Paylaş
Bizim Hürriyet'te yaklaşık 10 yıldır filan Ertuğrul Özkök'ün genel yayın yönetmenliği koltuğunu ne zaman bırakacağı tartışılır.
Hatırlıyorum da, bu konu ilk kez onun koltuğa oturmasından henüz daha 12 saat bile geçmeden gündeme gelmişti.
Çok iyi kaynaklardan haber alan bazı gazeteci arkadaşlarımız, bu 12'nci saat sonunda Hürriyet'te genel yayın yönetmeni değişikliğinin an meselesi olduğunu konuşmaya başladılar.
Halk bunların gazete içinde yaptıkları konuşmaları bir duysaydı yemin ediyorum gazete okumaktan o an tamamen vazgeçerdi!
Kendi çalıştığı işyeri hakkında bile bu kadar yanlış bilgi toplayan insanların nasıl olup da doğru haber yazabildikleri benim bugüne kadar çözemediğim muammalardan bir tanesidir.
***
Ben gazete içi dedikoduları en son duyanlardan biriydim eskiden.
Ancak gazete binasına girdiğinizde ne yapsanız, ne etseniz dedikodudan kaçmak imkánsız!
Siz odadan hiç çıkmasanız bile, dedikodu standart taşıyıcılar tarafından odanıza bedava servis olarak getirilir.
Bunların konusu hep aynıdır; genel yayın yönetmeni değişimi kapının ucundadır artık.
Hatta kesin tarihler de verilir.
Ben hatırlıyorum dedikoduculardan bir tanesi ‘Kasım’da kesin gidiyor' diye konuşmuştu vakti zamanında.
Aradan 8 yıl geçti tık yok ortada, ancak bu arkadaşın kendi haber kaynaklarına güveninin hálá sonsuz olduğuna eminim.
***
Genel yayın yönetmeni değişimi konusu gündeme geldiğinde -ki bu yılda dört beş kez olan rutin bir olaydır- insanlar başlıca dört grupta tavır alırlar:
1- Onun ayrılacak olmasına sevinip bunu katiyen belli etmeyenler.
2- Onun ayrılacak olmasına sevinip bunu kesinlikle belli edenler.
3- Onun ayrılacak olmasına üzülenler.
4- İki ve üç numara arasında sürekli olarak gidip gelenler.
Ben dördüncü kategorideyim.
Özkök beni sinirlendirdiği zaman -ki bu yılda ortalama 40-45 kez olur- gönül rahatlığıyla 2 numaralı kategoriye transfer olurum.
Bu da katiyen hoşuma gitmez çünkü ben hayatım boyunca hem kitlelerden nefret ettim, hem de ‘çoğunluk’ kategorisi içinde hiçbir zaman yer almamakla övündüm.
Gördüğünüz gibi aktif olarak kötülük yapmaya çalışmadığı nadir anlarda bile bana kötülüğü dokunuyor genel yayın yönetmeninin.
Onun yüzünden çoğunluk içinde yer almak zorunda kalıyorum zaman zaman.
(Son bir haftadır filan durum böyle, bu tavrım değişir mi artık Allah bilir.)
***
Genel Yayın Yönetmeni'nin koltuğu ne zaman bırakacağı dedikodusunun hiç bitmeyeceğine karar vermiştim.
Ancak geçen hafta sonu yaşanan bir olay sonucunda artık sanıyorum bu tartışmaya kesin bir nokta koymak zamanı gelmiş bulunmaktadır.
Yok kardeşim gitmeyecek!
Artık bu gerçeği görün ve ne olur zaman zaman dedikodularınızla bizleri umutlandırmaktan vazgeçin lütfen.
***
Ne oldu derseniz, hemen anlatayım.
Cuma günü bizim gazetede yangın alarmı provası vardı.
Deprem sonrasında işi ciddiye aldıkları için çok detaylı bir bina terk etme stratejisi hazırlamışlar.
Alarm verildiği an herkesin nasıl davranacağı kurallara bağlanmış.
Herkes de işi ciddiye aldığından alarm verilince son derece düzenli bir bina boşaltma harekátı başlamış.
Herkes dışarda toplanmış.
Toplanmış ama herkesin içinde de bir boşluk hissi varmış.
Bir de bakmışlar ki bir tek, evet bir tek genel yayın yönetmeni yok aralarında.
***
Allah gecinden versin, başına bir şey geldi diye heyecanla odasına çıkmışlar.
Bir de bakmışlar koskoca ve sessiz binanın içinde bir tek o, odasında koltuğuna sımsıkı sarılmış vaziyette oturuyor.
Suratı bembeyaz. Gerçekten yangın çıkıp çıkmadığına emin değil ama yangın bütün binayı sarmış olsa bile koltuğu bırakmamaya kesin kararlı.
‘‘Ölürüm de bırakmam’’ kavramının canlı hali haline gelmiş koltuğuyla bütünleşmiş bir halde.
Umarım artık herkes mesajı almıştır ve bu konu da bir daha açılmamak üzere kapanmıştır.
Paylaş