Paylaş
Ben Washington'a Ling-Ling öldükten birkaç ay sonra gittim.
Ling-Ling dişi pandaydı. Hsing-Hsing'in uzun yıllardır bir arada yaşadığı eşiydi.
Hayatımın fırtınalı yıllarından bir tanesiydi 1993.
Özel yaşamımda birçok sorun vardı ve Washington bunları bir şekilde toparlamama yardımcı olacaktı.
Ben kolay arkadaşlık kuramam insanlarla. Öyle çok dışavurumcu da değilimdir.
Utangacımdır.
Dolayısıyla orada bir anda çok yalnız kaldım.
Bu çoğu zaman hoşuma gidiyordu ama bazı günler hüzün de kaplıyordu içimi.
***
Şükran Günü, Amerika'da tek başına olmak için en kötü olan günlerden bir tanesidir.
Sokaklar boş olur, restoranlar kapalıdır, barlar servis vermez.
Aileler bir arada yemek yerler.
Aileniz yoksa, tek başınaysınız o günü bitirmek hiç de kolay olmaz.
İçinizi sıkıntı kaplar, yüreğiniz de kasım ayının griliğine bürünür tek başınayken sokaklarda.
1993'ün Şükran Günü'nde tanıştım Hsing-Hsing ile.
Boş sokaklarda yürürken o gün erken kapanacak olan hayvanat bahçesine vakit geçirmek için girdim.
Giriş kapısından geçip bir müddet yürüdükten sonra hemen sağdadır Panda Evi.
Washington'daki hayvanat bahçesinin starıydı bu panda.
Uzun yıllar bir arada yaşadığı eşini, arkadaşını bir iki ay önce kaybetmişti.
Kışlık bölümdeki camlı kafes, Hsing-Hsing ile Ling-Ling'in birlikte çekilmiş resimleriyle süslüydü. Ayrıca çocuklar tarafından Hsing-Hsing'e yazılmış yüzlerce başsağlığı mesajı da vardı.
Onun yüzünde ise hüzün vardı.
Gözleri ağlayacak gibi bakıyordu.
İki saate yakın seyrettim onu.
Canı sıkıldığı belliydi, oynayacak arkadaşı da yoktu.
Pandalar da benim gibi çok zor arkadaş olurlar. Karşı cinsle de çok zor bağlantı kurarlar.
Eşi ölünce ona yeni eş de bulmaları imkánsız olmuştu.
Onunla arkadaş olmaya başlamıştım bile.
Dışarda kar yaşmaya başlamıştı.
Gri havada, panda bir köşede oturmuş sessizce ağaç dalını kemiriyordu.
Ne bileyim ben, dokunmuştu bana bu görüntü.
Ağladım hafiften ve de insanlar görecek diye bayağı da utandım.
***
Hsing-Hsing'i bir anlamda dost gibi hayal etmeye başlamıştım kendime.
Özel yaşamımda krizler başa çıkacağımdan fazla olunca ona gidip sesizce sohbet etmek beni acayip rahatlatıyordu.
Ne yazık ki yaşamının detaylarını da öğrenmiştim.
Ling-Ling ile beş çocukları olmuş ancak beşi de kısa süre içinde ölmüşlerdi.
Böylece Hsing-Hsing'in yalnızlığı da mutlaklaşmıştı.
Tel örgünün yanında onu hep çağırdım yanıma güzel gözlerini biraz daha yakından göreyim diye.
Hiç yaklaşmadı. İnsanlar onun üzerine titriyorlardı rahat etsin diye ama o insanlara da küs gibiydi.
***
Salı günü internette New York Times'ın sayfasını açtım, baş sayfada o tanıdık yüzün fotoğrafı vardı.
O harika hüzünlü surat bakıyordu bizlere.
Pazar sabaha karşı ölmüştü. Gerçi üç yıldır çok hastaydı.
Hatırlarsınız belki onun hastalığı üzerine de bir yazı yazmıştım yıllar önce.
28 yaşındaydı. Bu pandalar için olağanüstü uzun bir yaşam demek.
Eminim Hsing-Hsing, eşi öldükten sonra bu kadar uzun yaşamayı da hiç istemiyordu, bu suratından, davranışlarından, küskünlüğünden belliydi.
Doktorlar artık daha fazla acı çekmesin diye onu iğneyle uyutmuşlar pazar sabahı.
Hayatının son yılında ihtiyarlıkla azan romatizması ona çok acı verir olmuş. Gözleri de neredeyde hiç görmüyormuş, yemek için yerinden bile zor kalkabilmeye başlamış.
Doktorlar son yemek olarak ona bir üzümlü kek, biraz lapa ve bambu kökü vermişler.
***
Görseniz siz de kocaman bir sarılıp, öpmek isterdiniz onu.
Şimdi bu yıl Washington'a uğramadığım için pişmanım, son bir el sallardım ona.
Ona, bana hiç farkında olmadan yaptığı yardım, verdiği güzellikler için çok müteşekkirim.
Bir daha o hayvanat bahçesine adım atar mıyım bilmiyorum çünkü Hsing-Hsing'in boş kafesine bakmayı yüreğim zor kaldırır.
Güzel uykular Hsing-Hsing.
İnşallah gittiğin yerde Ling-Ling'i de bulursun.
Paylaş