaya başladığında çıkış tünelinde bu sefer evsahibi takımın oyuncuları  belirdi. Stadyum bir kez daha yıkılırcasına inledi.   Az önce yaşanan manzara farklı renklerde de yaşandı. Sarı- kırmızı aşk da devreye girdi. Yarı yarıya bölünen trübünlerin ev sahibi cephesine misafir takım trübünleri aynı şekilde ıslıklarıyla cevap verdi.

Haberin Devamı

Teknik adamlar sahaya yürüdüğünde trübünlerin iki tarafından da alkış sesleri artarak sürdü. Her iki teknik adam gözleriyle birbirini aradı ve gözlerin buluşmasıyla kucaklaşma gerçekleşti. Fatih Terim ve Aykut Kocaman'ın  elleri  birbirinin omuzundayken her iki trübüne selamlar çakıldı.

BAŞKANLAR YAN YANA, FUTBOLCULAR CAN CANA

İstiklal Marşı için hazırlıklar yapılırken dikkatler trübündeydi. Ev sahibi başkan misafir başkanla kahkahaları patlatıyordu. Diğer yöneticiler de Aziz Yıldırım ve Ünal Aysal gibi samimiyet içindeydi.

İkiye bölünmüş 50 bin kişilik trübün ordusu önce takımdaşlığa dönük sıkı tezahüratlardan dem vurdu. Sonra da, tüyleri diken diken eden bir işbirliğine girdiler.  Güzel oyunu anlatabilecek en güzel sözlerle...
"Bütün dünya buna inansa
Bir inansa hayat bayram olsa
Insanlar el ele tutuşsa
Birlik olsa
Uzansak sonsuza..."

Trübündeki dev senarist topluluğunun verdiği bu repliği  tabi ki çimdeki aktörler de harfiyen uyguladı. Maç başlamadan önce  iki takım oyuncuları da karşılıklı sempati yarışındaydı. 22 oyuncu ayaklarını konuşturmadan önce gülen suratlarıyla vizyondaydı. Burak Yılmaz, Volkan Demirel'le hararetli bir muhabbetin içindeydi.

Ve sahaya ne zaman çıktığını bile  anlamadığım hakemin düdüğüyle maç başladı.
Sahadaki heyecan kasırgasını trübünlerin maraton, kale arkası, localar ve şeref bölümü keyifle izledi. Futbolcular kıran kırana bir mücadeledeydi.  Sert faüller de yapıldı.  Ama futbolcular birbirine çok saygılıydı. Düşene mutlaka rakibinden bir el uzatıldı. Hakem için çok zor bir maçtı. Kararları tepki de çekti ama trübünler ititrazlarını küfürsüz yaptı.  En küçük bir cisim bile sahaya atılmadı.

Haberin Devamı

Her iki trübünde de muhteşem bir coşku vardı. Goller  trübün coşkusu daha da artırdı.

MAĞLUBU OLMAYAN MAÇ...

Ve maç bu manzaralarla son buldu. Sonucu merak ediyorsunuz değil mi? Kim kazandı acaba? Önemli mi bu? Futbol kazanamaz mı hiç? Uzatmayacağım. Herkes kazandı.

Ben geçiyorum maç sonrası yayınlanan futbol-tartışma programlarına. Bir televizyonda maç ve trübün görüntülerinin karışımıyla Şenay'ın, "... Şu  dünyadaki en üstün kişi insanı sevendir... " şarkısı var. Başka bir kanalda gülen yorumcular güzel oyunu güzel güzel yorumluyor. Bir başka programda da  ne argo, ne kin, ne öfke ne de intikam söylemleri var...

Ama benim aklım hala stadyumda. Hani yazının başında açılan bir pankart vardı ya. İşte maçın bitimine az bir süre kala o pankarta rakipten yanıt geldi. Orada yazılan da güzelliğe çıkıyordu.

Haberin Devamı

" Önümden gitme, seni izleyemeyebilirim... Arkamdan da gelme, yol gösteremeyebilirim... Yanımda yürü ve yalnızca dostum kal... " Albert Camus

(Galatasaray-Fenerbahçe derbisinin yazısını bugünden yazdım. Dün geceki düşümde bunlar vardı. Umarım yarına da böyle yazılar yazacağımız günler yakındır)

Yazarın Tüm Yazıları