Paylaş
Bize yıllardır Türkiye'de sınıfların olmadığı anons edildi.
Genellikle radyo kanalıyla aktarıldı bu bilgi.
Fon müziği olarak da şu anda adını tamamen unutmuş olduğum ve kötü hatıralar nedeniyle de katiyen hatırlamak istemediğim tok sesli bir yiğit kahramanlık türküleri söylerdi sınıfların olmadığı bize anlatılırken.
Eskiden bu bilgiyi geniş halk kitlelerine aktarmayı kafaya koymuş insanların işi kolaydı.
Tek bir radyo kanalı ve tek bir televizyon kanalından aynı anonslar geçilir, iş olup biterdi.
Ne yazık ki uzun zamandır darbe yapılmadığından dolayı çok radyo ve televizyon kanallı ortamda bu bilgi aktarma işinin nasıl yapılacağını sınıfsız zümresiz Türk halkı tam olarak bilemiyor.
Benim bir de teorim var bu konuda.
14 yıldır darbe olmadı ya, ben bunun nedenini darbe yapacak insanların istedikleri özet bilgileri bu kadar çok radyo ve televizyon kanalından nasıl olup da aynı anda yayınlatabilecekleri sorununu tam olarak çözememelerine bağlıyorum.
Yoksa bence başka bir nedeni yok darbe olmamasının. Teknik sorun bir çözülsün hele bakın görün ben haklı mıymışım.
***
Çok kısa süre öncesine kadar bu bizim memlekette sınıfların olmadığı iddiasına ben inanmıştım.
Hatta geçen hafta sonu bir otelde düzenlenen Viyana Balosu'nda bile Türkiye'de sınıfların katiyen olmadığı yolundaki kanaatimi insanlara aktardım.
Balodaki hemen herkes benim bu fikrime canı gönülden katıldı.
Sonra bu fikre katılanların bir bölümü vals yapmaya gittiler. Diğerleri de puro ve şampanyalarını içmek için localarına çekildiler.
Ben de onlara toplum hakkında gereken bilgiyi aktarmış olmanın sevinciyle eve erken döndüm.
***
Ancak tabii huzur bizim millete hiç yaramıyor.
Durup dururken sınıfsal bir çatışma başlatıyorlar ve milletİ üzerlerine Japon yapıştırıcı sürülmüşçesine birbirine yapışık tutan ideolojiyi de yıkıp geçiyorlar.
Son olay bizim mahallede yaşanıyor.
Önceki gün evde oturuyordum. Telefon çaldı, açtım.
Komşularımdan bir tanesi mahallece bir imza kampanyası başlattıklarını, buna benim de imza atacağıma emin olduklarını söyledi.
Konuyu sordum. Mahallenin ta başında köfteciler duruyor, mahalle sakinleri bunların gitmesini istiyormuş.
Telefon eden komşumdan genelde korktuğum için ‘‘Gayet tabii seve seve imzalarım’’ dedim.
Sonra imzayı toplayan kişi kapıyı çalınca da ona ‘‘Ben bunu katiyen imzalamam’’ dedim.
Böylece direkt çatışmaya girmeden insanları kandırdım ve sorunu üzerimden atarak belirsiz bir ileri tarihe erteledim.
Ve bunu çok da keyif alarak yaptım.
Anladığım kadarıyla ben de artık gazetede veya başka bir medya kuruluşunda üst düzey yönetici olabilmek için her türlü özelliğe sahibim.
Bilgi, kültür, yetenek deseniz bunların hepsi zaten vardı.
Sadece sorunları tamamen belirsiz ileri bir tarihe erteleyebilme becerim tam gelişmemişti.
Eh bu da artık var, öyleyse ben de hazırım üst düzey görevlere.
***
Tabii dilekçeyi imzalamadığım 35 saniye kadar sonra duyuldu.
Herkes beni suçladı.
Köftecilerin yanında yer alarak ilericilik oynadığım söylendi.
Komünist ‘ve hatta Maoist’ bile olma ihtimalimden söz edildi.
Ben de onlara küçük burjuva olduklarını söyledim.
Bu bence Maoistlikten bile daha kötü bir suçlamaydı ama suçlamayı yaptığım insanların büyük bölümü sadece ‘burjuva’ kısmını duyarak mutlu oluyorlardı. ‘Küçük’ bölümünü ya duymamazlıktan geliyorlar, ya da gerçekten bunu algılamıyorlardı.
***
Tavrımın diyalektik materyalist bir nedeni var. Şöyle ki:
Köfteciler bu mahalleye sabahın erken saatlerinde köfte yiyen insanlar var olduğu için gelmişlerdi.
Gerçi ekonomideki ‘Say kanununa’ göre arz talebini yaratıyordu ama kimse sabah saat altıda köfte ekmek yemek için uykudan kalkıp bizim mahalleye gelmeyeceğinden demek ki bu durumda talep arzı yaratmıştı.
Peki o saatte köfteye talep neden vardı?
Gümüşsuyu'nun tam üstünde heyula gibi Alman Konsolosluğu olduğu için vardı.
Alman Konsolosluğu'na gelen yüzlerce insan aç bilaç oldukları için -ki bu noktada popülist bir halkçılık yapmak üzere olduğumu üzülerek hissediyorum- köfteciler ordaydı.
Almanlar insanlara doğru dürüst vize hizmeti verecek bir mekân kurmayı beceremediklerinden insanlar orada kış yaz bekliyorlardı.
Ve bu nedenle, bu köfteciler de burada kalacak, bilmem anlatabiliyor muyum?
***
Ben sadece Alman Konsolosluğu'nun buradan kalkmasını isteyen bir dilekçeye imza atarım. Köfteciler de onlarla gider nasıl olsa.
Sonra onların şu anda oturdukları yere otel yapılsın.
Ve ben de böylece cimnastik yapmak için bu otele giderek her sabah taksi parası ödemekten kurtulayım.
Paylaş