Paylaş
Bu Amerikalılar bir tuhaf. Bunu hepimiz biliyoruz. Hepimiz biliyoruz da benim sizden bir farkım var. Ben onların tuhaflığını seviyorum ve elimden gelse bu tuhaf adamlarla birlikte uzun yıllar gayet rahat yaşayabilirim.
Birkaç yıl önce yeni bir akım başlamıştı ABD'de.
İnsanın başına gelebilecek her türlü felaketi videoya çekiyorlar, kasetleri de piyasaya sürüp büyük paralar kazanıyorlardı.
Bunların en meşhuru, kasırga videolarını filme çekenlerdi. Haklarında film de yapıldığı için çok popüler oldular bunlar.
Neredeyse kasırganın ‘‘gözünün’’, yani en merkezi noktasının içine kadar girip, olan biten büyük tahribatı filme alanlar bunlar.
Onların yaptıkları videolar çok büyük bir izleyici kitlesi buldu Batı'da.
* * *
‘‘Felaket’’ izlemeye büyük talep olduğu ortaya çıktı bir anda.
‘‘Reality TV’’ denilen fenomen de bu tespitin yapılmasıyla birlikte başladı aslında.
Sadece doğal felaketler değil, insanın birbirine yaptığı vahşiliklerin de büyük izleyici kitlesi olduğu anlaşıldı.
Gece devriye gezen polislerin başına gelenler filme çekilip, çok popüler olan televizyon dizileri yapıldı.
Bu arada tesadüfen kamerayla tespit edilmiş olan kaza görüntüleri bir araya getirilip, çok satan video kasetleri de oluşturuldu.
İnsanların belayı, vahşeti, kan dökülmesini, evlerinin konforunda seyretme kapasitesinin büyük olduğunun anlaşılmasıyla birlikte üreticiler de hayal güçlerini çalıştırmaya başladılar. Çeşitli savaşlarda insanların birbirlerini katletme görüntüleri, işkence görüntüleri bile piyasaya sürüldü ve müşterisini buldu.
* * *
Tabii bunları seyreden her insanın sapık, sadist olduğunu söylemek imkánsız. Nasıl ki sokakta bir kaza olduğunda veya bir kavga çıktığında kaçınılmaz olarak durup seyretmeye başlıyorsak, burada da buna benzer bir psikolojik tepki söz konusu.
Gördüklerimiz bizim tüylerimizi ürpertse de, gözümüzü kaçıramadan, adeta çocuksu bir merakla seyrediyoruz kendimiz dışında yaşanan belaları, vahşetleri.
Yukarıda verdiğim uç örneklerdi gayet tabii ki. Masum çeşitleri de var bu ‘‘izleme’’ merakını tatmin eden ekolün.
Örneğin, bence eski ‘‘gizli kameralar’’ bu türün en erken başlangıcını oluşturuyorlar.
Orada da ‘‘kontrollü ortamda’’ insanların başına işler geliyor ve biz başa gelenlerin denetim altında gerçekleştirildiğini bilmemize rağmen yine de olan biteni keyifle izliyorduk.
Şimdi bu türün gelişmişi var Batı televizyonlarında. İnsanların amatör kameralarıyla tesadüfen tespit etikleri görüntüleri yayınlıyorlar.
Örneğin, baba çocuğunun bisikletten düşüp ağlamasını görüntülemiş oluyor, bunu program yapımcısına yolluyor, onlar da bunu ekranda yayınlıyorlar.
* * *
‘‘Felaket pornografisi’’ adı veriliyor, başka insanların başına gelen kötü olayları ekranda seyretme takıntısına.
Şimdilerde bir de ‘‘trafik pornografisi’’nin başlamış olduğunu okuyorum haberlerde.
Şehrin trafiğinin en yoğun olduğu yerlere ekranlar konulmuş, oralardan sürekli verilen görüntüleri insanlar internet üzerinden izlemeye bayılıyorlarmış.
Düşünsenize, trafik sıkışıklığındaki arabalara bakıyorsunuz ve sadece bu görüntüler sizi eğlendiriyor.
‘‘İnsana ait olan şeyler beni şaşırtmaz’’ fikrindeyim, ama bunu anlamakta hayli zorlandım doğrusu.
Neyse benim anlamamam önemli değil, sonuçta böyle bir yeni moda varsa bunu da bilmek gerek diye aktardım size.
Ancak bu yeni modayı okurken bu trafik pornografisi işinin bir de İstanbul'da yapılması durumunda olabilecekleri düşündüm; işte o zaman bayağı korktum doğrusu.
Düşünsenize, Batı ülkelerindeki normal trafik sıkışıklıklarına alışmış olan insanlar bir de İstanbul'un trafiğini sürekli evlerinde izlemeye başlasalar, herhalde kısa süre içinde ekrana baka baka delirirlerdi.
Paylaş