Paylaş
11 Mayıs Perşembe akşamı NTV'de canlı yayında Deniz Gökçe ve Asaf Savaş Akad ile ekonomi teorisi konusunda konuştuk.
Hocalar tartışmayı güncel rakamlara çekmek istiyorlardı, ben ise tartışmanın soyutlama düzeyinin daha da artırılmasından yanaydım.
Çünkü güncel rakamlar, örneğin faiz oranları üzerine yoğunlaşan bir söylem, pratik birçok yarara sahip olmakla birlikte, bir ülke ekonomisinin tarihsel dönüşümünü açıklama gücü fazla olmayan bir söylemdir.
Faiz ekonomide var olan birçok fiyattan bir tanesidir ve önemlidir de.
Ancak o konuda tutarlı bir laf söyleyebilmek için Türk ekonomisine, tarih boyutu içinde kalınılarak ve kalkınma teorisinin kavramlarıyla yaklaşmak gerekir.
Soyutlama düzeyini düşürmek yerine daha da artırmak bence bu nedenle kaçınılmaz.
* * *
Soyutlama düzeyi arttıkça insanlar haklı ideolojiyi düşünmeye başlıyorlar.
İlginçtir, baktım da bana yönelik olarak birçok ideolojik suçlama hemen gelmeye başladı.
Marksistmişim, solcuymuşum, devletçiymişim, içe kapanmayı savunuyor muşum gibi.
Tabii şunu da hemen söylemek gerekir ki ben solcu veya marksist olmayı bir suçlama olarak da görmem.
Böyle algılanıyorsam eğer, hálá daha yazılarımda iyi bir teorik tavır alabiliyormuşum, ne de güzel diye düşünürüm.
Ancak sakıncalı olan nokta, örneğin Coşkun Kırca gibi zihinsel donanımı hálá daha soğuk savaş dönemlerini yaşamakta olan bir yazarın yaptığı gibi tartışmayı komünizm-antikomünizm söylemi içine çekmeye çalışanların uğraşlarının başarılı olması ihtimalidir.
Bir noktada olaya öyle yaklaşmayı tercih edenlerin entelektüel düzeylerinin düşüklüğüne sinirlenip aynı söyleme girme ihtimaliniz olabilir, bu da başlamış olan ve memleketin geleceğini çok da yakından ilgilendiren güzel bir tartışmanın baştan öldürülmesi sonucunu doğurur.
* * *
Olayı hemen komünizm-antikomünizm mantığı içine sokmaya çalışanlar artık bana hiç ilginç gelmiyorlar.
Asıl ilginç olanı entelektüel birikimleriyle bu tür sıradanlıkları çoktan aşmış olduğunu bildiğim bazı yazarların da hálá daha ‘ideolojik tepkisel’ boyutlarını içlerinden atamamış olmaları.
Örneğin Osman Ulagay yazdığı bir dizi yazıdan bir tanesinde benim 1960'lar Türkiyesi'ndeki gibi bir merkezi planlamacılıktan yana olduğumu yazdı.
Osman Ulagay gibi globalleşmenin sorunları konusunda en aklı başında laf söyleyen bir düşünürün bile bugünkü resmi ekonomi söylemine karşı çıkan ben ve benim gibi insanları hemen ideolojik bir tanımlamayla konumlandırması, veri olan resmi söylemin nasıl da güçlü olduğunu ve bunun sarsılmasının da çok güç olacağını bana gösterdi.
Bu resmi söylem var oldukça ve hákimiyetini korudukça Türkiye'de ekonomi bilimi işletmecilik ve borsa analizlerinden ibaret sanılmaya devam edilecek.
Bazı ekonomi yazarları ‘‘Aman bu tür tartışmalarla IMF'yi yıpratmayalım’’ gibi neresinden bakılırsa bakılsın komik olan laflar etmeye devam edecekler..
Yine bazı köşe yazarları bu gelinen son durumda dahi, reel ücretlerin düşürülmesinin güzel bir şey olduğunu birazcık bile utanmadan söylemeyi sürdürecekler.
Bazıları ise ‘‘Fakir ülkeler, içinde fakir insanlar olduğu için fakirdirler’’ türünden abuklukları yazı diye yazmaya devam edecekler.
* * *
Türkiye'de sadece 6 milyon insana hizmet eden bir yarı-modern kapitalizm var. Tarım sektörü yok olmak üzere, hayvancılık ölmüş. Altyapı yatırımı yapılmadığı gibi var olanlar da çürümeye başladı bile. Gelir dağılımı korkunç bozuldu ve de bozulma sürecek. Geleceğin neler getireceğini bilmiyoruz, olacak biteceklere de tamamen hazırlıksızız. Planımız yok, stratejimiz yok, bu nedenle kimi nasıl eğiteceğimizi de bilemiyoruz.
Bu arada durmadan daha fazla serbestlik isteyen uluslararası sermaye de Türkiye ekonomisini kendi çıkarları doğrultusunda dönüştürmeye çalışıyor.
IMF de bu dönüştürme işini üstlenmiş durumda.
Bütün bunlar yaşanırken memlekette fikir oluşturma işini üstlenen kalemler ise ağırlıklı olarak ya Ercan Kumcu gibi IMF sözcüsü haline gelmişler...
Ya da Cüneyt Ülsever gibi gönüllerinde yatan tam demokratik Türkiye özlemiyle, yine kendi savundukları temelde IMF reçetesinden parçalar alan ekonomi politikalarının nasıl da çeliştiğini göremiyorlar.
Durum böyleyken bu tartışmanın sürmesi ve konuların açılması memleket yararınadır.
Dolayısıyla ben soyutlama düzeyini biraz daha yükseltip pazartesi günü konuya tekrar geri döneceğim.
Paylaş