Paylaş
HER ülkenin kendine özgü bir ‘‘muamma olayı’’ vardır. En rasyonel olduğu iddiasındaki ülkelerde bile, görünürde bilim tarafından açıklanamayan bir şeylerin var olduğu kamuoyu vicdanında kabul görmüştür.
Bu bir şeylerin öyle mantıki açıklaması filan da yoktur.
İnsanlar adeta böyle birkaç esrarengiz olayın var olmasını, gündelik yaşamlarını renklendirmek için istemekte, onlara getirilecek akılcı açıklamaları da bu yüzden duymak istememektedirler.
Örneğin, İngiltere'de gidin Stonehedge Anıtı'nın bulunduğu bölgeye, hemen lokal ahali size orayla ilgili bir sürü efsaneyi anlatacaktır ve işin garibi buna inananların sayısı da çok fazladır.
* * *
Bir tür ‘‘urban legend’’ bu. Şu sıralarda bu isimde bir film oynatıldı ve tabii film korkutmak amaçlı olduğu için kavramın asıl anlamını da güzel bir şekilde çarpıtmıştı.
Amerika'da o kadar fazla sayıda ‘‘şehirli masalı’’ vardır ve bunlara inananlar o kadar fazladır ki saymakla bitmez.
Bugün hálá New York'ta yeraltı trenlerinin bulunduğu bölgede, kanalizasyonda yetişip büyüyen timsahların dolaşmakta olduğuna inanan insan yaşamaktadır.
En büyük masallardan bir tanesi de, bir kadınla tanışıp onun evine giden bir adamla ilgili anlatılan hikáyedir.
Kadın adama içki verir, içki ilaçlı olduğu için adam bir süre sonra bayılıverir.
Uyandığında tamamen buz dolu bir küvette yatmaktadır. Yanında bir not durmaktadır. Notta, ‘‘Hemen ambulansı ara, buzdan çıkma, yoksa anında kan kaybından ölürsün’’ yazar.
Kadın, böbrek çalan uluslararası bir çetenin üyesidir ve adam uyuduktan sonra gelen ekip onun iki böbreğini alıp kaçmıştır. Adamı da ölmesin diye buz dolu kaba yatırmıştır.
* * *
Bu olayın gerçekten olup olmadığını kimse bilmiyor, ama çok kişi buna korkarak inanıyor.
Gerçekten de tüyler ürpertici bir şey, düşünsenize.
Tabii her masal ürkütücü de değil. Şimdi gidin herhangi bir Batı ülkesine, tüm küçük çocuklar Noel Baba'nın geleceğine inanmış durumdadır. Bu da bir ‘‘urban legend’’dir aslında ve kimseye zararı da yoktur.
Muamma olayların bu kadar spesifik, elle tutulur bir masala dayanması da gerekmez. Birden bir efsane yayılır ortaya, yayıldığı kültürel ortamda kabul görür, herkes birbirine anlatmaya başlar bunu.
Sonra anlatmalar çoğaldıkça, herkes kendinden de bir şeyler katmaya başlar ve efsane ilk şeklinden çok farklı haller alarak kulaktan kulağa yayılır.
Her ülkede olur böyle şeyler.
* * *
Bizde de son günlerde yepyeni bir ‘‘urban legend’’, bir ‘‘muamma’’ doğdu, bilmem farkında mısınız?
Yatağan Termik Santralı muammasından bahsediyorum.
Olay bizim gazetelere haber diye ulaşıncaya kadar, anladığım kadarıyla çok fazla ağızdan ağıza yayılmış olmalı.
Çünkü son haliyle o kadar abuk, o kadar saçma ki, dünyanın en ilkel, en berbat, en felaket ülkesinde bile muammanın o şekilde olabilmesi mümkün değil. İnsanlar bu olayı başkalarına anlatırken, mutlaka kendilerinden de saçmalıklar katmış olmalılar; başka açıklama gelmiyor aklıma.
Anlatılan olayın son şekli şu: Termik santrala nedense filtre takmamışlar. Takmamakta da nedense ısrar ediyorlarmış. Böylece o yörede rüzgár olmadığı zaman duman kasabanın üzerine çöküyor ve insanlar ölmesin diye de her defasında sokağa çıkma yasağı getiriliyormuş.
Yakında insanlar ölebilirmiş, ama basit filtre yine de ısrarla getirtilip devreye sokulmuyormuş.
Sizi bilmem ama, benim duyduğum en şık, en muazzam muamma olayı bu. Anlatılanlar katiyen gerçek olamayacağına göre, nasıl da zengin bir hayal gücümüz varmış ki böylesine bir detaylı abuk olayı hayallerimizde yaratmayı başardık, doğrusu pes vallahi.
Bu olayın mutlaka rasyonel bir açıklaması vardır, ama ne olur bana söylemeyin. Çünkü benim de abuk muammalar dinlemeye ihtiyacım var, yaşamımı renklendirmek için.
Paylaş