Paylaş
HERKESİN bildiği gibi Türkiye'nin demokrasi ve insan hakları konularında evrensel kabul görmüş ilkelere uygun davranması imkánsız.
Ben bu gerçeği kabul ettiğimden bu yana (‘Pilim bitti’ yazısını yazdığım günden itibaren) son derece rahatladım.
Hatta keyfim bile yerine geldi. Stresim acayip azaldı.
Bizi yönettiği iddiasında olan kişiler ise kesin mazoşistler. Kendilerine durup dururken yeni stresler, sorunlar yaratıyorlar.
Demokrasi, insan hakları konularındaki ‘özgün Türk tavrından’ taviz verilmesine imkán olmadığını bildikleri halde Avrupa Birliği'ne nasıl gireriz diye düşünüyorlar.
Düşünmekle de kalmayıp bu fikilerini yazıya dökmeye karar veriyorlar.
Bilindiği üzere geçen gün ‘Türkiye’yi tam üyeliğe taşıyacak ulusal programı' hazırlamaya başladılar.
Yapılan hazırlığa son derece tuhaf bir başlık atılmış. Körler ile sağırlar birbirini ağırlar türü bir şey bu.
Bizim yöneticilerin hazırlayacağı herhangi bir programın Türkiye'yi Avrupa'ya taşıması ihtimali kesinlikle yok. Bunu herkes biliyor.
Aksine Türkler bir ‘ulusal program’ hazırladıkları an asıl bu program onların Avrupa'ya katiyen alınmamaları için bir esas neden oluşturacaktır.
Bu tabiat kanunu gibi kesin bir şeydir.
Dolayısıyla hazırlık sürecine verilen ad bile kendi içinde muazzam bir çelişki yaşamaktadır. İşin başında işler sapa sardı anlayacağınız.
* * *
Zaten ulusal program ile ilgili gelen ilk işaretler bu yazdıklarımı doğrular niteliktedir.
Yöneticilerimiz çok akıllı, çok cin olduklarından ‘Kürtçe ve ana dilde TV ve eğitim’ yerine ‘Lehçe ve ağız formülünü’ geliştirmişler.
Ne demek istiyorlar ben pek anlamadım?
Ne yapacaklar yani, bir kanalda haberleri sadece Lazlar mı okuyacak veya ‘ağız’ formülü'ne göre yeni kurulan bir kanalda insanlar ekrana çıkıp sabah akşam sülalemize mi sövecekler?
Getirilen formül belirsiz ilkeler içerdiği için ‘ağız formülünün’ ne anlama geldiğini Avrupa'da anlatacak diplomatlara başarılar dilemekten başka yapacak bir şey yok.
* * *
Aslında ‘Türkiye’yi Avrupa'ya taşıyacak ulusal programa' akıllıca bir madde eklenerek Kürtçe ve ana dil meselesine girmeyelim diye ‘ağız formülü’ gibi hilkat garibesi çözümlere gitmek zorunluluğundan kurtulabilinirdi.
Türkiye bence Kürtlere sağır ve dilsizlerin kullandığı işaret dilini öğretmeyi kendisine ulusal amaç ilan etsin.
Kürt olan herkes bu işaret dilini zorunlu olarak öğrendikten sonra hemen bir televizyon kanalı oluşturulsun ve her programda ekranın sol üst köşesinde işaret diliyle olan biteni anlatan uzmanlar gösterilsin.
Bu Kürtçe eğitim ve ana dil gibi banal meselelere kesin çözümü oluşturur ve üstelik Avrupa da bu ‘özgün Türk tavrına’ kesin destek verir.
Çünkü Avrupa ülkelerinde fiziksel handikabı olan insanlara özel önem verilir, onların hayatının kolaylaştırmak için tedbirler alınır.
Türkiye ulusal programına koyduğu işaret dili hedefiyle bir taşla iki kuş vurmuş olacak, hem ‘ana dil’ meselesini çözecek, hem de Avrupalılar'dan takdir toplayacaktır.
Üstelik bu meselenin başka bir olumlu yanı da var. Vaktiyle ‘Saturday Night Live’ adlı programda işaret dili konusunda muazzam komik skeçler yapılmıştı.
Türkiye bu önerim doğrultusunda hareket ederse Kürtler 1970'lerin klasiği olan bu şovu da anlayarak izleme imkánına kavuşacaklardır.
Meselenin bu yanını da göz ardı etmemek gerek.
* * *
Anladığım kadarıyla Türkiye, katılımdan önce Avrupa'nın Türkiye'ye benzemek yolunda bazı adımları atması için beklemek kararını almış durumda.
Yapılan açıklamaların cümle aralarından bu anlam çıkıyor.
Bence de rasyonel bir tavır bu. Türkiye'nin değişmesi imkánsız olduğuna göre ilerde bir Türkiye'nin de içinde bulunduğu Birleşik Avrupa var olacaksa mantıken olması gereken şey Avrupa'nın değişip Türkiye'ye benzemesidir.
Artık bir postmodern darbe de Hollanda'da mı olur yoksa Almanya'da mı bunun ben bilemem.
Belçika Flaman dili ve kültürünü ne zaman yasaklar, İngiltere, İskoç şivesiyle konuşan TV sunucularını ne zaman işten atar, hangi ülkede yöneticiler ile işadamları soygun düzeni kurar, hangi ülkede hak aramak direkt olarak terörizm olarak tanımlanır bunu ben bilemem.
Ama bildiğim şu ki Avrupa Türkiye'ye layık olabilmek için daha çok adım atmak zorunda.
Paylaş