Paylaş
Türkiye'de nedense herkes sosyal bilinç sahibi olmak zorunda.
Yani bazı insanların sosyal bilinç sahibi olmalarını tabii ki anlıyorum.
Örneğin adı bile radikal olan bir gazetede yazı yazıyor iseniz, isteseniz de istemeseniz de, bu gerçekten doğru olsa da olmasa da bilinç sahibiymiş gibi davranmak zorundasınız.
Bilinçli olmalarını mazur gördüğüm bazı başka insanlar da var...
Diyelim ki sendika başkanısınız.
Bu göreve gelmekteki tek amacınız işçileri bir güzel soyup, servet yapmak olsa da arada bir konuşurken bilinç dolu kelimeler sarf etmeniz gerekir. Sonra sinemacılar var mesela. Türkiye'de film yönetmenleri yeteneksizliklerini örtbas etmek için durmadan biliçli laflar etmek zorundadırlar.
Bizim film eleştirmenleri de yönetmenlere bu konuda uyum sağlamışlardır. Onlar da çok biliçlidir ve bu nedenle de halk onları bir türlü anlayamamaktadır. Veya anlamaktadır ama bu konuda sessiz kalmaktadır ve bu durumda da öteki sosyal biliçli toplum kesimi olan sosyologlar devreye girerek onların sessiz çoğunluğu oluşturduğunu bize anlatacaklardır.
***
Dediğim gibi bütün bu insanların bilinçli olmalarını anlıyorum.
Ama bugün ne yazık ki Türkiye'de ilişkiler o kadar çarpılmış, eğik bükük olmuş ki sosyal bilinç denilen şey en umulmadık yerlerde karşınıza çıkıveriyor. Bunu çok acı bir şekilde geçen hafta cuma gecesi fark ettim.O gece Harry Winston adlı pırlanta takısı üreticilerinin Çırağan Sarayı'nda düzenledikleri resepsiyona katıldım.
İki nedenden dolayı yaptım bunu:
1- En azından bu resepsiyonda sosyal bilinçli insanlara rastlamayacağımı umuyordum. Onlardan çok sıkılmıştım ve dünyada sosyal biliçli insanların gelebileceği son yerin de bu resepsiyon olacağını düşünmüştüm.
2- Gönderilen davette ‘Gecenin sürpriz hediyesi bir Harry Winston anısına sahip olma ayrıcalığını paylaşın’ yazıyordu. Bu cümleyi okuyunca bana davetin çıkışında pırlanta hediye edecekleri izlenimine kapılmış ve çok heyecanlanmıştım.
***
Sonuçta tabii ki bana pırlanta vermediler, çünkü davette bahsi geçen ayrıcalık ‘çekilecek kuraya katılma ayrıcalığıymış’. Ama tabii daveti düzenleyenleri davetiyeye bastıkları yalan nedeniyle de fazla kınamamak gerekiyor.Gördüğüm ilk pırlantanın fiyatını sorduğumda ‘250 bin dolar’ cevabını aldım. En azından 300 kişi vardı resepsiyonda.. Basit bir hesapla bile eğer davetteki yazılı şey gerçekten doğru olsaydı o zaman Harry Winston firmasının önümüzdeki yıl mali açıdan oldukça zorlanabileceğini görebiliyordunuz.
***
Yani anlayacağınız gece orada bulunmam için öne sürdüğüm ikinci gerekçe tamamen fos çıktı.
Şimdi en azından birinci gerekçemde yanılamayacağımı düşündüğünüzü biliyorum
Ancak davette işlerin hiç de umduğum gibi olmayacağını daha kapıdan girerken anlamışdım. Çünkü içerde Orhan Gencebay vardı...
Orhan Gencebay'ın katıldığı bir davette sosyal bilincin bulunmamasını beklemek, yine bu davette herkese pırlanta dağıtılmasının mümkün olabileceğini düşünmek kadar salakça bir olaydı.
***
Geceyi düzenleyenler Türkiye'nin ve hatta dünyanın en sosyal biliçli insanları olduklarından davetin mümkün olduğunca halkçı tema'larla süslü olmasını sağlamışlardı.
Örneğin Çırağan Sarayı'nın pencereleri, herhangi yağmurlu günde Tem otoyolunda silecekleri çalışmadan ilerlemeye çalışan otomobilin ön camlarını andırıyordu. Bu camların temizlenmemesi Çırağan Sarayı yöneticilerinin işçi sınıfını haddinden fazla yormamak için geliştirdikleri, sosyal bilinci yüksek projenin bir parçasıydı.
Davetlilere içki, tabak, çatal ve bıçak verildiği halde oturacak ve hatta tabağı koyacak tek bir yer bulunmamasına da özel özen gösterilmişti.
Bu da hayatları boyunca fazla yorulmadan para kazanan bu insanları hem yormak hem de aç bırakmak sosyal amacını taşıyordu.
Sonra yemeklerin bulunduğu odaya girildiğinde görülen ilk manzara da enfesti. Davetin sahipleri açık büfedeki bütün yemeklerin üstündeki naylonları aynen öyle bırakarak manzaranın aniden bir köy düğünü havasına sokulmasını sağlamışlardı.
İnsanın içinden o anda sahneye fırlayıp ‘Oy Madımak’ türküsünü söylemek geliyordu bu manzara karşısında. Ama neyse ki buna fırsat bulamadım, çünkü oradan kaçmak zorunda kaldım.
Çünkü pırlantaların sergilendiği her camlı bölüme sarılarak yaklaşan kırmızı renkli bir şey bizim bulunduğumuz yere hücum ettti.
Kapıdan kaçarken bunun foto muhabirlerine seksi poz vermeye çalışan bir manken olduğunu anlattılar. Eve dönüp pizza ısmarlayınca ancak kendimize gelebildik.
Paylaş