Zombiler arasında

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Dün bir uzun yazıyı New Orleans'taki su meselesine ayırmamı yadırgayanlar olabilir.

Biliyorum ki bu tür yazıları yadırgayanlar başlıca iki gruptan oluşuyor:

1- Memlekette bu kadar fazla sorun varken bu tür şeyleri acaba neden yazıyor diyenler.

2- Tamam tuhaf şeyler yazsın ama hiç olmazsa bu birazcık işe yarar bir şey olsun da vaktimizi boşa harcamayalım diyenler.

Açıkça söylemeliyim ki ilk gruba giren insanlardan son derece sıkılmış durumdayım.

Bunlar bir gazetede 10 köşe yazısı varsa bunların hem hepsinin aynı konuda olmasını, hem de denilenlerin aynen kendi düşündükleri gibi olmasını bekliyorlar.

Bunlar çoğunlukta olsaydı, patron bir ciddi yazar haricinde hepimizi işten atar, sonra da onun yazdığı gündelik yazıyı fotokopiyle çoğaltırıp diğer köşelere koydurarak hem müthiş bir tasarruf sağlar, hem de okuyucuyu kısa yoldan ve başı ağrımadan memnun ederdi.

Bu yazıyı ve aslında her yazıyı ikinci gruptakiler için yazıyorum.

Dün hemen hemen bir yazının tümünü New Orleans'ın deniz seviyesinin altında olmasına ayırmamın tabii ki bir nedeni vardı.

Çünkü bunu bilmeden zombilerin, yani yaşayan ölülerin nerede ve nasıl ortaya çıktığını anlamak mümkün değil.

Evet, zombilerin kökenleri azzzzz sonraaaaaa.

***

Önce biraz tarih.

New Orleans'ın yerli halkı Creole'ler ve Cajun'lardan oluşuyor.

Bölgede son derece net bir sınıfsal yapı var. Creole'ler ve Cajun'lar birbirlerinden katiyen hoşlanmıyorlar.

İşin tuhafı bu iki kavramın tam olarak ne manaya geldiğini bilen tek bir kişi bile yok.

Yemin ediyorum abartmıyorum. Sokakta 10 insana bunlar ne demek diye sorduğunuzda her durumda 10 ayrı cevap alıyorsunuz.

Meseleyi basitçe şöyle anlatmak mümkün

Creole'ler İspanyol ve Fransız kolonyalistlerinin torunları.

Cajun'lar ise Nova Scotia'da yaşamaktayken buradan göçe zorlanan ve 1760'lı yıllarda New Orleans'a gelen Fransızlar.

Creole'ler kendilerini asil olarak görüyorlar.

Eskiden Vieux Carre, bugünlerde ise French Quarter olarak bilinen asıl şehri onlar kurmuşlar.

Aynı kökenden gelmelerine rağmen Nova Scotia'dan gelen Cajun adını taktıkları köylüleri katiyen asıl şehre almamışlar.

Onlar da New Orleans'ın bataklık bölgelerine yerleşip, zor koşullar altında yaşamaya başlamışlar.

İşte bugün New Orleans'a gelen bütün turistlerin 24 saat boyunca içinden çıkmadıkları, Bourbon Street gibi meşhur sokakların bulunduğu yer bu French Quarter.

Aslında çok küçük bir bölge burası. Mississippi'nin kıyısında batıdan doğuya yürümesi yarım saat, kuzeyden güneye ise 15 dakika alan bir diktörtgen French Quarter.

***

New Orleans temelde bir bataklık olduğundan eskiden burada büyük salgın hastalıklar yaşanırmış.

Ve bir keresinde şehri sarı humma vurmuş.

Ölümler o kadar hızlı oluyormuş ki sokaklar uzun süre kaldırılamayan cesetlerle dolup taşmış.

Creole'ler cesetleri French Quarter'in hemen kuzeyinde, yerleşim bölgesinden 50 metre uzaklıkta bulunan bölgeye gömmek zorunda kalmışlar.

Ve burada bence dünyadaki en ürkütücü kiliselerden bir tanesini inşa etmişler.

1931 yılında ‘Our Lady of Guadeloupe Church’ adını alan bu kilise tamamen cesetlerin hızla dini işlemden geçirilip, hızla gömülmesine hizmet amacıyla düzenlenmiş.

Ön kapı French Quarter'dan 30 metre uzaklıkta.

Creole'ler sokakta biriken cesetleri alıp bu kapıdan sokuyorlar, kısa bir dini hizmetten sonra arka sağ kapıdan çıkarıyorlar.

Burası direkt olarak mezarlığa açılıyor.

Ve cesedi toprağa gömüp bir diğerini almak için French Quarter'a dönüyorlar.

İnsan bu kiliseyi gezerken elinde olmadan tüyleri ürperiyor.

***

Tabii bu kadar hızlı yapılan gömülme işlemi hiç de sağlam sonuş vermiyor.

Toprak da zaten bataklık koşullarından dönüştürüldüğü için yarı ıslak durumda.

Ve bir gün Mississippi yine taşıyor.

Bütün French Quarter sokakları nehre dönüştüğü gibi, sular kiliseye ve mazarlığa da ulaşıyor.

Birkaç gün sonra sular çekildiğinde korkunç bir manzarayla karşılaşıyorlar.

Mississippi Nehri'nin üstü cesetlerle dolmuş durumdadır.

İnsanlar bir süre önce gömmüş oldukları yakınlarının cesetlerini tekrar suda görünce bunların canlanıp kendilerini tekrar suya bıraktıklarını düşünmeye başlarlar.

Halbuki durum aslında nettir. Sel suları hızla kazılan mezarları açmış, sular çekilirken cesetleri de beraberinde götürmüştür.

Ancak çoğu insan bu rasyonel açıklamaya inanmaz.

İşte zombi, yani yaşayan ölü efsanesi de tam o anda New Orleans'ta başlar.

O günden bu yana New Orleans dünyada batıl inancın en yoğun olarak yaşandığı şehir olma konumunu sürdürüyor.

Öyle ki bugün bile şehir nüfusunun yüzde 15'i resmen Vodoo dinine inanıyor.

Bunların kiliseleri var, büyücüleri var, törenleri var.

Tabii bu da şehrin tüm havasını belirgin bir şekilde bir korku filminin setine dönüştürüyor.

Zaten ‘Vampirle Konuşmalar’ filminin burada çekilmesi de bu nedenden. Filme adını veren kitabın yazarı Anne Rice ilham kaynağı eksik kalmasın diye sürekli olarak New Orleans'ta yaşıyor.



Yazarın Tüm Yazıları