Serdar Turgut: Sosyolojik analizlerim sürüyor

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

10 gün kadar önce akşamüstü taksiye bindim.

O saatte taksi bulabilmek orta derecede bir mucizeydi aslında, çünkü birkaç saniye önce İstanbul'da doğal afet yaşanmaya başlamıştı; kar yağıyordu lapa lapa.

Yarım saat içinde bütün şehirde kim bilir ne tür trajediler yaşanacaktı, bunu düşünerek bindim taksiye.

‘‘Sen son müşterimsin, abi’’ dedi. Bana tanınmış olan bu şerefin tadını tam çıkarmaya uğraşırken, adam son derece fantastik bir hikáye anlatmaya başladı.

Bu aşamada yine yazımla sizin aranıza girmek istiyorum. Bana fantastik geliyor böyle şeyler ama büyük ihtimalle fantastik olan anlatılanlar değil benim zekámdır.

* * *

‘‘Geçenlerde de böyle kar yağmaya başladı’’ dedi şoför ve devam etti:

‘‘Cep telefonu çaldı, hanım sofrayı kurmuş hemen eve gelmemi söyledi. Kapıları kilitledim, eve doğru giderken baktım iki şık bayan. Yanaştım, yakına gidiyorsanız götüreyim evde hanım bekliyor, dedim. Olacak iş değil karşı tarafa gideceklermiş. İlk önce basıp gaza gidecektim, baktım çok çaresizler, kar başladı taksi bulabilmeleri de mümkün değil, ‘Bakın’ dedim ‘Ben eve gitmeliyim şimdi, yemek yiyeceğim, isterseniz siz de gelin yarım saat misafirimiz olun, ondan sonra sizi karşıya götürürüm’ dedim. Kabul ettiler. Eve gittik. Hanım onlara da sıcak bir çorba verdi. Bu arada bizim oğlan iki dakikada bir, baba bu kadınlar kim diye sorup duruyor. İçeriye götürüp terbiyesizlik yapmamasını söyledim. Bir de baktım bizim hanımla bayanlar bir sohbetteler, arkadaş oldular. Karşılıklı cep telefonları verildi. Görüşecekleri günü tespit ettiler. Yemek bitti, atladık taksiye götürdüm karşıya bir buçuk saatte. Aynı apartmanda oturuyorlarmış. Kapılarında bırakacağım. ‘Kesinlikle olmaz biz de sana bir şeyler ikram edeceğiz' dediler. Baktım reddetsem kırılacaklar çıktım yukarı. İlk hanımın beyi bir hoşsohbet anlatamam. Sonra diğer hanım da eşiyle geldi. Kek yapmışlar, onu da getirdiler. O bey de çok beyefendi bir insan. Çaylar pişti. Biraz sohbet ettik. Ben kalktım taksi parası da almadım tabii ki, herhalde ailece görüşeceğiz onlarla yakında.’’

* * *

Evet aynen böyle anlattı. Ben bir yorum o gün de yapmadım, bugün de yapmayacağım.

Ancak şunu ifade etmeliyim ki küçük burjuva olmak hiç de hoş bir şey değil, bunu da bilmenizi istiyorum.

Çünkü ben yabancılarla ne konuşabiliyorum, ne de onlarla samimi olabiliyorum. Yeni yeni evine gidecek kadar samimi olabildiğim en son kişiyi 17 yıl önce filan tanımışım.

Bu sıcak hislerin hiçbirisini yaşayamıyorum ve üstüne üstlük böyle şeyler yaşamadığım için de acayip mutluyum.

İdeolojik bir yanılsama içindeyim büyük ihtimalle ama olsun buna da yapacak bir şey yok.

* * *

Şimdi asıl demek istediğim konuya geleyim.

Taksi şoförleri, minibüsteki insanlar, çarşı pazardaki satıcılar aslında bizim siyasetçilerin ‘halk' kavramıyla tanımladıkları ama bugüne kadar da katiyen fazla görmedikleri sosyolojik kavramı oluşturuyorlar.

Dikkatimi bir şey çekti. Kimsenin ama kimsenin Ankara'da olup biten siyasi komedilerle en ufak bir ilgisi yok.

Açıkça söyleyeyim arada bir ben konuyu siyasete getirdiğimde istisnasız her defasında siyasetçilere bir ağız dolusu küfür edildiğine şahit oluyorum.

Siyasetin entrikasından, dalaveresinden, ikiyüzlülüğünden, ilkesizliğinden bıkmış insanlar. Bildik isimlere zerre kadar da saygı duyulmuyor sokakta.

İşe yarayacağını zannetmiyorum ama siyasetle uğraşanların bunu da bilmesinde yarar var diye düşündüm de yazdım bunları.

* * *

Bu yazı benim ne kadar da çok yaşlanmış olduğumu, uslandığımı, medeniyet gibi tek dişli kaldığımı gözler önüne serdi sevgili okurlar.

Aslında yazının baştan aşağıya hepsini sadece tek bir cümleyi yazıya ekleme hayaliyle kaleme almıştım, gerisi bu cümlenin metinde var olmasının destekleyici unsurları olacaklardı.

‘‘Anlayacağız siyaset kimsenin penisinde değil’’ demeye yazıya başlamadan önce kararlıydım.

Yazı konusunu anlatmaya başlayınca, evden başlayarak yakın çevrem ve arkadaşlarım ikiye hatta üçe bölündü.

Bunların büyük bir bölümü ‘‘Penisi filan bırak da lafın aslını yaz sıkıyorsa’’ dediler. Azınlıkta kalan grup lafın aslını başlığa koymamı önerdi. Dünyadaki her olayı kendi perspektiflerinden eleştirmeye hazır olan feminist arkadaşlarım bu lafın cinsel ayrımcılık olduğunu iddia ettiler.

Azınlık ise benim zaten Hürriyet gibi bir aile gazetesine yakışmadığımı bu yüzden de anomalinin üstüne üstüne giderek daha fazla problem çıkarmamamı söylediler.

Ben de bütün bu tartışmalardan yoruldum ve gördüğünüz gibi yazıya bu meşum cümleyi eklemedim.

Yazarın Tüm Yazıları