Serdar Turgut: Sinirlendiğim şeyler

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Depremden sonra yaşananlar arasında benim özellikle sinirimi bozan şeyler şöyledir:

1- Bir tür insan var. Ben bunlara ‘‘Amatör Nostradamus’’lar diyorum.

Bunlar kendilerinin geleceği görebildiğine inanıyorlar.

Çok güveniyorlar kendilerine.

Öyle ki depremi tahmin etmek bilimsel olarak mümkün olmadığı halde bunlar bunu bile başardıkları düşüncesindeler.

Tahminlerine çok güveniyorlar.

Üstelik bunu kendilerine de saklamıyorlar ve etrafta dolaşarak insanlara ‘‘çok özel’’ deprem tahmini sonuçlarını iletiyorlar.

Örneğin sokakta hafif rahatlamaya çalışıyorsunuz, komşu çay demlemiş, onu yudumluyorsunuz.

Bir adam beliriveriyor tepenizde.

Ciddi bir görünümü var.

Kendine güveni sonsuz olduğu için kendi yaptığı tahminden de ürkmüş şekilde bakıyor size.

Ve ‘‘Saat tam sekizde tekrar deprem olacak’’ diyor.

Siz elinizde olmadan kolunuzdaki saate bakıyorsunuz.

Hayatını profesyonel mizah yazarı olarak kazanan biriyseniz, ‘‘İyi öyleyse, bir çay daha içecek vaktimiz var en azından’’ diye cevap veriyorsunuz.

Tabii toplumda herkes mizah yazarı olmak zorunda değil. Bu tür insanları ciddiye alanlar da var bu toplumda.

Dolayısıyla absürd adamın absürd konuşması nedeniyle tartışma yaşanmaya başlanıyor.

Ve siz zaten laçka olmuş sinirinizden dolayı ayağa kalkıp ‘‘Ulan eşşekoğlu eşşek, maden tahmin yapma yeteneğin vardı, sabaha karşı olan depremi önceden neden bildirmedin, it’’ diye bağırıp ona bir tane kafa çakmamak için kendinizi zor tutuyorsunuz.

* * *

2- Kızdığım ikinci gruptaki insanlar daha da bir álem.

Bunlar aslında iki alt grupta toplanıyorlar.

İlk alt gruptakiler ‘‘Saat 10.00'da deprem olacakmış’’ diye konuşuyorlar.

‘‘Nereden biliyorsun?’’ diye sorunca da ‘‘Televizyonda söylediler’’ diyorlar.

Dahası bunları destekleyenler de hemen ortaya çıkıyorlar ve bunlar da ‘‘Evet biz de duyduk, televizyonda söylediler’’ diye konuşuyorlar.

Bunlar ‘‘kolektif halüsinasyon’’ geçiriyorlar.

Bunları saat 10.00'da deprem olmayacağına inandırmak mümkün değil, çünkü olayın televizyonda söylendiğini gerçekten duyduklarını zannediyorlar.

Onların tedavisi mümkün değil.

İkinci gruptakiler de aynen ‘‘Saat 10.00'da deprem olacakmış’’ diye konuşuyorlar. Ancak onların haber kaynakları farklı, çünkü ‘‘Nereden biliyorsun’’ diye sorunca ‘‘Komşular söyledi’’ diyorlar.

Bunlara sakın ha ‘‘Peki ama komşular nereden duymuş bu işi’’ diye sormayın, çünkü ya ‘‘Onlar da kendi komşularından duymuş’’ gibi bir cevap alırsınız ya da ‘‘Onlar televizyondan duymuşlar’’ diye cevap gelir.

Birinci cevapta asıl kaynağa inebilmek katiyen mümkün değildir.

İkinci grup ise daha önce anlatttığım gibi tedavisi mümkün olmayanlardan haber aldıkları için işi baştan kaybetmiş durumdalar.

* * *

3- Her depremden sonra başta Süleyman Demirel olmak üzere bütün alışılmış isimler ortaya çıkıp, ‘‘Devlet yaraları sarar’’ diye konuşmuyorlar mı bütün cinlerim başıma fırlıyor.

Herkesin bu tür laflara karnı tok.

Devlet durmadan yara sarma sözleri verip duruyor yıllardır.

Doğru olan ise devletin, yaraların hiç olmamasını sağlayacak tedbirler alması.

Bu ülkede siyasette neredeyse 40 yıldır bulunan insanlar yaraların olmayacağı bir ülke yaratmayı beceremediler, yara sarma sözü veriyorlar, bu da tam yapılamıyor.

Yetti ama artık yani.

* * *

4- Her Türk vatandaşı ya fiilen ya da potansiyel olarak bir müteahhittir.

Dolayısıyla bu tuhaf meslek kategorisi dünyada en çok Türkiye'de rekor sayıda insana geçim sağlar.

Türkiye'deki müteahhitlerin sadece yüzde 5'i ne yaptığını bilir.

Geri kalan bölüm ise mimar, mühendis, inşaat işçisi olma yetenekleri olmadığından karıları veya metresleri tarafından işsiz diye aşağılanmamak için birer ‘‘müteahhit’’ kartviziti bastırmış insanlardan oluşur.

Bunlar normal müteahhitlerden çok daha becereklidirler, çünkü hem katiyen ne olduğunu bilmedikleri bir işi yaparlar, hem de normal müteahhit dört ayda bir ev yaparken bunlar ayda dört ile sekiz ev arasında bitirirler.

Bunların bir özelliği de inşaat bilimine yaptıkları yeni katkının Batı dünyası tarafından gereken önemle karşılanmamasının üzüntüsünü sürekli yaşamalarıdır.

Bunlar dünyada ilk kez demir kullanmadan ve statik bilimi kurallarını uygulamadan inşaat yapmayı başarmışlardır.

Batı medeniyeti bunların kıymetini bilmemektedir.

Bir gün onların kıymetini anlayacaklardır, ama o zaman da iş işten geçmiş olacaktır.

Çünkü bu kez de onlar Batı'ya yüz çevirecek ve yıllardır ciddiye alınmamalarının cezasını onlara çektireceklerdir.



Yazarın Tüm Yazıları