Paylaş
ÜZERİNDE yazı yazılabilecek konuları bilgisayarıma not ediyorum. Çünkü bende bunama başladı ve not almassam her şeyi unutabilirim.
Not alıyorum da ne oluyor onu da bilmiyorum ya!
Yani bazen konu o kadar eskiyor, araya öyle şeyler giriyor ki yazıyı yazsam anlamı olmayacak.
Örneğin notlarım arasında ‘‘Türksat uydusu atıldığı anda bizimkiler Ankara'da bunu havai fişekler atarak kutladılar' cümlesi var.
Füze ateşlendiği anda bizimkilerin binlerce kilometre ötedeki Ankara'da aynı anda havai fişek ateşlemeleri bana o anda komik gelmiş mesela. Buradan yola çıkarak azgelişmişlik üzerine bir uzun yazı yazacağımı düşünmüşümdür mutlaka o zamanlar.
Ama şimdi anlamı yok artık bu yazının, onun için bu konuyu geçmek gerekecek.
* * *
Bu köşeyi düzenli olarak okuyanlar varsa -ki onların tahammül gücü çok geniş ve sinirleri de çelik gibi sağlam olmalı bence- benim Türklerin büyük bölümünün üçkáğıtçılığa nasıl olup da bu kadar yatkın olduğunu anlayamadığımı bilirler.
Yaklaşık 20 yıldır bu meselenin kökenlerine inmeye çalışıyorum. Hangi tarihi kaza ve abuk genetik özelliklerin bizi bu kadar üçkáğıtçılıktan hoşlanır hale getirdiğini anlamaya çalışıyorum.
Tam biraz meseleyi anlamaya başladım derken, yapılan üçkáğıtlara alıştım diye düşünürken yepyeni bir olay beni yeni şaşkınlıklara götürüyor.
Bakın dün gazetelerde yer alan habere. Ağzım gerçekten açık kaldı bir süre, pes bu kadar da olmaz dedim haberi okuyunca.
Adamlar İzmir'de gizli rafineri kurmuşlar ya! Burada sahte akaryakıt üretmişler.
Sonra da bu akaryakıtı ruhsatsız olarak çalıştırdıkları benzin istasyonundan satmışlar.
Üstelik şirketlerinin adını ‘‘Bozkanlar Petrol’’ koyup, amblemlerine ‘BP' yazarak da British Petrol'e çağrışım yapmak istemişler. Bu da sahtekárın şıklığı anlayacağınız.
Yahu bu kadar sahtekárlık yapmaya, buna bu kadar kafa yormaya ayırdıkları zekánın ve işgücünün yarısını normal bir iş kurmaya harcasalar belki şimdi çok daha zengin olacaklardı, çok daha büyük bir işleri olacaktı.
Yemin ediyorum bakın dünkü gazetelere, kurdukları kaçak rafinerinin resmine.
20 bin ton kapasiteliymiş. En şık başlığı da Radikal attı bence, ‘Aliağa'ya Gizli Rakip' dedi.
Adamların kanına sahtekárlık o kadar işlemiş ki ikinci bir gizli petrol rafinerisi kurmak için hazırlıklara başlamışken yakayı ele vermişler. O da 15 bin ton kapasitede olacakmış sonuna kadar gidilebilseydi.
* * *
İnsan bir yandan pes diyor, bir yandan da bu işi kotarmış olan insanlara gizlice hayranlık duymadan da edemiyor.
Bütün bu sahtekárlık örgütlenmesi gerçekten de beyin ister.
Şimdi bu adamları hapse atacaklar bir ihtimal. Bence bu yanlış olur.
Siyasete girsinler. Ve bu noktada eğer espri de yapıyorsam iki gözüm önüme aksın..
Hatta direkt başbakan yardımcısı filan yapılsın bu adamlar.
Memleketin sorunları büyük ve pratik zekáya sahip siyasetçilere ihtiyaç var.
Bu memlekette başbakan yardımcısı olan herkes otomatikman başbakan olarak hareket etme imkánına sahip olduğu için, sorunlar da bu cin adamların eline kalır otomatik olarak.
Bakın görün şöyle ya da böyle, bir şekilde meseleleri çözüme ulaştıracaklardır. Hüsametin Özkan'ın omuzlarındaki yükün de azıcık hafifletilmesi gerekiyordu zaten, işte fırsat çıktı.
* * *
Bakalım şimdi yeni sahtekárlık hangi sektörde ortaya çıkacak.
Bu konuda hep kendimizi aşmak, çıtayı yükseltmek zorundayız.
Benim beklentim tamamen sahte doktorlardan oluşmuş olan bir büyük hastanenin ortaya çıkarılacağı yolunda.
Üstelik burada başarılı ameliyatlar da yapılıyorken polis baskın yapacak hastaneye ve orayı mühürleyecek. Neden olmasın ki, sahte rafineriden satılan yakıtlarla otobüsler yola çıkmadı mı? Sahte doktorlar da öyleyse neden iyi ameliyat yapamasınlar ki?
Paylaş