Paylaş
Cuma günü internet üzerinden haberi okur okumaz telefona sarıldım.
Genel Yayın Yönetmeni'ni aradım.
Telefona çıkar çıkmaz ilk önce geleneksel girişimi yaptım; ‘‘Allah sizi başımızdan hiç eksik etmesin üst düzey yöneticilerin en üstü’’ dedim.
Sonra da haberi verdim. ‘‘Almanya'nın en ciddi gazetelerinden bir tanesinde yazı işleri müdürleri yıllardır Vak Vak Amca'nın konuştuğu cümleleri haber başlığı olarak atıyorlarmış. Bu yazı müdürleri D.O.N.A.L.D adında bir örgütün gizli üyeleriymişler’’ dedim.
Bana yeterince coşkulu bir cevap vermedi. Halbuki ben bunun Hürriyet Gazetesi'ne manşet olması amacıyla haberi veriyordum.
O coşkulu olmayınca benim de hevesim kırıldı.
Hevesim kırılmasa anında haberi yollayacağım ona. Bana haberi sen yaz da diyemiyor, çünkü böyle bir talep geldiğinde ben her defasında ilave ücret talep ediyorum.
Eskiden birkaç kez böyle oldu, para istedim, tabii vermedi, başkalarına yazdırdı haberi.
* * *
Pazar günü çıktı haber sonunda.
Bana güvenmedikleri için hızları yavaşladı biliyorum, yoksa yıldırım gibidirler vallahi, şimşek gibi çakıp bir günde koyarlardı haberi.
Bana güvenmeyip, güvendikleri muhabirlere ‘‘Şuna bir bak’’ demişlerdir.
Zamanında dış muhabirlik ve bir süre de dış haberler müdürlüğü yaptığım için böyle durumlarda ne olup bittiğini az çok bilirim.
Şöyle bir haber varmış diye açarsınız telefonu, istisnasız her durumda şu iki tepkiden bir tanesini alırsınız:
1- Hayır böyle bir haber yok, kim diyorsa yalan söylemiş.
2- Ha onu biliyorum ben bunu daha önce yazmıştım.
Örneğin ben dış muhabirlik yaparken ikinci kategorideki gibi davranırdım hep.
Burada başarılı olmanın ipucu şu; her haberi muğlak ifadelerle yazacaksınız. Kendinizi bağlayacak, ilerde yalanlanmanıza yol açacak kesin ifadeler katiyen kullanmayacaksınız ve daha da önemlisi öyle cümleler kuracaksınız ki bir değil çok anlam ifade etsin.
Bunu yaptığınız takdirde ‘‘Ha ben onu daha önce yazmıştım, bizde çıktı haber’’ dediğinizde kimse sizi hemen yalanlayamaz.
Hiçbir muhabir, hiçbir kanı haberle akan gazeteci ‘‘Böyle bir haber varmış’’ sorusuna ‘‘Öyle mi bir bakayım, ben atlamış olabilirim’’ diye cevap vermez, vermemelidir de.
Zaten biz böyle davranan tiplere de pek iyi bakmayız.
* * *
Frankfurter Allgemeine Zeitung'un editörleri her fırsat bulduklarında Donald Duck'a ait olan cümleleri, ifadeleri manşete, birinci sayfasına koymuşlar gazetenin.
Detayları dün okumuşsunuzdur muhakkak.
Benim için asıl önemli olan şey başka; bilmem siz de dikkat ettiniz mi ama gazete genel yayın yönetmenleri ve üst düzey yöneticileri son yıllarda gerçek bir kimlik bunalımı yaşamaktalar.
Bunun ilk işaretleri Türkiye'den geldi. Hürriyet öncü gazetedir, medyadaki her türlü yeniliğin lideri odur.
Bu konuda da bizim gazete öncülük vasfını elinden bırakmadı.
Dört yıl kadar önce bizim genel yayın yönetmeni bir yazı yazıp, işe Bugs Buny kıyafeti giyerek gelmeyi çok arzuladığını, bir gün boyunca masasında Bugs Buny olarak oturup gazeteyi çıkarmak istediği itiraf etmişti.
Ben o zamanlar bunu 50'nci yaşına girmesinin bir trajik sonucu olarak yorumlamış ama beni işten atmaması için bu hislerimi içimde saklamıştım.
Sonra dört yıl boyunca bunu unuttu. Ancak dördüncü yıl sendromlar yine başladı. Yine Bugs Buny olmak istediğini yazdı.
Bu da yetmedi, bu kez Stuart'a taktı, Stuart gibi olmak istediğini anlattı.
* * *
Fazla derinlemesine bir inceleme yapmadan da görüleceği üzere ‘‘Genel yayın yönetmeni olmayayım da ne olursam olayım, lanet olsun’’ demek isteyen bir sessiz çığlık vardı bu yazılarda.
Türkiye şartlarının onu böyle yaptığını düşünüyordum ben. Kolay değil bu ülkede genel yayın yönetmenliği. Hem abuk siyasetçilerle uğraşacaksın bütün gün, o da yetmeyecek, her biri tipik birer şizoid olan gazetecilerle de uğraşacaksın. Kafayı yer insan yemin ediyorum.
Tam ben böyle düşünürken, Almanya'dan haber geldi.
Oradaki üst düzey yöneticiler de Donald Duck'a takmışlar. Hem de ne takma. Onun cümleleriyle manşetler bile atmışlar.
Bu da gösteriyor ki genel yayın yönetmenleri sadece Türkiye'de değil tüm dünyada büyük bir kimlik bunalımı geçirmekteler.
Ancak bütün bu olayın iyi bir tarafı da var. En azından ben yıllardır Hürriyet'te çıkan bazı manşetlerin neden öyle atılmış olduğunu anladım. Almanya'daki olay ipucunu verdi bana.
O manşetler aslında Bugs Buny'nin laflarıymış, bilmem anlatabiliyor muyum?
Paylaş