Serdar Turgut: Sokaktan gelmeyen haberler

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

EĞER siz Türkiye'nin belli başlı gazetelerinden bir tanesini okuyorsanız veya önde gelen televizyon kanallarından bir tanesinin haberlerini izliyorsanız bugün Türkiye'de her kesimden binlerce insanın sokağa dökülmüş olduklarından haberdar değilsiniz demektir.

Hemen her gün işçiler, memurlar, çiftçiler, doktorlar, üniversite hocaları çeşitli eylemlerle artık aç kalmaya başladıkları mesajını kim dinlemeye hazırsa ona iletmeye çalışıyorlar.

Görülen o ki, bu eylemler gün geçtikçe daha da büyüyecek.

Bu da çok büyük bir sürpriz olmamalı çünkü dünyada hiçbir devlet kendi vatandaşlarının büyük bir bölümünü tamamen unutup, onları tamamen kaderleriyle baş başa bırakıp yaşamayı başaramaz.

Türkiye bu aralar bu imkánsız işi ‘‘başarmayı’’ deniyor.

Birkaç diktatörlüğü ve Afrika ülkelerini bir yana koyarsanız dünyada ilk kez Türkiye'de ekonomi geliştikçe nüfusun büyük bir bölümünün sürekli ve hızla fakirleştiği bir sistem var.

Benim ‘‘sadece 6 milyon kişiye hizmet veren ekonomik model’’ diye tanımladığım ve Bülent Tanla'nın PİAR şirketi tarafından yapılan çalışmada nüfusun sadece yüzde 14.8'i olarak tanımlanan kesim dışındakilerin çok uzun zamandır unutulduğu bile unutuldu. Onları kafamızdan sildik.

Tartışmalarımızda, hayallerimizde, büyük Türkiye tanımlamalarımızda, gelecek planlarımızda bilinçli olarak yapsak da yapmasak da sadece 6 milyon insandan oluşan bir zihinsel coğrafya içinde hareket ediyoruz.

Ancak rakamlar ortada. Bizi ne kadar rahatsız etse de, bu konunun aklımıza gelmemesi için ne kadar gayret göstersek de, bunu söylemeye çalışan insanlarla ne kadar da ‘çağdışı’ diye alay etmeye çalışılsa da tablo gözümüzün önünde.

Bugün Türkiye'de 58 milyon insan en azından büyük bir geçinme zorluğu çekiyor.

Bakın en azından dedim ama aslında durum çok daha vahim, çünkü yaklaşık 7 milyon hane -ki burada 35 milyona yakın insan yaşıyor- ayda hane başına sadece 164 milyon ile 254 milyon lira arasında harcama yapıyor.

Bütün rakamlar artık Türkiye'de ezici çoğunluğun geçim sıkıntısı çekmekten çok hızla aç kalmaya doğru gitmekte olduğu gerçeğini suratlara çarpıyor.

* * *

Görmek isteyen görür durumu. Böyle bir vahim durumun Türkiye gibi imkánları aslında potansiyel olarak müthiş olan ve Avrupalı olmak isteyen bir ülkede ortaya çıkabilmiş olması en azından çok büyük bir utanç kaynağı olmalı.

Birçok insan bana soruyor, bütün bu anlattıkların çok yeni şeyler mi ki böyle bir tartışma ortamı yaratıldı, diye.

Hayır yeni değil tabii. Ancak Türkiye'de fikir üretme süreçleri öylesine tıkanmış durumda ki, artık herkesin gözleri önüne serilmiş olan ve bağır bağır bağıran gerçekliği bile içine fazla yorum katmadan anlatmaya başladığınız zaman birçok çevrede bu şaşırtıcı bir çıkış olarak nitelendiriliyor.

Oysa asıl şaşırtıcı olan bu konunun çok daha yoğun entelektüel bir derinlikte bütün medyada, başka yayın organlarında, televizyonlarda durmadan tartışılmaması, alternatiflerin üretilmemesi.

Asıl şaşırtıcı olan bu ortaya koyduğum gerçekliğin yine sessiz kalınarak unutturulmaya çalışılması, bu gerçekliğin etrafına adeta bir sansür duvarı çekilmesi.

Anladığım kadarıyla bu konunun gündeme getirilmesi, insanların ‘‘durduk yerde rahatsız edilmeleri’’ fazla ‘‘şık’’ bulunmuyor.

* * *

Rasyonaliteden en az nasibini almış bir insan bile bu ekonomik durumun ve bunun üzerine kurulmak istenilen ideolojik yapının hiç de sağlıklı olmadığını ve bu sürece müdahale olmazsa bunun sonunda bir toplumun kolektif intiharına gidebileceğini görebilir diye düşünüyorum.

Bugün sokağa dökülmekten başka çaresi kalmamış olan insanlarda kimse boşu boşuna art niyetler, ideolojik savaş merakı, farklı sistem arayışları, militan hislerin tatmini gibi şeyler aramasın.

Onların yapmaya çalıştığı tek şey Türkiye'yi yöneten insanları (ki bu sadece hükümeti düşünerek tanımlanacak bir kategori değil, işadamıyla, medyasıyla, siyasetçisiyle geniş olarak tanımlanan bir kategori) rasyonel olmaya çağırmaktan ibaret.

İki Türkiye'den var olan, ikisinin arasında hiçbir bağlantı olmayan, azınlıktan ibaret birinci Türkiye'nin, yok olmaya giden ikinci Türkiye'yi sürekli unutmaya çalıştığı bir ülke olamaz.

Böyle olmasında ısrar edildiğinde Türkiye Avrupa'nın Afrikası olur, başka bir şey değil.

IMF programı Türkiye'de muazzam bir fakirleşme ve bununla da birlikte gayet tabii muazzam bir bölüşüm sorunu yarattı.

Türkiye'nin geleceğini düşünüyorsak, bu memleketi birazcık olsun seviyorsak, gelir dağılımını radikal biçimde değiştirecek ve insanlara en azından nefes almalarını sağlayacak bir ekonomiyi yaratmak zorundayız.

Türkiye istediği takdirde bunu yapacak her türlü imkána ve insan potansiyeline sahip.

Yazarın Tüm Yazıları