Paylaş
Soluğu İstanbul’da alır.
Artık çaylak bir kentlidir.
Burada köyündeki marabalarının bile maskarası olur .
Başına gelmedik kalmaz..
En sonunda körüklü çizmesini satar.
Utana sıkıla.. Oradan gelen parayı en iyi bildiği işe sermaye yapar.
Çiğ köfte satar. İlk gün işler iyi de gider.
Sırtındaki ağalık yükünden kurtulur ve elindeki boş tepsiyle Beyoğlu’nda o meşhur yürüyüşünü yapar..
O artık kaybeden ama mutlu bir Züğürt Ağa’dır..
Ne çok sevmiştik Şener Şen’i o filmde. Umberto Eco, ‘’Kaybedenler çok daha etkileyicidir”... diyor..
Ve ekliyor, ‘’gerçek edebiyat da kaybedenleri anlatır’’..
İlyada’nın Hector’u da bir kaybeden Kızıl ile Kara’nın Julien Sorel’i de..
Madam Bovery de gün görmeyen bir sevdalı Babalar ve Oğullar’ın Bazarov’u da..
Vadideki Zambak’ın iki dev kahramanı Henriette ile Felix de büyük aşklarını bir türlü ilan edemeyen iki mağlup.
KUYUCAKLI YUSUF DA BİR KAYBEDEN DON KİŞOT DA..
Çanlar Kimin İçin Çalıyor’un Robert Jordan’ı da bir kaybeden Yüzyıllık Yalnızlık’taki Albay Buendia da..
Franz Kafka’nın Dava’sındaki Josef K.. Raskolnikov.. Zorba.. Kuyucaklı Yusuf..
Kürk Mantolu Madonna’nın Raif Efendi’si..
Ve Don Kişot..
La Mancha’lı Asilzade..
Hepsi birer kaybeden.
Onlar aslında kazanamamaktan başka bir şey kaybetmeyenlerdir..
Onlar sanki gözlerini hayata kaybetmek için açmış.
EVA PERON.. PETROViÇ.. SENNA..
Genç yaşta kansere yakalanıp Casa Rosada’nın balkonunda hayranlarıyla vedalaşan Arjantin Devlet başkanı Eva Peron da; 27 yaşında trafik kazasında ölen parkenin Mozart’ı Drazan Petroviç de yaşama karşı kaybedenlerden..
‘Öleceksem pistlerde hem de hiç sakat kalmadan anında ölmeyim’ diyerek hayaline yürüyen efsanevi pilot Ayrton Senna..
Yine pistlerde yaşama veda eden ve ölümünden sonra patronu Enzo Ferrari’nin ‘O, şampiyon olmamış bir şampiyondur’ dediği Gilles Villeneuve..
İkisi de yaşama karşı kaybetti..
Unutamadığımız, hiçbir zaman aklımızdan çıkmayan bu kahramanlar bir düşün peşinden giden ama sonunda hep kaybedenler..
İster roman ister yaşayan kahramanlar olsun..
Sporunda da bazı kaybedenleri vardır ki, onları da bağrımıza basarız..
Onlar da görkemli kaybedenler..
KAYBEDEN MARADONA’YI KAZANANINDAN ÇOK SEVDiK
1982 Dünya Kupası’nın kaybedeni Sokratesli, Zicolu, Falcaolu Brezilya’yı unutan var mı acaba?
Şampiyon olamadıkları halde onlar için gelmiş geçmiş en iyi Brezilya milli takımı diyenler bile var..
Bir kaybeden gibi sahadan çekilen bir takımı da sevdik.
Sevgili Timuçin Eriç anımsattı 1982 Dünya Kupası’nın Kuveyt’ini..
Gruptaki Fransa maçında yedikleri haksız golden sonra sahadan çekilince ekran başında bizim de tadımız kaçmamış mıydı?
Yine bir Dünya Kupası ve Arjantin..
1990 Dünya Kupası’nda külüstür bir penaltı kararıyla Almanya’ya kaybeden Maradona’nın gözyaşları panzerlerin kupa zaferinin önüne geçmedi mi?
Hatta 1986’nın şampiyonu Maradona’dan daha çok konuşuldu o göz damlaları..
Anlayacağınız o görkemli kaybedişin gölgesinde kaldı 86’nın Dünya Kupası..
Peki, 1994 dünya kupasında Brezilya’ya karşı kaçırdığı penaltıdan sonra ekrana yansıyan dramatik haliyle dünyayı kedere boğan İtalyan Dino Baggio’ya ne demeli?
1986 Meksika’da çeyrek finalde Fransa’ya maç 1-1 iken penaltı kaçıran Zico’nun üzüntüsüne kahrolmadık mı?
(O maç penaltılarla Brezilya elendi)
2004 Avrupa Şampiyonası finalinde evinde Yunanistan’a yenilen Ronaldo’nun göz yaşlarıyla günlerce meşgul olmamızın nedeni bir kaybedene karşı duyduğuz üzüntü değil miydi?..
Daima kaybettiği için ve dünya futboluna bir kaybetme ahlakı yerleştirdiği için canımız yüreğimiz San Marino demiyor muyuz.
HER KAYBEDİŞİN BİR BAŞLANGICI VAR
Her kaybedişin başlangıç evreşinde onurlu bir başlangıç ve düşler vardır..
Bütün kahramanlar o düşün peşinden gider..
Sonunda kaybetmek olsa da..
Zaten ömrümüzden hergeçen gün kaybetmiyor muyuz?
Evet Umberto Eco’nun dediği kadar var.
‘Kaybedenler daha etkileyicidir..’
Eco’nun sözlerinin devamı ise çok tartışılır..
‘Kazananlar aptaldırlar, çünkü genellikle şans eseri kazanırlar.”
Paylaş