Paylaş
BİZİM kuşağımızın çocukluk dönemi ‘‘acılı yıllar’’ olarak bilinir.
Düşünsenize televizyon yok, bilgisayar yok, diyet kola yok, internet yok, dolayısıyla porno da yok, olanlar da zaten insan onuruna aykırı porno kategorisine giriyor, çünkü Almanya'dan ithal edilmişler, double cheese burger yok, yok oğlu yok.
Yok olanların listesini yapacak olsam bir hafta boyunca sürer yemin ediyorum. Gerçi bu da fena bir fikir değil çünkü zaman zaman yazı yazmaktan insana fenalık gelebiliyor ve ben şu aralar şak diye düşüp bayılacak haldeyim.
Sadece liseyi yazıp bir haftayı daha kurtarmak da var ya, insanı çeken bir düşünce yani!
Ama bunu da yapmaya korkuyorum, sıkıyor yani, çünkü bir fırsatını bulsak da bunu atsak diye düşünen üst düzey yöneticiler ile çevrilmiş durumda etrafım.
Hepsi düşman bana. Tek tek isimleri var elimde, liste de yaptım. Bir tür ‘‘Benden nefret eden üst düzey yöneticiler Top 10 listesi’’ bu. 10 numarada en az nefret eden var, bir numara ise artık adını söylememe gerek yok, biliyorsunuzdur umarım onun kim olduğunu.
Neyse konuşturmayın beni, bir ağzımı açarsam susmak bilmem, yüreğim acılı çünkü, o nedenle asıl konuya dönmek zorundayım.
* * *
Evet ne diyordum, ha tamam. Bizim kuşağın acılı çocukluk dönemi geçirmesi sadece yok olanlar ile ilgili değildi.
Var olan da acı verebiliyordu bazen. Örneğin radyo vardı şimdi Allah'ı var, haksızlık etmiş olmayayım o döneme karşı. Ama ben sadece ‘‘Yurttan Sesler’’ korosunu hatırlıyorum o dönemden, bir de haddinden fazla klasik müzik çalıyorlardı diye düşündüğümü hatırlıyorum.
Bu memlekette bir çocuğun sağlıklı yetişmesi için yurttan mümkün olduğunca az ses duyması gerekir. Yurttan ne kadar daha az sese muhatap olursa çocuk büyüyünce o kadar daha rasyonel bir insan olur.
Durum böyleyken TRT'de durmadan Yurttan Sesler programı yapılması, sağlıksız bir nesil yetiştirmek için derin devletin yaptığı bir komploydu büyük ihtimalle.
Dediğim gibi radyo vardı. Bir de ‘‘Yerli Mallarını Kutlama Haftası’’ vardı. Benim çocukluğum ile ilgili acılı anılarım arasında bu haftanın her yıl kutlanışı müstesna bir yer tutar.
Açıkça söylemeliyim ki o hafta kutlamaları esnasında yenilen şeylerin sadece bir tanesinden zevk almıştım.
Sınıftaki çıkıntı oğlanlardan bir tanesinin annesi, yerli malları haftası kutlamalarına evde yaptığı mısır ekmeğini göndermişti.
Düşünsenize hepimiz incir, üzüm, leblebi filan getirmişiz sınıfa ve öğretmenin gözüne bu banal şeylerle girmeye çalışıyoruz. Aşağılık herif mısır ekmeği ile çıkıyor ortaya. O adamdan bugüne kadar nefret etmişimdir, bunu da bilin.
* * *
Daha çocuk zekámla (ki birçok bağımsız gözlemci o zekánın bana yadigár kaldığı ve o günlerden bu yana bir adım bile ilerlemediği düşüncesinde) o günlerde bile bu yerli malı hafta kutlamasının manasız olduğunu düşünürdüm.
Diğer arkadaşlar da aynı fikirdeydi. Sadece hocalarımız ve okul müdürü bu kutlamaların fevkalade önemi olduğunu düşünmekteydiler.
Zaten okul marşını da onlar bizden daha yüksek sesle okurdu, Atatürk'ün ölüm yıldönümünde yine onlar bizden fazla üzülürlerdi ve yine İstiklal Marşı'nı da onlar bizden daha güzel söylerlerdi.
Bu ayrı bir konu ama yine hatırlıyorum da ben o günlerde hep ‘‘Keşke Alman doğmuş olsaydım’’ diye düşünürdüm.
Düşünsenize ben Alman doğmuş olsam ve yerli mallarını kutlama haftası Almanya'da da kutlanıyor olsa, neler neler yiyebilirdik kim bilir. Salamlar, sosisler, kelle, binbir türlü kızarmış sakatat, iyice temizlenmiş kuzu barsağı zarına çekilmiş kuzu eti ve bol sarmısak doldurulduktan sonra kızartılan o yiyecekten filan getirilirdi muhtemelen okula Almanya'da.
Biz ise mısır ekmeği gelince bunu hayatımızda son derece radikal bir değişiklik olarak yorumlayacak kadar zavallı bir durumdaydık.
Bilmem şimdi anladınız mı neden o döneme acılı kuşak dediğimi?
* * *
Özet olarak şunu söylemek istiyorum. Biz hiçbir şey görmeden büyüdük.
Bugünkü çocuklar şanslı, hem her şeyleri var.
Hem de çok önemli bir şey de yok artık hayatlarında.
Artık Türkiye inciri, üzümü, mısırı bile üretemiyor. Tarım tamamen öldü, bunlar bile ithal ediliyor.
Düşünsenize artık isteseler de yerli malını koruma haftası düzenleyemeyecekler çünkü korunacak yerli malı kalmadı ortalıkta.
Şimdi çocuklar için bu güzel bir haber değilse başka neye güzel haber diyorlar bunu da anlamak mümkün değil.
Paylaş