Paylaş
RANA'nın ses düzeninden daha önce de şikáyetçi olmuştum, biliyorsunuz. Bu ses teybe çekilip bir bilimsel kongrede yüksek sesle dinletilse, bütün bilim adamları ‘‘Tabiatta şimdiye kadar bilinmeyen yeni bir ses bulundu’’ diye düşünüp, aşırı heyecanlanabilirlerdi.
Ne yazık ki bu deneyi yapmama imkán yok çünkü en son teknoloji ürünü teypler son derece narinler.
En küçük bir aşırı yüklemede hemen bozuluveriyorlar. Bu nedenle bugüne kadar Rana'nın sesini başarıyla kaydedebileceğim bir makine de bulamadım ne yazık ki.
* * *
Orta şiddette bir facia yaşadım, onu anlatmak istiyorum.
Geçen gün öğle saatlerinde Ankara'dan otobüse bindik, İstanbul'a geleceğiz.
Otobüs non-stop ve multivizyonlu. Gündelik Türkçe harika bir evrim geçirmekte, yemin ediyorum, bunu da yeri geldi söyleyeyim dedim.
Yani durum böyle devam ederse çok kısa sürede herkes sadece İngilizce konuşarak anlaşmaya başlayacak ve ben de yıllardır süregiden bir hayalimi en sonunda gerçekleştirip yazılarımı İngilizce yazmaya başlayacağım.
* * *
Neyse bindik otobüse. Rana o gün sunulan her şeyi tüketmek amacındaydı nedense ve hemen film seyretmeye başladı, kulaklığını taktı.
Bu arada içecek servisi başladı.
Tabii herkes kısık sesle konuşuyor. Otobüsün içinde sadece tekerleklerden gelen hafif ses duyuluyor, gayet sessiz bir ortam anlayacağınız.
Ve sonunda sıra Rana'ya geldi ne yazık ki...
* * *
Servis elemanı Rana'ya ne istersiniz diye sordu. Rana adama baktı ve kızgın bir şekilde efendim, ne diyorsun dercesine kafasını saldı.
Ben o anda felaketin geldini anladım ama yapılacak hiçbir şey de yoktu artık, geç kalmıştım müdahale etmekte.
Onu tanıdığımdan aslında yapmam gereken tek şey filmi duymak için takmış olduğu kulaklığını ondan gerekirse şiddet kullanarak alıp, atmak ve hatta onu birkaç parçaya bölerek kırmaktı.
Çünkü filme konsantre olmuştu, bu gibi durumlarda gerçek dünyadan tamamen kopardı ve kendi sesini duyamadığı anda bunun nedense illa da duyabilmek için gayret gösterip haykıracağı da kesindi.
Maalesef vaktinde müdahale edemedim ve olaylar şöyle gelişti.
Servis elamanı: Efendim, ne içersiniz?
RANA: (Haykırarak) KAHVE RİCA EDİYORUM.
RANA: ŞEKER DE İSTEMEM
RANA: BİR DE SU RİCA EDEBİLİR MİYİM.
Bu arada ben gelişmekte olan skandala etrafa çaktırmadan son verebilmek için onu dirseğimle ikaz etmeye çalıştım.
Ve tabii sonra şu oldu:
Rana: NE VURUP DURUYORSUN DİRSEĞİNLE, BİR ŞEY Mİ OLDU?
* * *
Ben bulunduğm kalabalık ortamlarda insanları rahatsız etmekten çok çekinirim. Örneğin non-stop otobüs yolculuklarında sıkışsam bile otobüsteki tuvalete gitmem ki insanları koridorda yürüyüp de rahatsız etmeyeyim diye. Bu ádetim yüzünden bir gün otobüsten iner inmez ev yerine direkt hastaneye gidip son derece komplike bir ameliyat olmam gerekecek, bunu da biliyorum.
Rana o şekilde bağırınca birden dünya benim için durdu. Alacakaranlık Kuşağı'na intikal ettim yeniden.
Size yemin ediyorum şoför bir anda neye uğradığını şaşırdı, arkasına bakıverdi. Etrafta uçurum filan olsaydı kesin uçardık.
Otobüsün otomatik sistemleri o sesten sonra nasıl oldu da bozulup kilitlenmedi hálá daha anlamış değilim.
Bağırıştan sonra yemin ediyorum otobüste kimse Rana'yla göz göze gelemedi çünkü kızar da tekrar konuşmaya başlarsa buna yeniden tahammül edemeyeceklerini düşünmeye başlamışlardı.
* * *
Tabii hiçbir yolculuğun sadece tek bir olayla bitmesi de mümkün değil.
Non-stop otobüsümüz, İngilizceye yeni bir yorum getirerek tesislerde beş dakikalığına mola verdi.
Ben 11'inci dakikada otobüste hálá beklenen tek yolcu Rana'yı toplamak için kadınlar tuvaletinin önünde ‘‘Herkes seni bekliyor’’ diye haykırdım.
Bu arada tuvaletten çıkmakta olan bir başka bayan ise bana dönüp ‘‘Ee ne yapalım yani’’ diye bağırdı.
Hemen otobüse sığındım, kulaklıklarımı taktım ve uyuma taklidi yaptım.
Paylaş