DOĞAL olarak siyaset üzerine yazılan yazılar arttı basında. Kamuoyu araştırmaları da birbiri ardına gelmeye başladı gayet tabii ki.
Senaryolar var birçok. Şu olursa bu olur, bunlar bir arada olursa şu olmaz ama bu olur diyen zihin jimnastikleri bunlar, çoğunun bir anlamı da yok ama olsun, okurken heyecanlı oluyor.
Eminim yazanı da heyecanlandırıyordur bunlar kaleme alınırken.
Bu arada birtakım laflar da ortaya çıkmaya başladı. O parti ‘‘merkez sağ’’mış, bu parti ‘‘sosyal demokrat’’mış,onlar ‘‘sol’’muş falan filan diye. Onlara neden öyle isimler verildiği de meçhul ama insanlar ısrarlı ‘‘sağ’’, ‘‘sol’’ diye adlandırmakta bunları. Bir zamanlar bu konularda kriterler netti.
Kimin ‘‘sağ’’ kimin ‘‘sol’’ olduğu konusunda fazla tartışma çıkmazdı, otomatikman bilirdiniz kimin nerede durduğunu. Şimdilerde ise meseleler oldukça muğlak. Örneğin ben DSP'nin mi faşist yoksa MHP'nin mi sosyal demokrat olduğunu, iki partinin nerede birleşip ayrıldığını bile henüz net olarak çıkarabilmiş değilim.
ANAP gibi amorf şeylerin ne olduğunu düşünmeye bile çalışmıyorum çünkü anlamsızlığa ad vermenin kolay olmadığını da biliyorum.
***
Durum böyle de, bizim partilerin de işi çok zor aslında sevgili okurlar. Düşünsenize, bazı insanlar siyasi partiler kurmuşlar, tabelaları var, canım Anadolu'ma yayılmışlar, örgütleri falan da var. Ve bizlerin, yani seçmenlerin bunlara bakıp da aralarından bir tanesini seçmemiz gerektiği belirtiliyor bu sistemde. İyi güzel de neye bakıp seçim yapacağız.
Bir ülke düşünün ki:
1- ‘‘Sınıf’’ kavramı konuşulamaz, konuşulsa da kimse anlamaz.
2- Ekonomi politikaları tartışılamaz çünkü sadece tek bir model olduğu konusunda hemfikirdir herkes, alternatif denendiği takdirde ülke batacak denilmektedir.
3- Dini meseleler tartışılamaz.
4- Kemalizm tartışılamaz.
5- Bunun dışında kalan bazı konular aslında belki tartışılabilirdi ama bunlar da ‘‘devlet politikası’’ tanımının içine girer, dolayısıyla da tartışılmalarında bir fayda yoktur çünkü bir şey değişmeyecektir.
Eh, durum böyle olunca da bir bakmışsınız ki hemen herkes aynı şeyi söylemeye başlamış etrafta. Üzerinde konuşulabilecek, yukarıdakilerin dışında arta kalmış ‘‘zararsız’’ konuların üzerine bir bakmışınız ki herkes atlamış, herkes sahiplenmiş onları ve herkes aslında aynı şeyleri söylemeye başlamış.
***
Ne yapsın ki siyasi partiler?
Tartışma denilen şey aslında fiilen yasak Türkiye'de, zaman zaman gazete köşelerinde anlamlı olabilecek laflar ortaya atılıyor atılmasına ama yıllardır yaşananlardan sonra toplumda gazetecinin de prestiji pek kalmadığından onların da arada bir söylediği doğru lafı kimsenin dinlediği yok zaten.
Böyle bir ortamda, konuların tartışılmadığı bir ülkede herkesin bir anlamda çaresizlikten ‘‘çoğunluğa’’ oynaması kaçınılmazdır. Çünkü ‘‘çoğunluk’’ amorf bir kavramdır, tanımlanması hem acayip kolaydır hem de o tanımın hiçbir anlamı yoktur.
‘‘Çoğunluğu’’ toplayacak sloganlar ‘‘Türkiye büyük ülkedir’’, ‘‘Türkiye modern olacaktır’’, ‘‘Refah seviyesi yükselecektir’’ türünden ilk bakışta insana heyecanlı gelen ama Türk'ün Türk'e yalanından başka bir şey olmayan lüzumsuz laflardan ibarettir. O tür lafların heyecanına gelerek hálá daha kararlar vermekte ısrarlı olanlar da kusura bakmasınlar, ya aptaldırlar ya da saf.
‘‘Düşünmenin’’ siyaset söyleminden çıkarıldığı bu ülkede gelinen noktada bu ülkeyi kimin yöneteceğine ‘‘yoksulların öfkesi’’ karar verecek, bu son derece vahim ama kaçınılmaz olan gerçeği artık herkesin görmesi lazım.
Öyle son anlarda manevralar yapıp öfkenin önüne set çekebileceklerini düşünenlere de sormak lazım ‘‘Neredeydin bu saate kadar be kardeşim, onca yoksulluk, onca öfke göze sokula sokula yaratılırken sen bu işin başında değil miydin de şimdi umut olacağını zannediyorsun?’’ diye.
Şunu artık açıkça görmek gerekiyor. Bu memlekette 28 Şubat ile başlayan süreç ne yazık ki ülkenin tahrip olmasıyla sonuçlanmış, haklı duyarlılıklar ile başlatılan süreç belki kimsenin ummadığı noktalara gelmiştir.
Gece kulüplerinde rakıları çektikten sonra 10'uncu Yıl Marşı'nı söyleyerek modern olunacağını zannedenlerin yarattığı iklim Türkiye'yi bozmuştur. Ben bu arkadaşlara bu köşeden açıkça söyledim, sizin istedikleriniz Türkiye'de demokrasi içinde kalınarak yapılamaz, gelin sistemimizi yeniden tanımlayalım, seçimleri askıya alalım, teknokratlara bırakalım sistemi dedim.
Birden herkes demokrat kesiliverdi karşımda. Şimdi de ‘‘demokratlar’’ daha şimdiden seçim yapıldığında ‘‘istenmedik insanlar’’ başa gelecek, ne yapsak ki acep diye konuşmaya başladılar.
Bir de seçim olduktan sonra neler diyebileceklerini bir düşünsenize! Bu memlekette yönetenlerin koymuş olduğu parametreler içinde demokrasinin imkánsız olduğunu hálá daha söylüyorum.
Dürüst olun, gelin bu sistemi yeniden tanımlayalım diyorum, onların isteyip de açıkça söyleyemediklerini rasyonel sonucuna götürüyorum, bana kızıyorlar. Peki öyleyse, illa da demokrasi diyorsanız, ‘‘toplu öfke’’ karar verdi bile, AKP iktidara gelecek buna hazırlanın diyorum, bunu dediğim için de yine bana kızıyorlar.
Ben de ne yapacağımı şaşırmış durumdayım vallahi billahi.