Paylaş
Neden Kapadokya’yı yazıyorum? Bölge, sadece dünyada eşi benzeri olmayan peri bacaları oluşumlarıyla değil, tarih boyu ticaret kolonilerinin en önemli kesişim noktası olması ve birbirinden farklı birçok medeniyete yaptığı ev sahipliği sırasında bağrında birbirinden farklı birçok inanç ve kültürü barındırmış olmasıyla da ayrıcalıklı ve olağanüstü mistik bana göre.
İşte bu yüzden Kapadokya’yı yazıyorum. Herkes bilsin, tanısın... Bilenler ise daha çok şey öğrensin. Gelin hep beraber, farklı coğrafi özelliklere, bir o kadar da zengin tarihi bir geçmişe sahip bu mistik bölgemizi birlikte incelemeye başlayalım.
PERİ BACALARI
Yapılan jeolojik çalışmalar, Kapadokya’nın peri bacaları oluşumunun bundan yaklaşık 60 milyon yıl önce bölgeyi çevreleyen üç volkanik dağın aktif olması ve bu yanardağlar patladığında dışarıya akan lavların sönmesiyle oluşan tüf tabakasının, yine çok uzun yıllar boyu yağan yağmurlar ve rüzgârlarla aşınması sonucu başladığını göstermektedir. Volkan külü, lav ve bazalt birikintileri, günümüz manzarasının temellerini atmıştır. Depremler ve devam eden erozyonların etkileri, günümüzde var olan vadilerin ve “peri bacalarının” oluşmasına katkıda bulunmuştur. Kapadokya’da özellikle Paşabağları’nda, Göreme’de, Uçhisar’da, Ürgüp’te bulunan birçok peri bacası türü dünyada tektir.
KAPADOKYA’NIN ÖZET TARİHÇESİ
Kapadokya’nın ilk yerleşik uygarlığı Asurlular olarak bilinir. Yazının da Anadolu’ya Asurlu tüccarlarla birlikte geldiği birçok tarihi kaynakta ifade edilmektedir. Bölgede bulunan ve M.Ö. 2000 civarı yıllara ait yazılı tabletlerde, Asurluların bölgede yerleşik oldukları dönemde burayı, kurdukları ticaret kolonileri ile Yukarı Mezopotamya’nın ticaret merkezi haline dönüştürmüş olduklarından bahsedilmektedir. Asurlulardan sonra M.Ö. 18. yüzyıldan başlayarak bölgede sırasıyla Hititler, daha sonra Persler, Roma İmparatorluğu, Doğu Roma, Bizanslılar ve Anadolu Selçuklu Devleti hüküm sürmüştür. Hititler, bölgede yerleşik olduğu bin yılı kapsayan dönemde Kapadokya’yı tapınaklar, ibadethaneler, anıtlar, ticaret merkezleri, günümüzde halen ziyarete açık olan yer altı şehirleri ile donatmışlardır. Ancak Kapadokya bölgesinde daha çok Doğu Roma ve Bizanslıların etkisi yoğun olmuş ve günümüze ulaşmıştır. Bizanslıların hüküm sürdüğü dönemde bölge, peri bacalarının doğal barınak şeklindeki korunaklı oluşumundan da sebep hemen hemen tüm doğal oluşumlar barınak haricinde ibadethane olarak kullanılmıştır. Kapadokya, Hıristiyanlık dininin doğuşunu takiben bu dinin yayılması amacıyla din görevlileri keşişler tarafından yoğun bir şekilde kullanılmıştır. Misyoner din görevlilerin adeta üssü olmuştur. Göreme ilçesi başta olmak üzere tüm yörede sayısız kilise inşa edilmiştir. Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurulmasını takiben 1082 yılında bölgede Selçuklular döneminin başlamasıyla İslam dini yayılmaya başlamış, yöre adeta dervişler diyarı haline gelmiştir.
KATPATUKA’DAN KAPADOKYA’YA
Bölgeye yerleşen ilk bilinen medeniyet olan Asurlular, buraya “Katpatuka” adını vermişlerdir. Katpatuka kelimesi birçok kaynakçada Persçe olarak belirtilse de bu konu hâlâ kesinlik kazanmamıştır. Katpatuka kelimesinin “Güzel atlar ülkesi” anlamına geldiği söylenmektedir. Tarihi süreçte, Roma İmparatorluğu’nun devreye girmesinden sonra bölgenin adı “Kapadokya” (Latince Cappadocia) olarak evrilmiş ve bugünkü halini almıştır.
KAPADOKYA’NIN GİZEMLİ YER ALTI ŞEHİRLERİ
Kapadokya bölgesinde 200’e yakın yer altı şehrinin bulunduğu söylenmektedir. Başta Derinkuyu, Kaymaklı, Özkonak ve Özlüce olmak üzere yörede, yeryüzünden 50 ila 100 metre aşağıya doğru kat kat inecek şekilde inşa edilmiş yer altı şehirleri mevcuttur. Bu yer altı şehirlerindeki havalandırma ve haberleşme sistemleri, akıl sır erdirilemez bir mühendislik ve mimari yapıda düzenlenmiştir. Evler arası gizli geçitler, koridorlarda düşmana karşı tuzak kurma olukları, içeri giren düşmanın yolunu kaybetmesi için tasarlanmış labirent şeklindeki galeriler vardır. Örneğin; yerin 50-55 metre altında bulunan ve hem havalandırma hem su kuyusu olarak kullanılan kuyular, yer yüzeyine açılamaz şekilde tasarlanmıştır. Sebebinin ise, düşmanın içme suyuna zehir katmasına engel olmak olduğu düşünülmektedir. Yer altı şehirlerinin girişi, dışarıdan açılması mümkün olmayan şekilde tasarlanmış sürgülü ağır silindirik taş kapılarla kapatılarak, düşmanın içeri girişi tamamen engellenmiştir. İnsanların yer altında çok uzun süreler geçirdikleri, ahırlarını, manastırlarını, kiliselerini, ticari merkez olan “karum”larını ve hatta mezarlıklarını dahi yer altına taşımış olmalarından anlaşılmaktadır.
MEDENİYETLER MOZAİĞİ MİSTİK KAPADOKYA
Yukarıda anlattığım özet tarihçesinden de anlaşılacağı üzere Kapadokya bölgesi, asırlar boyu farklı farklı etnik köken, din, dil, ırk ve kültüre sahip medeniyetlere vatan olmuştur. Bu da bölgenin bir “medeniyetler mozaiği” olmasını sağlamıştır. Kapadokya’da eski çağlardan kalma bazı kiliselerde bulunan fresklerde, dini semboller ve din mensubu azizlerin yanı sıra, o zamanın farklı dine mensup imparator veya önemli görevler üstlenmiş askerleri de resmedilmiştir. Bölgenin her bir tarafında farklı din ve kültürlerden kalıntıları, eserleri bir arada görmek mümkündür. Bu olgu da, hem bölgedeki kültür ve uygarlık mozaiğinin hem de bölgenin doğal mistisizminin en büyük göstergesidir.
Bölgeye kara yoluyla giriş yaptığınız andan itibaren sanki orada yaşamış olan tüm uygarlıkların ruhu sizi peri bacaları eşliğinde selamlıyor ve kalbine çağırıyor. Öyle bir enerji akışı hissediyorsunuz ki, insan kimi zaman tarihi soluduğunu, geçmişe ışınlandığını düşünecek kadar boyut değiştiriyor. Bildiğiniz ve yazılarımda bahsettiğim tüm meditasyon çeşitlerini pratik etmek için Kapadokya’nın her köşesi eşsiz uygunlukta bir frekansa sahip.
KAPADOKYA TAVSİYELERİM
Ürgüp’te çok sevdiğim ve her gittiğimde bana evimde gibi hissettiren sevgili Çelik ailesinin işlettiği Sedirli Konak’ı mutlaka görün derim. Eski bir manastırdan dönüştürülmüş bu harika butik otelin kahvaltı yapılan bölümü büyük bir şaşkınlık yaşatıyor insana. Bir anda binlerce yıl geriye ışınlanıyorsunuz sanki. Çok ilginç bir deneyim, yaşamalısınız.
Bir de Ürgüp’ün kumda pişirilen Türk kahvesi meşhurdur. İçmelere doyamazsınız, bitsin istemezseniz. Muhakkak deneyin.
Güvercin vadisinde bol bol fotoğraf çekebileceğiniz harika peri bacası oluşumları var. Burada da kollarını açıp vadiyi kucaklamak geliyor insanın içinden. Balonla gökyüzünden Kapadokya’yı izlemek deneyimlenebilecek en olağanüstü meditasyonlardan biri. Ve bu kez “derin nefes alın ve gözlerinizi yavaşça kapatın” demeyeceğim. Tam tersi “balona binin, derin nefes alın ve gözlerinizi olabildiğince açarak tüm farkındalığınızla bu büyülü manzaranın keyfini çıkarın” diyeceğim.
Ürgüp, Uçhisar Kalesi, Göreme Açıkhava Müzesi, Paşabağları Açık Hava Müzesi, Zelve Açıkhava Müzesi, Avanos, Mustafapaşa, yer altı şehirlerinden Derinkuyu ve Kaymaklı mutlaka görmeniz gereken yerlerden sadece bazıları. Avanos’ta bulunan çanak çömlek atölyelerine mutlaka uğrayın. Çanak çömlek yapın, yeteneğiniz olmasa da dert etmeyin. İnanılmaz deşarj oluyorsunuz, yaratım yapıyorsunuz ve ruhunuz dinleniyor. Harika bir deneyim!
MEDİTASYON ZAMANI
Kapadokya’dan evinize dönüş için yola çıkış saatinizi öyle bir ayarlayın ki, Aksaray’a varmadan 40 kilometre önce sola dönüp, Ihlara Vadisi’ni en az 2-3 saat ziyaret edin. Vadi boyunca akan ırmağın kıyısında yürüyebilir, harika doğası ve tarihi kalıntıları arasında doğanın kendi melodisi eşliğinde eşsiz bir meditasyon yapabilirsiniz. Irmağın kıyısına oturun ve öylece kalın. Bırakın vadinin enerjisi sizi sarsın, sarmalasın ve her nefeste arındırsın.
Eşsiz Kapadokya ülkemizde olduğu için ne kadar şanslı olduğumuzun farkında ve müteşekkir olalım ve kıymetini bilelim, koruyalım. Giden, gören, Kapadokya’nın büyülü havasını soluyan, orada yaşamış medeniyetlerin ayak izlerini süren herkese şifa olsun! Sevgiyle.
Paylaş