Paylaş
BU köşeyi okuyanlar, hayli zaman önce Proust'u gündeme getirmiş olduğumu hatırlayacaklardır. Vallahi tam zamanını hatırlamıyorum, ama en azından bir yıl olmuştur diye tahmin ediyorum.
‘‘Yitirilmiş Zamanın Peşinde’’yi okumaya başlamıştım ve başlı başına fantastik bir deney olan bu okuma işi sürecinde de olup bitenleri size aktarmıştım.
Aradan geçen zamanda son derece garip bir şey oldu.
Özellikle son altı ay içinde dünyada, evet dünyada, bir Proust dalgası yayılmaya başladı sevgili okurlar.
Gayet tabii ki dünyadaki trendleri belirlediğim iddiasında olacak kadar megalomanlaşmadım henüz. Şimdilik Türkiye genelinde trend belirleyicisi olma iddiasını taşıyorum sadece, ileride ne olur bilemem artık!
Ancak olan biten de benim açımdan gayet şaşırtıcıydı, bunu da bilin. Yani o yazıları ben yazarken Proust tartışılmıyordu, hakkında yazılar çıkmıyordu. Birden müthiş bir yeni ilgi başladı yazara.
İki ayrı biyografi yayınlandı bu arada mesela. William Carter'in ‘‘Marcel Proust’’u ve Jean-Yves Tadie'nin ‘‘Marcel Proust: A Life’’ı meraklılara sunulmuş durumda.
İkinci kitabın daha şimdiden bir klasik haline gelmiş olduğu da belirtiliyor.
Bunlar dışında hangi edebi dergiye baksam -ki yabancı yayınları izlemem İngilizce olanlarla sınırlı maalesef, Fransızca'da konu hayli zengin işlenmiştir mutlaka- o kadar fazla Proust'la ilgili makale var ki insan şaşırıyor olan bitene.
Annem sağ olsaydı, ‘‘Aptala malum olurmuş oğlum’’ derdi mutlaka ve ben de ona katılırdım.
* * *
Aslında olan biten pek de şaşırtıcı değil.
Düşünce tarihi hep etki-tepki sorunsalı içinde ileriye doğru hareket ediyor.
1980'li yılların başından itibaren hem yaşama, hem de sanata ‘‘hız’’ hákim oldu.
Nasıl ki borsada her saniyesinde milyarlarca dolarla oynayan insanların ‘‘hareket tarzları’’ iş yaşamında ve dolayısıyla da hayatları iş yaşamlarıyla belirlenen insanların tüm yaşamında egemen olduysa, sanatta da, yani bir anlamda dinlenme vakitlerinde ‘‘tüketilecek’’ zihinsel ürünlerde de hız esas oldu.
Resimde, heykelde postmodern çizgiler, edebiyatta tekniğini bilimkurgu romanlarına borçlu olan kısa cümleli hızlı yazım biçimleri, sinemada malum olan bitenler hep aynı anlayışın ürünüydü aslında.
Bu ‘‘hızlı’’ yaşama bir tepki olması gerekiyordu. Ve bu tepki de en radikal biçimde Proust'tan geldi.
* * *
Proust en radikal tepkiyi oluşturuyor; çünkü Proust'u okumak yavaşlığın zirve noktasıdır.
Proust, hızla okunup tüketilemez. Belki de hiç tüketilemez. Onu okurken cümlelerden zevk alma dışında başka amacınız olmamalıdır. Bence Proust, ancak şiir okunarak alınabilecek keyfin romana yansımasıdır.
Bazı romanlar vardır, sonunu merak edersiniz. Bazılarında ise neredeyse sayfa atlayıp olan biteni öğrenme heyecanı doğar insanda.
Proust'ta ise aslında diğer sayfada fazla heyecan verici bir şey yoktur. Sayfayı size çevir- tecek, heyecanlı bir motivasyon da bulunmaz o sayfalarda.
O nedenle kitabı okumak özel bir yaklaşım, bir tavır gerektirir.
Şu kararı vereceksiniz ‘‘Yitirilmiş Zaman’’a başlarken. Öğrenmek için değil, sonunu getirmek için değil; mutlu olmak için, hıza dayalı dünyada kendinize alternatif, daha farklı ritmi olan, dış etkenlere kapalı yavaş bir dünya oluşturmak için okuyacaksınız bu kitabı.
Bu kararı verip okumaya başladığınızda göreceksiniz ki, her geçen sayfada keyfiniz daha bir artacak, daha bir farklı yaşam ritmine geçeceksiniz.
* * *
Unutmayın ki Proust'un kitabında dairesel bir mantık vardır. Yazar hayatını gözden geçirir ilk önce. İki farklı yaşam alternatifinin çocukluğunda kendisini ‘‘çağırmış’’ olduğunu düşünür.
Bir tanesi Swan'ın yoludur. Bu yol aşkın yoludur aslında. Diğeri ise Guermantes'in yoludur. Bu yaşam biçimi de sosyetenin, yani partilerin, yemeklerin, dedikoduların, çay partilerinin yoludur.
Marcel bu iki yolu düşünür aslında.
Kitabın sonuna geldiğinizde düşünme süreci bitmiştir ve Marcel artık düşüncelerini romanlaştırmaya hazırdır. İlginç bir daireselliktir bu.
Okuyun Proust'u. Türkiye'de olan bitenin insan ruhuna yapabileceği muazzam darbeyi karşılamanızda size yardımcı olacak gücü verecektir, göreceksiniz.
Gündemden, gündelikten, sıradanlıktan ve evet bayağılıktan kopmak için idealdir ‘‘Yitirilmiş Zamanın Peşinde’’yi okumak.
* * *
Bu yazıyla yıla veda etmek iyi oldu. Bir süreliğine yazmaya ara veriyorum. Yeni yılda görüşmek umuduyla. Nasıl olacak bilmiyorum ama inşallah herkes mutlu olur.
Paylaş