Paylaş
Bir insanı değerlendirmek istiyorsan, onun arkadaşlarına bak demişler.
Veya dememişlerse bile en azından böyle bir şeyi mutlaka sessizce düşünmüşlerdir, buna eminim.
Örneğin benim arkadaşlarım takıntılı insanlardır.
Bir tanesi güzel ve şık giyinmeye takmış durumda.
Günün hangi saati olursa olsun onun için fark etmiyor...
Gömlekleri öylesine ütülü ve kolalı ki Amerika'ya son seyahatinde polis gümrükte onun gömleğine ‘‘Bu ülkeye öldürücü silah sokmak yasaktır’’ diyerek el koymak istedi.
Ama bunu başaramadı.
Çünkü bu arkadaşım toplu yerde soyunmak yerine ya intihar edeceğini ya da soyunmasını isteyen insanı öldüreceğini adama anlatı.
Yıllar boyunca görüp geçirdikleriyle bir anlamda tuhaflığa karşı kaşarlanmış olan görevli bile, arkadaşımın gözlerine bir kez bakınca ciddi olduğunu anladı ve onun gömleklerinin ABD'ye girişine izin verdi.
Geçen gün o arkadaşımla bir fuara gittik.
O her zamanki gibi giyinmişti.
Girişte kimse onu durdurmadı. Bana ise kimlik sordular.
Büyük bir ihtimalle onun uşağı olduğumu düşünmüşlerdi.
***
Bir başka arkadaşımın takıntısı ise çok daha spesifik.
O Shirley Bassey'e takmış durumda.
İşin daha da tuhafı Shirley Bassey de galiba arkadaşıma taktı.
Çünkü Shirley Bassey ile o arkadaş oldular.
Zaman zaman telefonla bile konuşuyorlar.
Anlayacağınız bu arkadaşım da kendi takıntı kategorisinde son derece başarılı.
***
Diğer bir arkadaşım ise yemek yapmaya taktı.
Onun bir diğer takıntısı da, ne zaman birlikte olsak ‘‘Güya sen bir de Mr. Gurme olacaksın. Yiyeyim senin gurmeliğini. Senin gibi beş tanesini ben cebimden çıkarırım' diyerek beni azarlamak.
O da her iki takıntısını başarıyla hayata geçirenler kategorisinde yer alıyor.
Bir başka arkadaşım da gece uyumadan televizyon seyretmeye kafayı takmış durumda.
Kendisini uyutabilmek için dünyadaki bütün uyku haplarını denedik. Hatta bir ara bunları ona kokteyl şeklinde toptan vermeyi bile düşündük.
Ancak bundan vazgeçtik. Kokteyli de içip uyumazsa işte o zaman panikleriz diye çok korktuk.
Bu arkadaşım bazen yorgunluktan büyük ekran televizyonu karşısında uyuyup kalır.
İlginç bir şey, ama bu anda onun sol elinde durmakta olan uzaktan kumanda aletini usulca elinden almaya kalkışırsanız tekrar uyanır ve kaldığı yerden devam eder.
O da takıntısı konusundaki istikrarlı başarılarıyla övündüğüm bir insandır.
***
Benim de takıntılarım var. Zaten galiba bu yüzden arkadaşlarımı çok seviyorum.
Benim takıntılarım iki kategoride toplanıyor.
Bir tanesi kalıcı takıntılar. Örneğin ben yıllardan beri, ne işe yaradığını açıklamanın mantıken mümkün olmadığı konularda yazılmış kitapları okurum.
Son olarak Shakespeare'in yaratmış olduğu Sir John Falstaff karakteri ile Chaucer'in ‘‘Canterbury Tales’’ kitabındaki Wife of Bath karakteri arasındaki benzerlikleri irdeleyen bir kitabı okuyorum.
Elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin bana; bu konuda bilgilensem ne olur bilgilenmesem Allah aşkına.
Yani bu öyle bir abuk konu ki, kitabı okurken bile zaman zaman ‘‘Ben ne yapıyorum aman Tanrım’’ diyerek terler içinde panikliyorsunuz.
Ama işte ne yapacaksınız, adı üstünde bu bir takıntı ve mantıki açıklaması yok.
***
İkinci takıntı kategorim ise, döneme göre değişiklik gösteren takıntılar.
Bunların sebebi ise Türkiye.
Örneğin son zamanlarda bu yıl maaşıma hiç zam yapılmayacağı endişesine takmış durumdayım.
Koç Holding hükümete yardımcı olmak için gerekirse bu yıl kâr etmemeye hazır olduğunu açıkladı ya...
Bizim gazete de buna destek verdi ya...
Şimdi bana göre bunun mantıki sonucu olarak bana da maaş artışı vermemeye çalışacaklar.
Ve de üstelik maaşımı artırmadıkları için benim mutlu ve gururlu olmamı da isteyecekler.
***
Türkiye'yi tanıdığım için gerçekleşmesinin son derece muhtemel olduğunu düşündüğüm bu girişim hakkında hemen tavrımı netleştireyim:
Sayın büyüklerim,
Türk ekonomisinin makro ekonomik dengeleri zerre kadar umurumda değil.
Milli ekonomik çıkarlar doğrultusunda özveride filan da bulunmak istemiyorum.
Benim dışımda kimin ne kadar özveride bulunduğunu da öğrenmek istemiyorum.
Halkçı değilim, popülist değilim, daha da açık söyleyeyim kimsenin ekonomik durumu umurumda bile değil.
Hükümetin başarılı olup olmaması da beni fazla ilgilendirmiyor.
Halkçı olmayı, gelir dağılımındaki bozulma hakkında ancak ama ancak bana verilecek maaş artışı enflasyon rakamlarının çok üzerinde olduğu zaman düşünebilirim.
Bu nedenle bu egoist arkadaşınızı lütfen üzmeyin ve bana mutlaka, ama mutlaka enflasyon oranı üzerinde bir maaş artışı sağlayın.
Size söz veriyorum eğer bunu yaparsanız ben de popülist olacağım ve herkesin özveride bulunması gerektiği konusunda yazılar yazacağım.
Teşekkür ederim.
Paylaş