Paylaş
Bankanın reklamını ilk seyrettiğimde içim bir tuhaf oldu.
Hani İngilizce öğretmeni telefonu gösterip ‘Bu ne’ diyor, bir adam da ‘Banka’ diyor, sonra da cahil olarak gördüğü hocayı aşağılayıp sınıfı terk ediyor ya, işte o reklamdan bahsediyorum.
Reklam bana son derece itici geldi önce.
Rahatsızlık duydum seyrederken olup biteni.
Sonra sıkıntımın nedenini kendi kafamda çözünce bu kez iğrendim verilmek istenen mesajdan.
***
Bu reklam Türkiye'de bütün değerlerin özellikle 1980'li yıllardan itibaren nasıl da altüst olup, ayaklar altına alındığının bir göstergesidir.
‘Öğretmen’ saygı simgesiydi Türkiye'de.
Bilgi veren insana duyulan saygı bir zamanlar bu memlekette paylaşılan nadir hislerden bir tanesiydi.
Ama yeni yaratılan Türk insanının artık bilgiye ihtiyacı yok.
Varsa yoksa ‘para’ var.
Para bilginin yerini almış durumda.
Bu nedenle reklamda hoca İngilizce öğretmek istediği öğrenciye telefonu gösterip ‘Bu nedir’ diye sorduğu zaman öğrenci ‘Banka’ diyebiliyor.
Mesele orda kalsa iyi, reklamdır bu tür oyunlar yapılabilir der geçersiniz.
Ama illa da doğruyu öğretmeye çalışan hoca aşağılanacak.
Öğrenci benim son derece tiksindiğim, o kısa sürede para kazanıp da bütün cahilliğine rağmen kendisini önemli zanneden zavallılara ait olan edayla hocaya dayılanıyor.
Para işinden anlamıyorsan bana bir şey öğretemezsin diyor.
Çekip gidiyor sınıftan alaycı tavrıyla.
Çünkü onun ve onun simgelediği yeni değerlerin bilgiye, dünyayı daha iyi anlamak için yabancı bir dili öğrenmeye ihtiyacı yok.
Para, para, para.
Bankayı bilsin, repoyu bilsin, borsada hinlik yapmayı bilsin ona yetip de artıyor.
***
Çok acı, çok derinden yaralayıcı, bu reklamda doğru olarak verilmek istenilen hayat tarzından çok daha farklı bir Türkiye özleyenler açısından son derece büyük hakaret oluşturan bir reklam bu.
Bilgiyi reddeden, bilgi aracılığıyla para kazanmayı vakit kaybı olarak gören, her türlü insani ilşkiyi para bazına indirgeyen, üretmeden, yaratmadan para kazanma hedefiyle yanıp tutuşan insanlara hitap eden bir reklam bu.
Türkiye'ye hákim olan ideolojiye pek de iyi giden, buna uyum sağlamış mesajlarla yüklüydü televizyonda izlediklerim.
Bilgi. üretme, yaratıcı olma bir yana para kazanma bir yana diyen bir Türkiye yaratıldı son yıllarda.
Eskiden, çocukluğumuzda biz bir arkadaşımıza ‘Paran kadar konuş’ diyecek olsak annemiz babamız bizi ayıplardı.
Şimdi reklamda bilgi aktarmaya çalışan hocaya öğrenci bir anlamda ‘Paran kadar konuş’ diyor, bu harika bir reklam, modern Türkiye'nin bir göstergesi olarak alkışlanabiliyor.
Ne kadar ayıp!
***
Türkiye'de gerçek bir burjuvazi hiçbir zaman olmadı.
İdeolojik ortama hákim olan zihniyette de dolayısıyla lümpen burjuvazinin damgası var.
Lümpen burjuvazi sadece bireysel tüketiminde dünyayı yakalamış durumda, gerisi palavra.
Durum böyle olunca da üretmeden tüketen, yeni bilgiyi, teknolojiyi katiyen kendi başına yaratamayan ama iş paradan para yaratmaya gelince de aslan kesilen insan tipi, modern ve çağdaş Türk insanı prototipi olarak sunulabiliyor bugün Türkiye'de.
Bana, benim gibi düşünen birçok insana utanç veren, davranışlarıyla tiksinti yaratan bir insan tipinin modern ve çağdaş Türk insanı prototipi olarak sunulabilmesi çok vahim, çok trajik bir olay aslında.
***
Bir reklamdan yola çıkıp amma da abartmışsın diyenleriniz çıkacaktır.
Ama bence reklamlar en az gazeteler kadar ve belki de onlardan çok daha güçlü bir ‘ideoloji aktarım aygıtlarıdırlar’.
Gazete manşetleri kadar güçlü bir ideoloji oluşturma mekanizmaları vardır reklamların.
Sadece bu nedenden dolayıdır ki ‘Brill’s Content' adlı medya dünyasını eleştiren etkili dergide, son sayısında Amerika'da zihniyetleri belirleyen önemli insanlar listesinde GAP dükkanlarının reklamını yapan kişi ile New York Times'ın genel yayın yönetmeni aynı listede yer alabildi.
Bütün bu nedenlerden dolayı bilgiyi küçük gören bu reklamı protesto ediyorum.
Paylaş