Paylaş
DR. Charles Drew, insan kanını plazma şeklinde uzun süre saklama metodunu keşfeden bilim adamıdır.
Bugün milyonlarca insan, onun bulmuş olduğu yöntem sayesinde kan ihtiyacı doğduğunda hayatta kalmaktadır.
Charles Drew bir zenciydi.
1950 yılında bir konferansa katılmak üzere arabasıyla yolda giderken kaza geçirdi.
Ağır yaralanmıştı, acilen kan verilmesi gerekiyordu.
Hemen en yakındaki hastaneye kaldırıldı. Hastane yetkilileri, sadece beyazlara hizmet verdiklerini, zenci bir kişiyi kabul edemeyeceklerini söylediler. Ve yakında zencilere hizmet veren başka bir hastanenin adını verdiler.
Charles Drew, o hastaneye ulaşamadan öldü.
İlk hastane kendisini kabul etseydi, bulmuş olduğu yöntemle korunan kan ona verilecek ve hayatta kalacaktı.
* * *
Nasıl ama, insanın suratına balyoz gibi inen bir hayat hikáyesi değil mi bu?
İnsan böyle şeyleri ilk okuduğunda kendisini bir süre toparlayamıyor ve hayatın ne kadar acımasız, anlamsız olduğunu düşünmeye başlıyor.
Bu küçük hikáyede öylesine büyük bir trajedi var ki, ırkçılığın kötü bir şey olduğunu çocklara öğretmek için birçok kitap okutmak yerine sadece bu hikáye anlatılsa bence iş tamam olur.
* * *
Liberace'yi hatırlar mısınız bilmem.
1970'li yıllarda çok popülerdi, 80'li yıllarda da bir süre şöhretini korudu.
Zeki Müren'in sahnede zamanında giydiği o muhteşem abukluktaki süslü kıyafetlerle sahneye çıkardı.
Piyanosunun üstünde mutlaka şamdanda mum yanardı. Parmaklarında da pahalı yüzükler, parıl parıl parıldardı.
İyi bir piyanist miydi bilemem, zaten bu pek de önemli değildi; çünkü gerçekten insanlara iyi vakit geçirtmeyi bilirdi.
Liberace homoseksüeldi. Sevgilisi de kendi şoförüydü.
Liberace bir gün şoförünü alıp estetik cerraha götürmüş.
Onun suratının büyük bir operasyonla kendi gençliğindeki yüz ifadesine benzer bir duruma getirilmesini istemiş.
Neden?
Sevgilisinde kendisinin gençliğini mi görmek istiyor?
Yoksa kendisine mi áşık?
Peki ama sevgilisiyle ameliyattan sonra sevişirken ne hissetti? Kendi kendiyle yatıyormuş gibi hissetmenin anlamı nedir?
Ve son soru: Liberace'nin şoförünün hayat hikáyesini kim kaleme alacak?
Türkiye'de herkes neden hep ciddi konularda kitap yazıyor? Neden sadece az sayıda insan tuhaf şeylere kafayı takıp, böyle şeyleri araştırmıyor?
Dünyada sosyoekonomik durumu hakkında bu kadar fazla kitap yazıldığı halde, sosyoekonomik durumu sürekli kriz içinde olan başka toplum var mı?
Aman işte, sorular da sorular. Cevabı da yok zaten, bırakın gitsin...
* * *
Vaktiyle ABD'de Dean Martin'in televizyonda şovu vardı.
Bu canlı yayınlanırdı.
Dean, hiçbir şovdan önce senaryoyu okumazdı. Şovda kimlerin misafir edileceğini, programın akışının nasıl olacağını bilmezdi.
Şovun yapılacağı gün yakındaki bir otele yerleşir, canlı yayın başlamadan 15 dakika önce çekimin yapılacağı stüdyoya gelirdi. En son dakikaya kadar beklememesinin tek nedeni de makyaj yaptırması zorunluluğunun olmasıydı.
Sonra canlı yayına çıkar ve kafasına estiği gibi takılırdı.
O şovları hatırlıyorum da, gerçekten Dean ne yapacağını bilmez haldeydi çoğu zaman.
Birçok kimse, onun yine sarhoş vaziyette sahneye çıkmış olmasına yorardı bu durumu. (Oysa Dean hakkında çıkarılmış olan efsanenin aksine fazla içki de içmezdi.)
Bazen işleri tamamen karıştırdığı da olurdu.
Böyle kriz durumlarında, her defasında arkadan adına ‘‘Gold Diggers’’ denilen kadın dansçılar bir platformla sahneye iner ve dans etmeye başlarlardı.
Dean Martin, onların durup dururken sahneye inmelerini hayretle karşılardı.
Bu şov çok popülerdi, çok da komikti. Spontane olmasına, planlanmamış olmasına, sürprizlerine borçluydu belki de bu başarısını.
Belki Reha Muhtar da haberlerindeki başarısını buna borçlu. Çünkü, o programda da her an ne olacağı belli olmuyor ve isteyen istediğini söylesin ama Reha çok başarılı canlı yayında.
* * *
İşte böyle bir yazı. Aslında ilk bölüm aklımdaydı yazıya başlamadan önce. Charles Drew olayını kendime unutturmak için diğerlerini de yazdım.
Biraz daha Amerikana yapmış olduk bugün de böylece.
Paylaş