Paylaş
UTANGAÇ mıyım, yoksa sosyallik fobim mi var tam bilemiyorum. Ancak gündelik yaşamımı mümkün olduğunca az insanla muhatap olarak geçirdiğim zaman son derece mutlu oluyorum, bu kesin.
Aslında yaşlandıkça biraz daha rahatlıyorum, bunun da farkındayım.
Örneğin, birkaç yıl önce taksiye bindiğimizde bile adresi Rana'nın söylemesini beklerdim. O adresi söylemeyi unutursa da sessizce uyarır, işbölümünde üzerine düşen sorumluluklarını hatırlamasını sağlardım.
Bazen büyük bir talihsizlik sonucunda taksicilerin çok konuşanına rastladığımızda ise normal olarak her insanın yaptığı şeyi yapmaz, yani sadece ‘‘evet, evet, evet’’ deyip, arabaların arka camında duran oyuncak köpekler gibi başımı bile sallamazdım. Rana da genellikle kendisinden başka kimseyi dinlemediğinden adamcağız boşa konuşup dururdu.
Son bir yıldır ise artık taksilerde adres söylemeyi zor bir olay olarak algılamamaya başladım. Rana bunun önemli bir gelişme olduğunu düşünüyor. Geçen gün beni övdü bu gelişmem nedeniyle.
* * *
Alışverişte fazla zorlanmıyorum. Allah'tan kapitalizm, insanları gündelik yaşama yabancılaştırıyor.
Bu yabancılaşma da olmasa ne yapardım bilmiyorum.
Kimse kimseyle ilgilenmiyor büyük marketlerde. Kasapla dedikodu, mahalle bakkalıyla sohbet, manavla ‘‘seçerim-seçtirmem’’ abuklukları yok artık.
İsterseniz, hiç konuşmadan her şeyi alıp eve dönme imkánınız var.
Bazen bu hipersüpermegamarketlerin özellikle benim gibi tipler için yapılmış olduklarını düşünüp, ateist olmama rağmen tekrar Allah'ıma şükürler ediyorum.
* * *
Kapitalist yabancılaşmanın o mükemmel ahengini bozan unsurlar var maalesef hipermegasüpermarketlerde.
Promosyoncu kızlar bunlar. Bir yiyecek veya içeceğin promosyonunu yapmak için standlar kuruyorlar.
Gelen geçeni yanlarına çağırıp, sunulanlardan tatmalarını istiyorlar.
Ben obur bir insanım. Mükemmel fiziğime bakarak bunu anlamayanlar olabilir aranızda, diye düşündüm de onun için söyledim bunu.
Her şeyi yerim ben ve üstelik de doymam.
Anlayacağınız, bu standlarda sunulan ziyafetler benim beynimde, aslında aşırı esrar krizi yaşamakta olan bir keşin önüne atılan yüksek derecede kaliteli kokain etkisi yapıyor her defasında.
Ama kendimi tutuyorum; çünkü bedava yemem içmem için konuşmam, sohbet etmem gerekecek, oysa ben sohbet edeceğime açlık grevi yaparım daha iyi.
* * *
Geçen gün Rana da geldi benimle alışverişe. Yan yana dolaşıp ihtiyaçları alırken Rana aniden kayboldu. Bir ara ümitlendim; acaba tuhaf Amerikan filmlerinde yaşananlar başıma mı geldi diye.
Hani kadın gündüz vakti aniden ortadan kaybolur, kimse izini katiyen bulamaz, 20 yıl sonra çıkıp gelir ya, öyle bir şeyler oldu zannettim.
Ama hayat maalesef çok gerçekçi. Böyle güzel-fantastik olaylar ne yazık ki yaşanmıyor.
Biraz ileride kuruyemiş satılan reyonun önünde duruyordu Rana. Ve tabii ki hem satıcı kızla sohbet ediyordu, hem de tadılması için tezgáha konmuş olan bütün kuruyemiş numunelerinden tadıyordu.
Yanına gittim. Tadımı bitsin de gidelim diye beklemeye başladım. Ancak anlaşılan o tatlar çok komplike olmalıydı ki tekrar tatmaya başladı.
Yavaş sesle ‘‘Ayıp olacak, haydi gidelim’’ dedim, tezgáhtar kız bunu duydu, ‘‘Canım niye karışıyorsunuz ki, hanımefendi iyi yapıyor’’ diyerek beni azarladı. Ben de hızla ve sessizce süpermarketin öbür ucuna gidip içki şişelerini inceliyormuş gibi yapmaya başladım.
* * *
Rana'yı tekrar gördüğümde bir elinde kek parçası, diğer elinde de bir espresso vardı.
Süpermarketin ortasında tek eksik olan, bir rahat koltuk, bir de televizyondu.
Ne yazık ki o gün bunlara yönelik promosyon yoktu, onun için Rana rahatını tam bulamamıştı.
Anladığım kadarıyla tatlı ve kahve, onun son tattığı yemeklerdi. Bundan önce bir pizza yiyip, bir de bira içmiş olabilirdi; çünkü onlara yönelik de promosyon standı vardı.
Üstelik bütün satıcı kızlarla da mallar hakkında konuşmuştu. Yedikleri konusunda da bilgi sahibiydi anlayacağınız.
Ben artık onu yanıma çağırmaktan vazgeçtim, parayı kasaya ödedim ve eve gittim.
Rana sonra geldi ve ‘‘Akşam yemeğini geç hazırlayalım, olur mu’’ dedi.
Ben tamamen açtım, o tamamen toktu ve gayri ihtiyari olarak süpermarkette neden bir adet de siyanür promosyonu yapan stand yoktu diye aç karnımla düşünmeye başladım.
Bu felsefi bir sorundu ve açıkça söylemek gerekirse, her felsefi sorunda olduğu gibi bunun da net bir cevabı yoktu.
Paylaş