Paylaş
Bildiğiniz üzere Pakistanlılardan pek hoşlanmam.
Darbecileri de katiyen sevmem.
Ama bir insan aynı anda hem Pakistanlı hem de darbeci olmayı başarabiliyorsa bilin ki o bir hilkat garibesidir.
Benim bütün aksini yaratma gayretime rağmen bu müessese hálá daha bir aile gazetesi olma iddiasında.
Dolayısıyla da burada bu hilkat garibesi hakkındaki gerçek düşüncelerimi yazmayacağım.
Sadece şunu söylemek istiyorum ki Pakistanlı darbeci generalin Türkiye seyahatini kişisel bir hakaret olarak algıladım.
Şimdi en büyük hayalim, darbeci bir gün emekli olunca onu New York'ta Coney Island'daki hilkat garibelerinin şovunun sergilendiği çadırda başrol artisti yapmak.
Onu teşhir ettikten sonra perde inerken ‘‘ordi, ordi, ordi’’ diye bağırmasını da isteyeceğim; çünkü ‘‘ordi’’ İngilizce konuşmaya çalışan Pakistanlıların çıkarmayı başardığı tek sestir ve bu ses başrol artistimizin iftiharla taşıyacağı bir sembol olacaktır.
Şunun bilinmesini de rica ediyorum. Pakistanlılar benim hiçbir zaman kardeşim olmadı, olmayacak.
Kendilerine çok kardeş arıyorlarsa gitsinler Hintlilerle kardeş olsunlar.
***
Pervez'in bir günlük temaslarını izlediyseniz ortada tuhaf bir durum olduğunu görmüşsünüzdür.
Bizim gazetelerde çıkan haberlere göre Pervez, kiminle görüşse ondan bir sürü nasihat almış.
Yok ‘‘Darbe yapmak iyi değilmiş’’, yok ‘‘en kötü demokrasi en iyi darbeden çok daha tercih edilmeliymiş’’ falan filan.
Bir araba palavra.
Haberlere bakarsanız darbeci, Pakistan'dan onca yolu tepip buraya sadece fırça yemek, öğüt dinlemek için geldi sanırsınız.
***
Tabii ki böyle bir durum yok.
Aslında olan biten de çok açık.
Türkiye, Pakistan'daki darbeye net destek vermiş durumda.
Dahası ABD'nin gizli tutmak zorunda kaldığı desteğini de darbeciye iletmiş durumda.
Amerika'nın büyük ihtimalle bundan sonraki başkanı olacağı tahmin edilen cahil George Bush Jr., bir soru üzerine darbecinin adını hatırlayamadı, ama ‘‘Bölgede istikrar yaratır’’ diye darbeye de açık destek verdi.
Baştaki yönetim, Amerika'da demokrasi olduğu için resmi düzeyde darbecilere destek veremiyor.
Bu işi demokrasiyle arası pek de iyi olmayan Türklere bırakıyor; çünkü bizimkilerin resmi düzeyde darbecilere destek vermekten utandıkları filan yok.
Dolayısıyla Türkiye, görevini gönül rahatlığıyla yapıyor.
Yani anlayacağınız, bakmayın siz o ‘‘Müşerref demokrasi nasihatı aldı’’ palavralarına.
***
Geçen gün üst düzey bir gazeteci abimle konuşuyordum.
Önümüzdeki yıllarda demokrasi kavramının gerileyeceğini, insanların demokrasi kavramını sorgulamaya başlayacaklarını söyledi.
İlk önce ona kızdım.
Sonra dedikleri üzerinde ciddi olarak düşünmek zorunda kaldım.
Çünkü bu gazeteci büyüğüm, anti-demokratik eğilimleri herkesten önce tespit edebilmek gibi bir yeteneğe de sahip.
Haklı olabilirdi.
Özellikle eski Doğu blokundaki hayal kırıklıkları, bu ülkelerde demokrasi kavramının sorgulanmasını çoktan başlatmış durumda.
Amerika'da bile her suç işlenişinden sonra insanlar ciddi olarak özgürlüklerin kısıtlanmasını tartışıyorlar.
Dolayısıyla yeni yüzyılın ilk on yılında, demokrasiden dünya ölçeğinde uzaklaşma olacağı fikri -inşallah olmaz ama- çok da bilimkurgu değil.
***
İşte bu noktada neden hemen herkesin ağzında Türkiye'nin çok modern olduğu, çağı yakaladığı sözlerinin sakız gibi çiğnendiğini de anladım.
Ortada hiçbir somut gösterge yok, bunların gerçekten olduğu hakkında.
Sadece Türkiye, demokrasiden uzaklaşma fikrinin yeniden gündeme geldiği bir dünyada, bunun nasıl çağın gereklerine göre yapılacağını fiilen gösteren, bunu postmodern anlamda gerçekten başaran tek ülke.
Yani Türkiye'nin sırf bu açıdan yeni yüzyılda örnek ülke olması, başı çekmesi ihtimali gerçekten büyük.
Dolayısıyla devlet büyüklerimizin, ‘‘21'inci yüzyıl Türkiye çağı olacak’’ demeleri de normal.
Bu gerçeği Pakistanlı hilkat garibesi çok iyi gördüğü için, daha donunu doğru dürüst çekmeden koşa koşa Türkiye'ye işte bu nedenle geldi.
Paylaş