Zamanlamanın önemi üzerine

İNSAN yaşamında zamanlamanın önemli olduğuna inanırım ben.

Hani o hálá daha genç olduğunu ispat etmek için gençler gibi davranmaya çalışan, onlar gibi giyinen, konuşan insanlar var ya, bana onlar hep acıklı gelmişlerdir.

Zamanı durdurma çabası bu, anlıyorum da endişeleri, hatta bazılarını kendi içimde de hissediyorum ama yine de lüzumsuz çabalar olarak geliyor bu tür şeyler bana.

Daha önemli olanın insanın yaşamında yaptıklarından, kendi geçmişinden pişman olmaması ama eskiden yaptıklarını bugün yapmamaktan dolayı da mutlu olmayı kendisine öğretmesi, bunun üzerine çalışması galiba.

Gayet tabii ki her yaptığım doğruydu denilmesi anlamına gelmiyor bu, sadece genel bir değerlendirme yapılırken bunu söyleyebilmek önemli olmalı.

Örneğin bugünlerde Manhattan üzerine çalışıyorum yoğun olarak. Geçmişle bugün arasında gidip gelen, resmi tarihle kişisel deneyleri iç içe geçiren, popüler kültür ile alt kültürleri bir arada ele alan bir sübjektif Manhattan biyografisi yazıyorum.

Bu bağlamda 1970'li yılları düşünürken, o dönemin bana hálá daha dünmüş gibi geldiğini, şimdi birçok insan için dönemin ancak kitaplardan okunabilecek bir tarih halinde olduğunu, sadece bunun bile benim yaşlanmış olmam gerektiğine işaret ettiğini, ama ruhumun hálá o dönemdeki gibi olduğunu, kendimi ruhen 1970'lerdeki gibi hissettiğimi düşündüm.

O günlerdeki gibi tekrar yaşamaya çalışsam Manhattan sokaklarında, herhalde kısa sürede ölürdüm. O kadar tahribata artık genç olmayan vücut gayet tabii ki dayanmazdı.

Ama inanın öyle yaşamayı da istemiyorum artık.

Hálá varlığını sürdüren o ruhu yıllar içinde düşe kalka, yanlışlar yapa yapa başka kanallara akıtmayı öğrendim.

O günlerde yaşadıklarımın geride kalması beni hiç üzmüyor, bunu çok sevinerek fark ettim son zamanlarda.

Eskiden geri dönmeyi istediğim geçmiş şimdi sadece beni tebessüm ettiren anılar haline dönüşmüş.

Eh, bu da bir yaşlanma belirtisi olarak algılanacaktır tabii ama bunu da önemsemiyorum fazla açıkçası.

***

Neden bunları düşündüm biliyor musunuz?

Dün akşam bir yabancı kanalda beni fena halde hüzünlendiren bir dokümanter seyrettim.

O bana insan yaşamında zamanlamanın önemini hatırlattı.

Dokümanter, Amerika'da bir zamanlar şöhret olan ancak televizyon dizisi sona erince hayatlarının sonuna kadar unutulmaya mahkûm edilen bir zamanların çocuk yıldızları ile ilgiliydi.

Düşünebiliyor musunuz, dört veya beş yaşına geldiğinizde birden bütün Amerika sizi tanıyor, sizi konuşuyor.

Bu birkaç yıl devam ediyor.

Sonra birden o dizi yayından kalkıyor.

Çocuk da büyümüştür artık, yeni roller aramaya başlıyorlar, ama herkesin kafasında o ilk dizideki çocuk olarak kalmıştır.

İnsanlar yeni halini istememektedirler küçüğün.

Ve yıllar süren bir bekleyiş başlıyor.

Dokümanterde gösterilen insanların hepsi yaşını başını almıştı. Yıllarca önceki o ilk rolden sonra hepsi unutulmuştu.

Dibe vurmuşlardı ve hep orada kaldılar.

***

Onların yaşadıkları korkunç bir olaydı, bireysel bir cehennemdi.

Üstelik onların geriye bakıp da bir tebessümle anabilecekleri anıları onlara aynı zamanda büyük acı veren şeydi.

Hayatın başında zirveye çıkmak çok berbat bir şey olmalı.

Her insanın kendisine göre bir zirvesi var, bazılarına göre objektif koşulları vardır zirvenin, bazıları ise bunu sübjektif olarak tanımlar.

Ama her insan için vardır bu, yeter ki ona ulaşmanın da bir zamanlaması, hem de doğru zamanlaması bulunabilsin. .

Bunu bulabilmek çok zor hatta imkánsız bir şey olabilir ve gayet tabii ki zamanlama doğru yapıldığı halde hayat sizin oraya ulaşmanızı engelleyebilir ama onların çarpılmış yaşamlarını seyrederken bunları düşünmemek, onlar için keşke ideali olsaydı dememek de imkánsızdır.
Yazarın Tüm Yazıları