Serdar Turgut: Ve o gece

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

ŞU ana kadar yazdıklarımı yeniden özetlemeye kalkışırsam bu işin sonunu hiç getiremeyeceğim.

Onun için olan biteni bu aşamada okumaya başlayanlar için yapabileceğim bir şey yok. Okuyanlar okumayanlara anlatsın lütfen daha önce yazdıklarımı.

* * *

Normal olarak yaşamın bu şekilde evrildiği günlerde akşam dışarı çıkmamam gerekiyor.

Çünkü içimde birikmiş kızgınlık var ve bunu mutlaka birilerinden çıkarmam gerekir.

Ama yapılacak bir şey yok; önceden söz verilmiş, gideceğim mecburen İskele-Sancak programına.

Ahmet Hakan ile telefonda konuştum. Saat sabaha karşı iki civarında eve dönmüş olurum değil mi diye, umut dolu bir soru sordum. ‘‘Yok öyle erken dönebileceğini zannetmiyorum’’ dedi.

Aslında bu bir televizyon programı olmaktan çıkmış, orta düzeyde bir mitinge dönüşmüş.

Zaten canlı yayın da 1 Mayıs mitinglerinin yapıldığı alandan gerçekleştiriliyor.

Bu vesileyle alanı da hayatımda ilk kez görmüş oldum. Yani tamam, arada ihtilalci komünistçe laflar ederim, ama mitinge de katılamam. Yeter artık ama değil mi yani!

* * *

İnsanlarla yüz yüze konuşmaktan hoşlanmam, kalabalık da sevmem. Bu ikisi bir araya geldiği an, hele gün de saat saat belalı geçmişse iyice stresli olurum.

Stresli olunca da küçük tuvaletim çok sık gelir.

Mesela, diyelim ki güzel bir konsere gideceğiz. Huyumu bildiğimden evden çıkmaya 10 saniye kala son kez tuvaleti kullanırım. Sonra konser salonuna gider gitmez yine tuvalete gitmem gerekir; çünkü evden dışarı çıkınca stresim doğal olarak artıyor.

Meydana gittik ve tabii benim yine tuvalete gitmem gerekti.

Portatif tuvalet kurulmasının unutulmuş olduğunu dehşet içinde öğrendim.

O anlarda henüz daha nezaket kuralları içindeyim. En yakın tuvaletin nerede olduğunu sordum, 700 metre kadar ötede bir benzin istasyonunu işaret etiler.

İçimdeki henüz daha hedefini bulamamış olan kin biraz daha kabardı.

Milliyet'ten Atilla Özsever'in vücudu da ihtiyaç molası vermek istiyor, ikimiz düştük yollara.

Gece karanlık. Park çıkışı tümsekle dolu. Ayağımı tekrar burkar isem acıya artık dayanamayıp intihar filan edeceğimi kesin biliyorum. ‘‘Yardım et Atilla’’ dedim, elimden tuttu.

Halkımız, kendilerinin hakkını savunmak için geçmişte binlerce insanın toplandığı parktan gece vakti iki orta yaşlı adamın, el ele çıktığını gördüğü ve üstelik bu orta yaşlı adamlardan bir tanesinin topalladığını anladığı an neler hissetmiştir bilemem artık!

Umurumda da değil ne hissettikleri, ancak bu görüntünün soyalizm açısından hiç de olumlu bir adım olmadığı kesin.

* * *

Neyse nümayiş, pardon program başladı.

Ben sendikacılar tarafında oturuyorum. Karşımızda halk yer alıyor. Normal durumda kızgınlığımı onlardan almayı tercih ederdim, ama ıssız bir parkta bunu yapacak kadar da delirmedim henüz.

Kendime bir düşman bulmam gerekiyordu acele. Çünkü hava soğuk. Prostatım delirium tremens geçirmeye başlamış, durmadan tuvalete gitmek istiyorum. Soğuk hava ayağıma vurdukça da ıstırabım katlanarak artıyor.

Ve tabii o anda en rasyonel olan şeyi yaptım ve kendime düşman olarak Türk burjuvasını seçtim. Başka bir programa katılmış olsaydım, program öncesinde gün aynen o günkü gibi gelişseydi ve karşımda o anda Türk burjuvası ile korumaları otursaydı, bu sefer de Türk proletaryasını düşman olarak beller ve ona saldırırdım. Bundan da kuşkunuz olmasın.

Siyasi tercihimi bir kez yaptıktan sonra her şey çok kolay oldu; çünkü bizim kendine burjuva diyen takım öylesine faullü, çarpık çurpuk ki üzerine çullanabilmek için fazla düşünmeye bile gerek yok.

* * *

Birkaç kez ara veriliyor programda. En fazla beş dakika sürüyor aralar. 700 metre uzaktaki tuvalete gitmek ise sakat ayakla nereden baksan 20 dakika tutuyor.

Bu nedenle üzülerek itiraf etmek zorundayım ki, geleneksel olarak 1 Mayıs toplantılarının yapıldığı bu anlı şanlı alana gece boyunca iki kez işedim.

Bana kızmaya kalkmadan önce şunu da bilin ki, sendika başkanları ve işçiler de işedi alanın çeşitli yerlerine. Bunun da bilinmesinde yarar var.

* * *

Gelelim işçi sınıfıyla da aramın bozulduğu ana.

Tam program bitecek, acım sona erecek diye düşünürken bir kardeşimiz eline mikrofonu aldı ve şiir okumaya başladı.

Saat sabaha karşı dört. Ben akşamüstü 17.00'de bile şiir dinlemeyi reddetmiş bir insanım, sabah dörtte insaf yani! Üstelik de kendi yazdığı bir şiiri okuyor.

O an anladım ki, sosyal bilincin bana bir faydası katiyen yok.

Yazarın Tüm Yazıları