Serdar Turgut: Türkiye'nin İkinci Bahar'ı yok

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

‘İKİNCİ Bahar’ adlı televizyon dizisine yönelik abartılı sevgi insanımızın ruh sağlığının özellikle son 10 yıl içinde ne kadar da fazla bozulduğunun bir göstergesidir.

Yanlış anlaşılmasın diye hemen söyleyeyim. Dizinin ne başarısını küçümsemek ne de profesyonellik düzeyini sorgulamak gibi bir amaca sahibim.

Aksine, dizinin Türk televizyonlarındaki kalite açısından çıtayı üç dört misli yükselttiğini düşünmekteyim.

Ama olayın başka bir yönü de var. İzleyicilerin dizi karşısındaki tutumları bir tuhaf. Abartılı bir duygusallık yaşanıyor ‘‘İkinci Bahar’’ denilince.

Konu hakkında yazan herkes nedense bunu seyrederken ‘‘ağladığını’’ mutlaka belirtmek ihtiyacını duyuyor.

Dizi hakkındaki haberlerde de bu ağlama boyutu ön planda. Oynayanların da rol yaptıklarını unutarak, dizi hayatın ta kendisiymiş gibi düşünerek duygusallaştıklarını anlatan çok haber yazıldı.

İzleyicimiz beğenme, takdir etme, hislenme ve gerekirse de bazı sahnelerde evinin özelinde ağlamakla yetinmiyor.

Ölen insanların arkasından feryat figan kendisini yere atıp tepinen ve bu haliyle de aslında sevgisini değil terbiyesizliğini gözler önüne süren insanlar gibi davranıp, sevgisini de toplum önünde ağlayıp dövünerek, amatör şiirsel cümlelerle suni sevgi gösterileriyle yaşamayı tercih ediyor.

* * *

Bunun nedeni ne? Neden bu dizi bir toplumsal fenomen, adeta bir ‘‘hisler çılgınlığı’’ haline geldi?

Bunun cevabı aslında diziyle ilgili sakin düşünmesini bilen insanların tespitlerinde gizli.

‘‘İkinci Bahar’’ dizisinin temaları şu şekilde sıralanıyor birçok uzman tarafından: Kardeşlik, yardımlaşma, sevgi, karşılıklı dayanışma, kadirşinaslık, feragat, fedakárlık.

Anlayacağınız bugün bizim insanımızın çok büyük çoğunluğunda bulunmayan bütün özellikler bu dizide ana tema olarak kullanılıyor sevgili okurlar.

Yani insanlar bu diziye ağlarken aslında kendilerinin durumuna, kaybettikleri hasletlerine, bir insanı güzel yapan özelliklerin kendilerinde bulunmamasına ağlıyorlar.

Çünkü gelinen durumda dizinin yarattığı hayal dünyasının dışındaki gerçek yaşamda insanlarımızın paylaştığı ortak özellikler, dizideki temaların tam karşıtı.

İnsanımız artık kötü. Diğer insanlara ve büyük çoğunlukta kendi en yakınına bile kinle yaklaşma yaygın.

Karşılıklı dayanışma yerini sürekli bir çatışmaya bırakmış. Bu çatışma her an kanlı bir vukuata dönüşme eğilimini de içinde taşıyor üstelik.

Herkes birbirinden şüpheli.

Herkes karşıdakini ‘‘Acaba bana ne zaman kötülük yapar, acaba bana ne zaman kazık atmaya kalkışacak’’ diye izleyip duruyor.

Herkes birbirine karşı gardını almış, üstelik de karşıdakinin bir an gardını düşürmesi durumunda yumruğu indirmek için hazır bekliyor.

Gazetelerin üçüncü sayfaları, medeni ülkelerde en fazla iki celselik dava konusu olabilecek basit olaylar nedeniyle tüm ailesini, akrabalarını, çoluk çocuğunu öldüren garip insanların haberleriyle dolu.

Sokakta gülümseyerek yürüyen insan kalmadı. En basit olayda bile cinayet işlemeye hazır insanlarla dolu etraf.

İnsanın içi kin, kötülük dolunca fiziksel olarak da dönüşüme uğrar. Kötü ruh hali çirkinleştirir insanı.

Bu nedenle insanlar çirkinleşmeye de başladı bir taraftan. İçleri suratlarına yansımış aynen.

* * *

Sevgisiz, sürekli başkalarını kandırmak için pusu kurmuş, parasal çıkarı için her an en yakınını bile satmaya hazır, başka bir insan için fedakárlık yapanları aptal olarak gören insanlar topluluğu, ‘‘İkinci Bahar’’ı seyrederken ağlıyorlar.

Ne kadar komik ama bir o kadar da trajik bir durum.

(Bu konuda gazetelerde his dolu yazılar yazan köşe sahiplerinin önemli bir bölümü bizim camiada kötülük dolu kalpleri ve başka insanlara karşı duydukları kin dolu hislerle tanınırlar, bunu da ara not olarak vermek istedim.)

Dizide kendi kaybetmiş oldukları insanlıklarına ağlıyorlar. Dizide hayatları anlatılan insan tipi 30 yıl önce vardır, artık onların bir daha geriye gelmeyeceğini bildikleri için yaş gözlerden çeşme gibi akıyor.

Sonra dizi bitiyor ve çoğunluk, benim tiksindiğim bir yaşam biçimine, karakter yapısına tekrar geri dönüp yaşamlarını sürdürüyorlar.

Ve kendi varlıklarındaki büyük çelişkiyi de ne yazık ki katiyen algılamıyorlar. Ortada ağlanacak bir şey varsa bence asıl buna ağlamak gerekir.

Yazarın Tüm Yazıları