Serdar Turgut: Uygarlığa katkımız

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

30 yıl önce New York'un ‘Greenwich Village’ semtinde büyük bir isyan çıktı.

O akşam her zaman olduğu gibi eşcinseller ‘Stonewall’ adlı barda toplanmışlardı.

Polis o dönemde eşcinseller üzerinde büyük baskı uyguluyordu.

O gece de barı basmaya karar verdiler.

Bu bardağı taşıran son damla oldu.

Baskıdan bunalmış olan eşcinseller polisle çatışmaya girdiler.

Olaylar çok büyüdü.

Polis düzeni sağlamakta çok zorlandı.

Dünyada bu isyan eşcinsel hareketin siyasi anlamda örgütlenmesinin başlangıcı olarak görülür ve her yıl kutlamalar yapılır.

O gün başlayan hareket bugün en azından Amerika'da eşcinsellerin ‘eşit bireyler’ olarak kabul edilmelerine yol açmıştır.

Unutmayınız ki o tarihte henüz Amerikan Psikiyatri el kitabında eşcinsellik ‘tedavi edilmesi gerekli bir hastalık’ olarak tanımlanıyordu.

Yani anlayacağınız Stonewall'da başlayıp da 30 yılda alınan mesafe olağanüstü büyüktür.

***

Amacım burada eşcinsel hareketin tarihini anlatmak, Türkiye'deki duruma değinmek değil.

Türkiye'de insanın cinselliğiyle ilgili özgür tercih yapma meselesi ne yazık ki kendisini aydın olarak tanımlayan insanlarca bile üzerinde fazla düşünülmeyen bir konu.

Belki de bu durum, ‘‘Yahu sanki her şeyimiz tamam da bir bu özgürlüğümüz eksikti’’ şeklindeki tavırdan kaynaklanıyordur, bilemiyorum.

Bunlar ayrı platformlarda tartışılıp, silinmesi gereken yanlış tavırlar.

Burada konuyu gündeme getirme amacım başka. Stonewall'un yıldönümünü incelerken dünyanın artık gerçekten küçülmüş olduğunu ve hiçbir ülkenin artık tek başına dünyaya karşı tavırlar alıp, dünyaya meydan okuyup da ayakta durabilmesinin mümkün olmadığını tekrar gördüm. Yazıdaki amacım bunu paylaşmak sizlerle.

***

‘‘Village Voice’’ New York'ta haftalık olarak çıkan ve bedava olarak dağıtılan bir dergidir.

Bu dergi önemlidir çünkü kamuoyunu, ‘zihniyetleri’ oluşturan insanlar bu dergiyi dikkatle okurlar.

Dergide ele alınan konular New York'un ve dolayısıyla da dünyanın güçlü insanlarının partilerinde, iş yemeklerinde tartışılır.

Dolayısıyla Village Voice tirajının çok üstünde bir güce sahiptir.

Bu dergi eşcinsel hareketin hem siyasi hem de sosyolojik açıdan takip edilmesine çok önem vermektedir. Öyle ki New York Times, politikası gereği uzun zaman boyunca AIDS vakalarına hiç değinmezken Voice bunu güçlü bir şekilde gündeme getirmiş ve bir anlamda da New York Times'da ‘eşcinsel hareketi’ dışlamacı politikanın da değişmesine neden olmuştur.

***

Derginin bu haftaki sayısı doğal olarak Stonewall'un 30'uncu yıldönümüne ayrılmıştı. (Merak edenler www.villagevoice.com'dan okuyabilirler.)

Kapak konusu dünyada eşcinsel hareketin durumunun incelenmesine ayrılmıştı.

Doğal olarak ‘‘Acaba Türkiye ile ilgili ne diyorlar?’’ diye merak edip okumaya başladım.

Beklentim diğer ülkelere olduğu gibi bize de eleştiri oklarını yöneltmiş olmalarıydı.

Ancak okudukça şaşırdım. Çünkü yazıda en büyük övgü bir Türk'e yönelikti ve onun yaptıklarının dünyada eşcinsellerin özgür yaşamalarına nasıl katkıda bulunduğu anlatılıyordu.

***

Demet Demir bir travesti.

1991 yılında Uluslararası Af Örgütü'ne başvuruda bulunmuş.

Onun durumunu, Türkiye'de karşılaştığı sorunları inceleyen Af Örgütü bir karar almış.

Ve polis baskısı altında tutulan, hapse atılan eşcinsellerin bundan böyle ‘Düşünce suçlusu’ olarak tanımlanacağına karar verilmiş.

Bu tabii hem Amerika'daki hem de dünyadaki eşcinsel hareket açısından muazzam önemli bir karar. Bunun üzerine International Gay and Lesbian Human Rights Commission (Uluslararası Homoseksüel ve Lezbiyen İnsan Hakları Komisyonu)'nun vermeye başladığı ‘Felipa’ ödülünü de ilk olarak Demet Demir kazanmış.

‘Felipa’ 1591 yılında Portekiz Engizisyonu tarafından başka bir kadınla seviştiği için öldürülen bayan Felipa de Souza adına konulmuş olan ödülmüş. Dergideki yazıda ‘‘Demet Demir 30 yıl önce Stonewall'daki arkadaşlarının yaptığını yaptı ve ‘Erkeğe' karşı haklarını savundu’’ deniliyor.

***

Biliyorum belki bir kısmınız burada anlatılanları küçümseyeceksiniz.

Belki de önyargılarınız çıkacak ortaya tekrar.

Çoğu kişi de ‘ne alaka' diyecek burada anlatılanlarla ilgili olarak.

‘Çok alaka' aslında.

Türkiye tek başına değil artık. Hiçbir ülke değil. Bugün Türkiye'de bir köyde ağaç katliamı yapıldığında bundan Fransa'daki Yeşiller bizden önce haberdar oluyor.

Türk travestisi de takır takır uluslararası platforma çıkıyor ve cinsel tercihi nedeniyle baskı altına alınarak hapse atılan insanların ‘düşünce suçlusu' olduklarını kabul ettiriveriyor. Bunu ‘norm' haline getirtiyor dünyada.

Artık her kararımız, her adımımız izleniyor. Yanlış anlamayın, tek taraflı da değil bu iş, biz de onları izliyoruz, kontrol ediyoruz.

Bu yeni dinamiği anlamamakta ısrar eden Türkiye'deki yöneticiler sonunda yönetme gücünün ellerinden kayıverdiğini, iktidarın artık çok merkezli olmaya başladığını bir gün görecekler.

İnşallah çabuk görürler de yine çok zaman kaybetmeyiz.



Yazarın Tüm Yazıları