Paylaş
AZGELİŞMİŞ toplumlarda insanların büyük bölümü rasyonel düşünemez. Bu tür toplumlarda özellikle ekonomik kriz dönemleri son derece tehlikelidir.
Çünkü rasyonel düşünme yeteneği zaten gelişmemiş çoğunluk, özellikle bu tür dönemlerde iyice çığrından çıkar.
Tepkilerini nasıl doğru kanallara yönlendireceğini bir türlü bilemez. Bireysel çılgınlıklar yapar. Hiçbir sonuç alamayacağı alanlarda şiddetli patlamalar yaşar.
Genellikle sonuçta hep kendisine zarar verir ama bunu önceden görebilecek düşünce sistematiği de tabii ki yoktur.
* * *
Türkiye'de bazı şeyler artık dibe vurmuş durumda. Toplumun yüzde 95'inin artık fiziksel olarak bu krize dayanacak gücü kalmadı.
Bir tek aç değiller o da eski feodal ilişkilerin sürmesi sonucunda ortaya çıkan bir şey.
Ve insanlar önlerinde bir çıkış yolu göremediklerinden, umutları da kalmadı.
Dayanma gücü ve umudu kalmayan milyonlarca insan var bugün memlekette ve içleri de öfkeyle dolu.
* * *
Merak etmeyin bu girişten sonra yine ekonomik durum analizi yapıp durmadan söylediklerimi yine tekrarlamayacağım.
Aslında bu dönemde doğruları tekrarlamak gerekiyor ama hiç olmazsa bugün başka bir önemli meseleye dikkat çekmek istiyorum.
Murat Demirel ile ilgili birkaç şeyi tartışmaya açmamız lazım artık.
Önceki gün yetkililer onun bulunduğu koğuşa girdiler, özel eşyalarını, buzdolabını, elbiselerini aldılar.
İlk bakışta ‘‘Eee ne var bunda yani’’ diyeceğinizi biliyorum. Hatta birçoğunuz da içinizden kocaman bir ‘‘oh olsun’’ çekeceksiniz, onu da biliyorum.
İşte benim işin bu ‘‘oh olsun’’ yönü ile ilgili önemli bir meselem oluşmaya başladı son zamanlarda.
* * *
Türkiye gibi toplumlarda özellikle kriz dönemlerinde ‘‘kitlesel öç alma’’ hedefleri oluşturmamaya çok dikkat edilmeli.
Buna dikkat etmezsek eğer, irrasyonel tepkilerin doğru gibi sunulmasına tepki vermezsek, yarın tamamen suçsuz insanlara yönelebilecek irrasyonel tepkilere de haklılık yolu açılmış olur.
Bana öyle geliyor ki Murat Demirel bir günah keçisi haline getirilmiş durumda.
Suçlu mu değil mi onu tartışmıyorum. Bu önemli de değil zaten ele alınan konu açısından.
Onu sevdiğimi de söyleyemem.
Ancak öyle hava var ki sanki toplumda olduğunu bildiğimiz bütün yolsuzluk, usulsüzlük, ahlaksızlığın faturasını ondan çıkarmaya hazırız...
Bu memlekette mafya babaları, esrar kaçakçıları, ırz düşmanları, devlette yakını olan suçluların bazıları hapishanede krallar gibi yaşıyor. Aralarında koğuşlarını dört yıldızlı otel odası gibi döşeyenler var.
Devletin gücü Murat Demirel'e yetiyor. Onun eşyaları alındığında bunun haberi her kanalda ballandırıla ballandırıla anlatılıyor.
Toplumda çözemediğimiz meselelerin, yakalayamadığımız hırsızların, çıkar takipçilerinin verdiği zararların hıncını sanki Murat Demirel'den çıkarır gibiyiz.
* * *
Bana bu olayda son derece trajik gelen başka bir şey de oldu.
Haber almış gazeteci arkadaşlar, Demirel bu eşyalarına el konulurken ağlamış. Kanallarda bu da ballandırıla ballandırıla anlatılıyor.
Mahkemeden çıkan Demirel'e gazeteciler ‘‘Ağladınız mı?’’ diye de soruyorlar.
Ne ayıp ve ne kadar da çirkin.
Ağladım dese ertesi gün nasıl da geçirdik der gibi ‘‘Onu nasıl da ağlattık’’ denilecek, bunu hissediyorsunuz soruların geliş biçiminden, haberin anlatılışından.
Orası hapishane arkadaşlar.
Ağlamıştır. Ağlanır hapishanede. En sert adam da, en güçlü kadın da ağlar hapishanede.
Hapishane raconunda ağlayan insanı rahatsız etmemek vardır, onun yanından uzaklaşılır, acısı deşilmez, dışardakiler ise racon filan tanımıyorlar, her türlü insani değer yok farz ediliyor.
* * *
Bu olmaz. Biz Türkiye'de yaşandığını bildiğimiz hırsızlıkların, dolandırıcılıkların, yolsuzlukların, ahlaksızlıkların tüm faturasını Murat Demirel'e kesemeyiz.
Böyle rahatlayamayız. İlkel insan durumuna düşemeyiz. Onun ağlamış olabileceğini düşünüp içimizdeki kini boşaltamayız.
Suçlular tabii ki cezalarını çekecekler. O da suçluysa, mahkeme gereğini yapacaktır elbette.
Ancak bu arada biz içimizde haklı olarak birikmiş olan öfkeyi üzerinde düşünülmüş bir siyasi/ahlaki tavra dönüştüremezsek oluşacak kin dolu ortamdan hepimiz zararlı çıkarız.
Paylaş