Paylaş
Şu YÖK denilen kurumu katiyen sevmem. 1980 ihtilalinden sonra bu kurum Türkiye'nin bilimsel ilerlemesini çağın gerisine düşürmek için oluşturulmuştu.
O zamanlar Türkiye'yi yönetenler, Türk üniversitelerinde patlama aşamasına gelmiş olan bağımsız ve özgür fikir üretme potansiyelini bu kurum aracılığıyla bitirdiler.
O günlerde yapılan tahribatı bugün bile hálá onarmak için çalışıyor bilim adamları.
*
O gün bilim adamlarını harcayan YÖK, bugün de öğrencilere el atmış durumda.
Ben böylesine saçma bir üniversite seçme sistemi ne gördüm, ne de duydum.
Düzeltme yapmaya vakit yok diyorlar.
Saçmalıyorlar.
Atarsınız üniversitelerin açılış tarihini bir ay ileriye, bu arada öğrencilere 15 gün daha tanırsınız seçme yapmak için.
Açılışın bir ay ertelenmesi dünyanın sonu olmaz. Zaten bu öğrenciler ilk sınavda yaşanan hırsızlık olayı nedeniyle gecikmiş başlamışlardı tatile, şimdi de seçme işiyle uğraşıyorlar.
Hem onlar dinlenecek zaman bulur bu arada, hem de aksaklıklar giderilerek insanlar tatmin edilir.
Ama tabii bu rasyonel bir öneri. YÖK ise irrasyonel olma yeteneğine sahip olduğundan onların bu öneriyi algılamaları oldukça güç.
*
Başbakan Ecevit, ‘‘Biz de seçme işinin bitim tarihini ertelemek istiyoruz ama biliyorsunuz YÖK bağımsız bir kuruluş, onun kararlarına müdahale edemiyoruz’’ diye konuştu.
Bu bana yıllarca önce başıma gelen kafkaesk olayı hatırlattı. O zamanlar üniversitede asistandım.
Ayın birinde yine maaşımı almak için fakülteye gittim.
Muhasebedeki arkadaşlar bordroda adımın olmadığını söylediler.
‘‘Bunun anlamı ne?’’ diye sordum, bordrodan çıkarıldımsa atılmış olmam gerektiğini söylediler.
Devlet memurunun fiili durum yapılarak atılmasına ilk kez şahit oluyordum.
Yani atacaksan at da, bari bir yazı yaz, kovuldun de, hayatta başarılar filan dile değil mi ama!
İşte o gün başlayan benim kimin tarafından atıldığım araştırmam bugüne kadar sonuçlanmış değil.
Dekana sordum sen mi kovdun diye, o ‘‘Ben bilmem, rektörlük yapmış olmalı’’ dedi.
Rektörlüğe gittim siz mi kovdunuz dedim, onlar ‘‘Bizim alakamız yok, YÖK yapmıştır işlemi’’ dediler.
Tabii aynen YÖK'e gittim. Onlar da beni kovduklarını reddederek ‘‘Bu işlerde nihai sorumluluk dekandadır’’ dediler.
Dekan da yemin billah kendisinin bu işten haberi olmadığını söylüyor.
Tam bir kısırdöngü.
Aradan 17 yıl geçti, bir gün o zamanların YÖK başkanı olan İhsan Doğramacı'yı bir kokteylde gördüm.
Omzuna dokundum ve ‘‘Hocam size çok teşekkür borçluyum’’ dedim.
Şaşırdı. ‘‘Teşekkür ediyorum, çünkü YÖK'zede olmasaydım bugün hálá daha az maaşla üniversitede çalışmak zorunda olacaktım’’ dedim.
Ve Doğramacı ‘‘Ama biz sizi atmadık ki, rektörlük atmıştır’’ diyerek beni güldürdü.
*
Başbakan Ecevit'in demeci gösteriyor ki hükümet bu işin sorumluluğunu üzerinden atmaya çalışıyor, eskiden olduğu gibi çıkacak karmaşanın sorumluluğunu kimse üstlenmeyecek.
Arkadaşlara tavsiyem şu.
Madem böylesine vurdumduymazlık yapıyorlar, açın davaları. Ben Türk adaletine güvenirim. Çünkü o 1982 döneminde bile mahkemeler bağımsızlıklarını olabildiğince korumuşlardır.
Ben o dönemde dava açtım.
İki yıl sürdü dava ve sonunda YÖK mahkûm oldu. Tıkır tıkır iki yıllık birikmiş maaşımı aldım.
Bir günlüğüne fakülteye döndüm, akşamüstü bastım istifayı ve mutlu bir insan olarak işime gücüme baktım.
Açın davaları, bu idari rezalet karşısında kazanmama ihtimaliniz çok düşük, görün bakın.
*
Avukat nasıl buluruz diye de fazla düşünmeyin.
Bu memlekette YÖK nedeniyle hayatları değişmiş olan, bir zaman darbeler yemiş olan yüzlerce, binlerce insan var. Avukatlar var.
Ben eminim ki açılacak davalarda bu insanlardan sizlere yardım edecekler çıkacaktır.
Benim bildiğim bazı isimler var; 20 yıldır filan ‘‘Şu YÖK bir açık verse de bir güzel geçirsek’’ diye hayal kuruyorlar.
Bu adamlar için YÖK'ü tekrar mahkûm ettirmek büyük bir keyif olacaktır inanın bana.
*
Önemli not: Bugüne kadar yazmış olduğum bütün yazılarda Ertuğrul Özkök'ün adı geçtiğinde hemen yanına -ki kendisi son 100 yılın en seksi erkekleri listesine 11'inci sıradan hem de Antonio Banderas'tan bile ön sırada girmeyi başarmış kişidir- diye bir açıklama koyuyordum.
Bir süre önce bir dergide böyle bir sıralama yapılmıştı. Ben de insanların içine fenalık getirtmek için bunu tekrarladım durdum.
Bugün bu açıklamayı bu köşede son kez görüyorsunuz.
Çünkü o listeyi tekrar inceledim, Ertuğrul Özkök dışında o listede yer alan adamların hiçbirisi torun sahibi değiller.
Listede yer alan kişi dede olunca otomatik olarak o listeden düşmüş sayılmalı.
Duyurulur.
Paylaş