Tekrar yayınlanmayı hak eden yazı (2)

AŞAĞIDAKİ yazı 14 Ağustos 2002 tarihinde bu köşede yayınlanmıştı.

‘‘AYNI TÜR TEPKİLERDEN SIKILDIM

(13 Ağustos tarihinde yayınlamış olduğum dün de bu köşeden tekrar verdiğim yazıdan sonra) Geleceğini tahmin etmiş olduğum tepkiler akmaya başladı.

Vay ben nasıl olur da AKP'ye destek verirmişim? Nasıl olup da onların takıyyeci olduklarını göremezmişim?

İktidara gelince önceden dediklerini unutup başka şeyler yapacaklarını nasıl bilmezmişim.

Bu tepkiler sürpriz oluşturmuyor bana. Ama sürpriz oluşturmuyorlar diye de tepkilere önem vermeden, bunları unutup gitmek de bir işe yaramaz.

Çünkü bu otomatik, neredeyse ‘‘içgüdüsel’’ olan tepkilerin Türkiye'nin önünü kapadığını düşünmekteyim ve bu konuda bir mesafe alınmadığı takdirde ne yaparsak yapalım ülkede mesafe alınamayacağını görüyorum.

***

Açıkça söylemek gerekirse bu tür tepkiler gerçek korkulara dayanmakla birlikte sonuç itibarıyla anlamsızlar.

Anlamsızlar, çünkü ülkenin gerçek sorunları hakkında düşünmeye çalışan insanların beynini kilitleyip rafa kaldırma amacını taşıyorlar isteseler de istemeseler de.

Türkiye'nin meseleleri, ülkenin geleceği üzerine düşünme sürecinde ve nasıl bir vatan arıyoruz sorusuna cevap arayışlarında din meselesini tamamen unutmanın, bunu yok saymanın nasıl olabileceğini samimi olarak söylüyorum anlayabilmiş değilim.

Yani biliyorum, bazı insanlar bu konunun katiyen gündemde olmadığı ve hiç de gündeme gelmeyeceği hayali bir ülkede sanal yaşamlar sürdürme çabası içindeler.

Onları da anlayışla karşılıyorum; çünkü çoğumuzun tam da anlamadığı ve bu yüzden de bizi korkutan bir konuda tek çıkar yolun meseleyi tamamen yok farz etmek olduğu bir tepkicilik içindeler.

Ama çoğunun iyi niyetli olduklarına inandığım bu insanların ülkenin sorunlarına çözüm arayışlarında sonuç itibarıyla her zaman kafalarını duvara çarpıp, görünmez engellerle karşılaşmaları da kaçınılmaz.

Çünkü unutmaya çalıştıkları, yok farz ettikleri bu sorun ülkenin gündeminde hem de gündemin tam da göbeğinde ve bazı meseleleri 28 Şubat türü müdahaleler ile aşmanın da artık mümkün olmadığı hatırlandığında bundan sonra meseleye biraz daha zinde, yaratıcı ve yeni düşüncelerle bakmanın yararlı olacağına inanıyorum.

***

Ortadaki mesele tabii ki yeni bir konu değil.

Bu ülkenin nice beyinleri makul çözümler üretmek için çalıştı durdu bu konu hakkında

Ama çözüm nihai analizde hep siyasi düzeyde olmak zorunda olduğundan ve ‘‘resmi’’ ideolojiyi savunduğunu söyleyen partiler de söylemlerini sadece korku yaratmak, öcüler oluşturmak üzerine kurduklarından kilitlendik kaldık bugüne kadar.

***

Şimdi bir seçim yaklaşıyor.

Bana göre bu seçimden Türkiye bazı kamburlarını üzerinden atmış olarak çıkacak. Ben AKP gerçeğinin Türkiye'nin bazı tıkanıklıklarını ‘‘yumuşak geçişle’’ aşmakta tek şansımızı oluşturduğuna inanıyorum.

Eskimiş düşünce sistemleriyle, tepkilerle, içgüdüsel korkularla sorun çözülmez, sorunu ‘‘kökünden çözeceğini’’ sanan kısa vadeli tedbirler ise sadece uzun dönemde sorunun daha da artmasına yol açar.

İktidara gelirlerse ne yaparlar, yalan mı söylüyorlar, temelde onlar kötü insanlar mı bilemem.

Ama bildiğim şu: Bütün bunlar doğru olsa bile bir şey fark etmez.

Çünkü Türkiye'nin gerçekleri, inançlı Türk seçmeninin onlardan talepleri onları dizginleyecek en büyük güçtür.

Türkiye'de insanlar inanç meselesinin kamusal alandaki yansımalarının makul düzeyde kalmasını talep etmekte, bu konuda aşırılıklara gidilmesini istememektedirler.

Çoğunluğun görüşü budur ve AKP bu gerçeği iyi tespit etmiş olduğu için kısa sürede böylesine büyüyüp güçlenebilmiştir.

Dolayısıyla teoride de, pratikte de uygulamaları bence makul olacaktır.

Bu olmadığı takdirde onlar da Türkiye gerçeğine kafalarını vuracaklardır ki, partinin kurucuları akıllı insanlardan oluştuğundan buna yol açacak söylemlere gireceklerini hiç tahmin etmiyorum.

Bu nedenle AKP'ye ister oy verin ister vermeyin, ama lütfen şunu yapmayın: Onlardan sürekli yumuşatıcı mesajlar gelirken, bunları da reddedici, düşmanlar yaratıcı, gerginliğe düşürücü tepkileri yenilemeyin.

Bu tavrınızın sonuçta ülkeye zarar verdiğini, bizi lüzumsuz bir kısırdöngüye ittiğini lütfen hatırlayın.

(14 Ağustos 2002 tarihli Renkler köşesinden alınmıştır.)
Yazarın Tüm Yazıları