TÜRKİYE'nin santimetrekare başına en fazla demokratına sahip olma iddiasındaki Yeni Şafak'ın şeyh-ül-muharriri Ahmet Taşgetiren pazartesi günü bir yazı yayınladı.
‘‘Taşralıya haddini bildirmek’’ başlıklı yazı bu köşenin yazarı kulunuz ile alakalıydı.
Ben bu gazetedeki köşe yazılarını okurken genelde hüzünlenirim.
Gerçekte demokrat olmayanların demokrat görünmek zorunluluğundan kaynaklanan, gerçekten demokrat olanların ise aslında ait olmadıkları yerde yazı yazmaktan gelen sıkıntılarının besbelli olduğu yazılardır bunların çoğu.
Ancak Taşgetiren'in yazısı beni en çok üzen yazılardan bir tanesi oldu açıkçası.
Bunun nedenlerini anlatmalıyım.
*
Ben yıllardır bu kesimle bir diyalog kurulması gerektiğini söyleyen insanlardan bir tanesiyim.
Birbirimizi anlamamız gerek, bunu teorik düşünmeyi bilen insanlar yapacak, onlarda bu işi başlatanlar var ancak kendisine laik denilen kesimde bu teşebbüs hálá daha yok diye birçok yazı yazdım.
Benim hüznümün ilk nedeni de bu noktada ortaya çıkıyor işte.
Taşgetiren'in yazısını okuyunca bırakın bu kesim ile diyaloğu, aynı coğrafyada yan yana bulunmamızın bile imkánsız olduğunu ne yazık ki anlamış durumdayım.
Bakın ne demiş yazısının girişinde: ‘‘O sanki şuur altında hiçbir şey saklamayan bir insandı. Bir ara cinselliğe ve tenasül organlarına odaklanan yazı muhtevası, sosyal-siyasal alana uzandıkça ilginçleşiyordu.’’
Böyle demiş. Daha çok şey de demiş de bu yazının en ilginç, en aydınlatıcı bölümüydü bence.
Gerisi basit kışkırtma girişiminden başka bir şey değildi.
*
Sevgili okurlar.
Elinizi yüreğinize koyun ve söyleyin. Basit bir uzvun ismi üstünde bile anlaşamayan iki farklı dünya görüşü Türkiye'nin geleceği hakkında nasıl anlaşırlar, bir noktada birleşebilirler Allah aşkına?
Ben diyorum ‘‘penis’’. Son derece basit, direkt, net bir kelime. Söylemesi kolay.
‘‘Penis yazarı’’ diye sıfat da oluşturabilirsiniz bu kelimeden, o da cuk oturur.
O ise ‘‘tenasül organı’’ diyor.
O ahlaklı ya, daha ciddi ya, ‘‘penis’’ diyemiyor bir türlü.
Endirekt bir kelime bu. Net değil. Söylemesi de zor zaten. Basit bir organı değil de çok daha karmaşık, soyut, çözümlenmesi zor bir felsefi ilişkiyi anlatıyormuş edası da var bu kelimede. O nedenden dolayı da gıcık bir kelime zaten.
Benim ‘‘tenasül organı’’ konusunda yazı yazdığımı düşünebiliyor musunuz?
Eskiye döndüm, bütün penis yazılarımı buldum, hepsinde ‘‘penis’’ yerine tenasül organı kelimesi varmış gibi okudum. İçim karardı vallahi.
O güzelim mizah yazıları birden son derece karanlık ve iç karartıcı metinlere dönüşüverdi sadece bir kelime değişikliğiyle.
Ya lakabım ‘‘penis yazarı’’ değil de ‘‘tenasül organı yazarı’’ olsaydı ne kadar dramatik, trajik olurdu her şey değil mi ama?
Gelecek kuşaklara bırakacak tek bir başarım vardı hayatta, o da ‘‘penis’’ yazılarıydı, ‘‘tenasül organı’’ yazıları şeklinde olsaydı bunları da bırakamayacaktım onlara bir anı olarak utancımdan.
Size yemin ediyorum anlı şanlı ‘‘penis’’ kelimesi yerine ‘‘tenasül organı’’ kelimesinin geçirilmesi girişiminin var olması bile, hayatta başka hiçbir neden olmasaydı da 28 Şubat'ın yapılması için yeter de artar bir nedendir.
Bunu da bilin yani!
*
Bu hüznüm bitti, başka bir hüznüm başladı.
Taşgetiren, ‘‘O sanki şuur altında hiçbir şey saklamayan bir insandı’’ diyor benim için.
Bilakis saklıyorum Ahmet baba! Son yazılarım öylesine şuur üstü yazılar ki biraz daha havalansalar stratosfere gidip, yeşil kart alıp yerleşecekler.
Şuur altımı bir yazsam senin ‘‘penis’’ demeyi kendine zul gören şahsın utancından yerin dibine girer.
O şuur altında olanlar bazen beni bile şaşırtıyor. Şuur altımı en iyi bilen Rana kaç kez beni tımarhaneye attırmak için girişimde bulundu bir bilsen.
Birkaç zamandır memleket meselelerine bulaştığım için şuur altımı ihmal etmişim, o yazı vesilesiyle bunu da hatırladım.
İşte bu da hüzünlendirdi beni çünkü şu da bilinmeli ki benim şuur altım şuur üstümden hem çok daha eğlenceli, hem de çok daha heyecan verici.
İnşallah ciddi takıla takıla şuur altımı tamamen unutmam da o güzellikler heba olmaz.
Bilmem anlatabiliyor muyum. Şuur altımı bekleyin, yakında dayanamaz yazmaya başlar yine. Buna eminim.
Bir başlarsam tenasül organı konusunda neler söyleyeceğim, bunu da şu anda kestirmek mümkün değil yani.