Paylaş
AŞAĞIDAKİ mektup, tarafımdan Birleşmiş Milletler sekreteryasına özel ulak ve iadeli taahhütlü gönderilmiştir.
‘‘Sayın Kofi Annan,
Mektubuma başlamadan önce çok eskiden Kenya'dan yola çıkarak Afrika ve Afrikalılar hakında yazmış olduğum tüm yazıların benim kişisel önyargılarımın bir sonucu değil, sadece bir bilimsel tespitin gereği olduğunu hatırlamanızı rica ediyorum.
Pek Sayın Annan,
Şuna inanmanızı istiyorum ki, son birkaç gün içinde Birleşmiş Milletler binasının o sevimsiz koridorlarında duymakta olduğunuz söylentilerin, dedikoduların hepsi külliyen yalandır.
188 ülkenin katıldığı BM Milenyum Liderler Zirvesi'nde toplu aile fotoğrafının çekimi sırasında bu fotoğrafa Marullo di Condojanni adıyla katılan sahte kont, kesinlikle bizim Genel Yayın Yönetmenimiz Ertuğrul Özkök değildir.
Biliyorum, kendisinin bu tür zirvelere çeşitli nedenlerden dolayı katılıp, katılmak da ne kelime, dünyanın bütün liderleriyle aynı yerlerde gezmek, birçoğunun bile giremediği odalara girmek, son derece kısıtlı katılımlı kokteyllerde aniden odada gülümseyen bir suratla gözükmek, onlarla konuşmaması gereken yerlerde konuşmak, hatta onlarla şakalaşıp, ‘Haydi çak bir tane' diye samimi davranmak ve dahası Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin iki numaralı yöneticisiymiş gibi televizyonlara çıkıp halkı selamlamak gibi tuhaf bir ádeti vardır.
Bunu biliyorum.
Hatta bu vahim durumun teşhisini vaktiyle yaptım ve buna ‘Forrest Gump sendromu' adını da ben koydum.
Ancak Allah onu başımızdan eksik etmesin, üst düzey yöneticilerin en üst düzeyi genel yayın yönetmenimizin hayatında bu tür bir büyük vaka var diye her ortaya çıkan yeni sızma olayında bunu genel yayın yönetmenimizden bilmenizi esef ve üzüntüyle karşılıyorum.
Ve Türk milleti adına sizi, bu önyargılı durumunuz nedeniyle şiddetle protesto ediyorum.
O fotoğrafın çekildiği saatlerde ben, genel yayın yönetmeni ile birlikteydim. Kendisi bana ‘Şu zirveye ben gitseydim kimse tutamazdı beni. Mutlaka Clinton ve Putin'in baş başa yaptıkları görüşmeye sızardım' diye sanki emekli olmuş da işsizlikten sıkılmaya başlamış bir eski genel yayın yönetmeni gibi konuşuyordu ki, tam o esnada fotoğraf çekildiği haberi geldi.
Bu nedenle kendisinin son vukuatta katiyen bir parmağı yoktr.
* * *
Aslında tabii, siz de çok haklısınız.
Ürdün Kralı Hüseyin'in cenaze töreninde olan o korkunç sızma olayından sonra dünyada bütün liderler yapılan her zirvede artık ‘‘Acaba o yeniden gelir mi’’ diye sürekli korku içindeler.
Dünyanın bütün gizli servislerine, genel yayın yönetmeninin önden ve profilden çekilmiş fotoğrafları dağıtılmış.
Hatta onun kendisini gizleme olasılığına karşı girebileceği çeşitli kıyafetler ve yüzünde yapabileceği değişiklikleri içeren bir fotoğraf çalışması kitapçığı da bütün gizli servislerin elindeymiş.
Bir tebdili kıyafetli fottoğrafta, kendisi köşe yazarı kılığına da girmiş. Gözlerini şaşı yapmış, beline gömlek altından yastık bağlamış, kambur durmuş ve tabii ki bir köşe yazarının aldığı maaşa uygun şekilde giyinmiş. Bir pabucunun altında delik varmış ve gömleğinin iki yakası da öyle aşınmış ki, görenler acıyormuş.
Ben CIA'nın yalancısıyım; Langley'de bizim genel yayın yönetmenine ‘Fantoma Özkök' kod adını da takmışlar, benden aktarması.
Herkes onun her an yine olmaması gereken bir yerde, tuhaf bir şekilde ortaya çıkacağı paranoyasına yakalanmış durumda.
Hatta deniliyor ki, Chirac'a tik bile gelmiş, adamcağız her 27 saniyede bir hızla sağ omzundan arkaya bakıyormuş. Doktorlar bu amansız duruma çare bulamamışlar.
Dolayısıyla 188 liderin yer aldığı fotoğrafta bir olmaması gereken kişi var diye haber gelince, onun orada olmadığını bildiğim halde ben bile ilk önce elimde olmayarak ‘Eyvah, yine yaptı yapacağını' diye bağırmışım. Rana öyle dedi. Kimbilir artık siz ne krizler, ne panik ataklar geçirmişsinizdir.
* * *
Olayla ilgili olarak gelen ilk haberlerin, bu sızan kişinin yine Özkök olduğu yolundaki şüphelerinizi artırması da doğaldır.
Bu yakalanan kişi, kendini kont olarak tanıtıyormuş.
Bizim genel yayın yönetmenimiz de aynen bir kont gibi giyinir. Dünya tarihinin ilk büyük sızma olayını Ürdün'de gerçekleştirdiğinde bütün dünya liderleri, kendileriyle son derece samimi şekilde konuştuğu ve ‘Çak bir tane' yaptığı halde ismini hatırlamadıkları bu kişinin o anda giymiş olduğu kıyafeti unutamıyorlarmış.
Hatta Clinton üst düzey danışmanlarına ‘Who is that guy that High Fived me. He was weird but he sure dressed well' (Bu benimle çak bir tane yapan adam da kimdi? Çok tuhaftı ama Allah'ı var, adam harika giyiniyordu) diye de konuşmuş o gün.
Oysa sonradan öğrendim ki, onun o gün giydiği kıyafet çöl sıcağında çalışmak için seçtiği ve pek de sıcak bakmadığı gündelik bir ceket, pantolonmuş. Biraz terledi diye onu oteline döndükten sonra çöpe atmış.
Yani sonuç itibarıyla, siz de bazı sonuçlara atlamakta tabii ki haklısınız, ama durum anlattığım gibidir.
Haydi bye, öptüm canım Your Excelency.'
Paylaş