Paylaş
Tüm paylaşımlarım gibi bu yazımda da ruhumuzun sesini dinlemek ve ona kulak vermek adına, yazımı okuyan herkesin farkındalık kazanmasını amaçlıyorum. Bir nebze başarılı olabilirsem ne mutlu bana…
RUHUMUZUN YAŞAM AMACI
“Mutluluğunun peşinden gidersen, kendini başından beri orada olan, seni bekleyen bir yola sokarsın ve yaşaman gereken hayat, yaşadığın hayattır.”
Joseph Campbell
Ruhumuzun yaşam amacı, şu anda bu dünyada bulunma nedenimizdir. Yoksunluğunu hissedip aradığımız şeyler, karşımıza ilginç tesadüflerle çıkan kişiler (hiçbir şey tesadüf değildir bu arada), muhtemelen ruhumuzun amacı ile bağlantılıdır. Hayat bu şekilde fırsatlar veya tesadüf dediğimiz olaylar, karşılaşmalar ile bizi yönlendirerek ileriye götürmeye çalışır. Bu çalışmayı hayattan bekleyen ise ruhumuzun ta kendisidir. “Bana yaşam amacımı göster ve beni ona ulaştır” der ruhumuz. Bu yüzden, ruhumuzun amacını bildiğimiz zaman, hayatımızdan son derece memnun ve tatmin olmuş hissederiz. Yaşam temamız bizim için doğru olduğunda, doğru yöne gidiyor olduğumuza dair bir akış, bir huzur ve rahatlık hissederiz.
Bazı insanlar ruhlarının yaşam amacını erken yaşta bilirken, diğerleri bunu daha sonra keşfeder. Çoğu zaman bir ruhun amacı, ya kaygılı, endişeli, değersizlik hissi ile geçmiş travmalarla dolu veya son derece huzurlu, kendiyle barışık, sevgi içinde yoğurulmuş bir çocukluk deneyimine yanıt olarak ortaya çıkar.
Ruhumuzun amacını beslemeyen şeyleri fark ederiz, fakat çoğu zaman toplum baskısından veya ayıp olmasın diye bunları hali altına süpürüp eyleme geçmeyiz. Düşünceler, faaliyetler veya davranışlar olsun, artık bize hizmet etmeyen her şeyi bırakmamız gerekir. Örneğin, birinden rahatsızsak, o kişinin gitmesine izin vermemiz gerekir. Ruhumuz burada bize bir mesaj veriyor. Diyor ki: “Bu kişi senin enerjini aşağıya çekiyor, ne zaman birlikte olsan dağılıyorsun, bırak!” Belki de bu kişi hayatımızdaki tüm neşeyi alıyor. O zaman bu ısrar niye? Bizim önceliğimiz kendimizi sevmek ve ruhumuzun yaşam amacına uygun hareket etmek değil miydi? Bize hizmet etmeyen herkesi ve her şeyi sevgiyle bırakmaya niyet edelim ve bırakalım. Sonrasında hayatımızda gerçekleşecek olaylar akışını izleyelim. Ruhumuz daha tatmin, daha mutlu, daha neşeli, daha dengeli olacak. Bundan emin olunuz.
RUHUMUZA GİDEN YOLU BULMAK
Yolda olmak, tanıdık bir ormanda iyi işaretlenmiş bir yolda yürümeye benzer. Parlak ve havadar ve takip etmesi kolay. Bu keyifli bir deneyim. Ruhunuzun yolunu takip ettiğinizi biliyorsunuz çünkü ruh haliniz de parlak, hafif ve eğlenceli. Hayat heyecan verici, bir özgürlük hissiniz var ve ilham akıyor. Kulağa ne kadar güzel geliyor değil mi? Tıpkı herhangi bir yolda olduğu gibi, ruhumuza giden yolda da her zaman dolambaçlı virajlar ve dönüşler vardır. Peki ruhunuzun yaşam amacına doğru ilerleyip ilerlemediğinizi nasıl anlarsınız? Ruhunuzun ayak izleri her zaman nereye gitmek istediğinize göre nerede olduğunuzu gösterir. Ve bunu ruh haliniz aracılığıyla yapar. Ruhunuzun yolunu bir pusula hassasiyetiyle takip etmenize rehberlik eden ruh halinizdir. Nerede olduğunuzu bilmek, gitmek istediğiniz yere ulaşmanın anahtarıdır. Çünkü bazen nereye gitmek istediğinizi bilirsiniz ama yol boyunca çok kez kaybolursunuz. Bazen nereye gitmek istediğimizi bilsek de, bu bizi oraya götürmek için yeterli olmaz. Şöyle de olabilir:
Bazen hayatta doğru yoldan sapmayız ama yanlış insanlardan yol tarifi isteriz. İlişki tavsiyesi için bekar bir arkadaş, yatırım tavsiyesi için bir iş arkadaşı veya ebeveynlik tavsiyesi için çocuksuz bir arkadaşı kendimize pusula alırız. Oysa ruhumuzun rehberliği en doğrusudur. O nereye ve nasıl gidileceğini iç sesimizle, sezgilerimizle ve yolumuza çıkan işaret levhalarıyla bize gösterir.
RUHUMUZUN MANEVİ HEDİYELERİ
Ruhumuza giden yolculukta, ruhsal hediyelerimiz olduğunu çoğumuz bilmeyiz. Oysa ki, hepimizin manevi armağanları vardır çünkü hepimiz aynı “kaynaktan” geliyoruz. Hepimiz ruhumuz ile farklı şekillerde iletişim kurabiliriz. Bizim işimiz, başkalarına yardım etmek için yeteneklerimizi nasıl kullanacağımızı bulmaktır. İnsanlık için ve gezegen için en faydalı mesleği seçmek gibi veya hobi olarak yaptığımızın bir şeyin aslında insanlığa bir katkı sunuyor olması gibi. Bazen de içten gelerek yapılan maddi, ayni veya tamamen manevi yardımlar, işbirlikleri gibi. Bazı insanlar bilinçleri aracılığıyla rehberliği kanalize edebilir, başkalarına eğitmenlik yapabilir, bazıları şifacı olabilir ve bu liste böyle uzar gider. Bir de tabii, ruhumuzun dersleri vardır ve bu derslere daha fazla odaklanmamız önemlidir çünkü öğrenmeye çalışmaz ve deneyimlerimiz boyunca kazandığımız ödüllerin yanı sıra, aldığımız derslerin de farkında olmaz isek, yaşam yolumuz boyunca bu dersler tekrar tekrar önümüze gelir ve bir kısır döngü içinde kayboluruz Ruh dersleriniz, ruh amacınız ve manevi armağanlarınız hakkında daha fazlasını öğrenmek istiyorsanız, benim de profesyonel olarak verdiğim koçluk programları tam size göre olabilir.
serenadaltan@hotmail.com adresime e-posta göndererek talebinizi iletebilir, size en uygun program hakkında detaylı bilgi alabilirsiniz.
İÇİMİZDEKİ ÇOCUĞU DİNLEMEK
Bizler insan olarak duyguları olan ve bunları konuşarak veya davranışlarıyla ifade etme yeteneğine sahip varlıklarız. İçimizde, aslında her zaman var olan ancak yaşamımız boyunca üzerimize giydiğimiz kimliklerimiz sebebiyle varlığını ihmal ettiğimiz bir “çocuk” var.
“Kendi bütünlüğünü tamamlayamamış, kendine saygı ve sevgisini geliştirememiş kişi, başkasını gerçek anlamda sevemez.”
Doğan Cüceloğlu-İçimizdeki Çocuk, Sayfa 77.
2021 yılının şubat ayında kaybettiğimiz, güçlü bilgi donanımı, olağanüstü fikirleri ve mükemmel kalemiyle, hepimizin kalplerine kazınmış usta yazar-akademisyen, psikolog Sn. Doğan Cüceloğlu’nun, “İçimizdeki Çocuk” adlı kitabından alıntıladığım bu cümle, aslında çok derin şeyler anlatıyor bize. Önceki yazılarımda sık sık kendimizi sevmenin ne kadar kıymetli ve her şeyden önce gelmesi gereken bir olgu olduğunu anlatmıştım. Uçakta “önce kendi maskenizi, sonra çocuğunuzun oksijen maskesini takınız” denmesi tesadüf değildir. Biz önce kendimizi seveceğiz, ruhumuza saygı gösterecek ve ona ters düşen bir yaşam tarzı, değer yargısı geliştirmeyeceğiz ki, özümüz mutlu olsun ve kendimizden memnun ve razı olalım. İçimizdeki çocuk her an bizimledir.
Çocukken oynamayı en sevdiğiniz oyun, yapmayı en sevdiğiniz aktivite, yaparken en yoğun neşe duygusu hissettiğiniz her şeye sımsıkı sarılın. Bugünkü halinizle o zamanları hatırlayarak, o zamanlar size keyif veren, yaşam coşkusu veren her türlü şeyi bu yaşınızda da günlük hayatınızın rutinleri içine serpiştirin. Dans etmek, şarkı söylemek olabilir, resim yapmak, koşmak, salıncakta sallanmak, pamuk şeker yemek olabilir. Tüm bunlar, bugün de size aynı keyfi verecek ve çocukluğunuzun hayallerini hatırlamanız, başka bir deyişle ruhunuzun sesini duymanız için yol gösterici olacaktır.
HAFTANIN ÖNERİSİ
Bu haftaya başlarken, çocukluğunuza dair zevklerinize, size keyif veren aktivitelere, yaparken severek yaptığınız işlere odaklanın. Çıkarın ayakkabılarınızı yalın ayak çimlerde yürüyün, çocukken en sevdiğiniz şarkıyı mırıldanın, ruhunuza iyi geldiğini bildiğiniz insanlarla görüşün ve onlarla vakit geçirin. Sizi bugüne taşıdıkları için atalarınıza, ebeveynlerinize şükran ve teşekkürlerinizi sunun, ama tüm bunları sadece zihninizle değil eylem olarak yapın. Doğada daha çok zaman geçirmeye gayret edin. Bugünlerde trend olan yemekleri değil; çocukken en sevdiğiniz yemekleri yiyin. Haftanın sonuna geldiğinizde ruhunuzda bir ferahlama, bütünlük hissi, önünüzdeki yolların açılmaya başladığını görmek gibi somut duygular ve olaylar görmeye başlayacaksınız. Çok değerli okurlarım, bu haftanın önerisini her zaman uygularsanız, siz de ruhunuzun izini sürerek mutlu ve amacına ulaşmış bir yaşamın sahibi olacaksınız.
Şifa olsun! Sevgiyle...
Paylaş