YİNE yılın o günü geldi ve ben yine her yıl olduğu gibi gelecek tahminlerimi yayınlamak zorundayım.
Şikáyet ediyor gibi gözüksem de kanmayın buna siz, inşallah gelecek yıl da aynı şeyi tekrarlayabilme şansım olur..
Ve siz de bunları keyifli bir şekilde okumak için gelecek yıl orada olursunuz.
***
Mart ayında bir gün Başbakan Ecevit'in 72 saattir ortalıkta görünmediği aniden fark edilecek. Bu eksikliği tabii ilk önce Hüsamettin ‘The Hüsam’ Özkan hissedecek. Evde mi unutuldu diye aranıldığında da Rahşan Hanım ‘‘AA ben de bakanlar kurulu uzadı da eve gelemiyor zannetmiştim’’ diye konuşacak ve devlette kriz çıkacak. Bizde başbakan düşürülür, asılır ama kaybedildiği ilk kez oluyor diye yazılar yazılacak ve cumhuriyetin temel ilkelerinin hatırlanması istenecek. Rahşan Hanım'ın 50 küsur yıl hep bir arada bulunduğu bir insanı 72 saat görmediği halde aramaması, ‘‘Eh onun da azıcık yalnız kalıp, başını dinlemesi gerekiyordu, bunalmıştır kadın vallahi’’ şeklinde yorumlanacak haber programlarında. Hatta Türkiye Cumhuriyeti başbakanının kaybolmuş olması değil de meselenin bu unsuru manşet olacak ve kamuoyunda tartışılacak. Reha Muhtar bu konuda bir tartışma programı yapacak ve o programda bile bazı insanlar çıkıp Başbakan'ın kaybolmasının dini kurallara aykırı olduğunu söyleyecekler. Esrarlı kayboluş dördüncü gününe girerken Başbakan Ecevit yine aniden yürüyerek Başbakanlığa gelecek. Açıklaması olup olmayacağını soran gazetecilere ‘‘Takdir edersiniz ki devletin özel sırları kamuoyu önünde tartışılmaz, yarın MGK'yı toplayıp meseleyi konuşacağım’’ diyecek. Bu açıklamadan sonra içeriye girerken Ecevit'in yüzünde son derece tuhaf bir gülüş olduğu da fark edilecek. Ecevit MGK'yı filan da toplamayacak.
***
Kemal Derviş'in eşi Catherine, Türkiye'ye daha fazla dayanamayarak Amerika'ya kaçacak. Orada kendisini karşılayıp da ‘‘Ne oldu ya?’’ diye soranlara ‘‘Ya bu Türkler kafayı yemiş, onlarla hiçbir akrabalığım olmadığı halde bana yenge demekte ısrar ediyorlar. Ne onların ne de başkasının yengesi olmak istemiyorum’’ açıklamasını yapacak. Daha sonra birkaç dakika susup düşünen Bayan Catherine daha da kızgın bir şekilde konuşmasını sürdürerek, ‘‘Hem sonra madem öyle Kemal'e de ‘amca' demeleri gerekiyor ama onu bunu söylemiyorlar. Kemal Bey böyle, Kemal Bey şöyle Kemal Bey, Kemal Bey, bıktım artık bu ayrımcılıktan’’ diyerek yürüyüp gidecek.
Ondan bir daha haber alınamayacak. Teyit edilemeyen haberlere göre kendisinin kendisine gerçekten yenge demesi gereken bütün akrabalarını reddettiği ve son derece de mutlu olduğu belirtilecek.
***
Ağustos ayında ben ve genel yayın yönetmeni bir akşam yemeğine çıkacağız. Yemek esnasında onun boğazına yemek kaçacak. İlk önce hayli komik manzaralar yaşanacak falan filan ama sonra iş ciddiye binecek çünkü ben gülerken bir bakmışım ki vakit geçmiş, üç dakikadır filan nefes alamıyor. İşte o anda yıllardır böyle bir olayın olmasını bekleyerek yanımda taşımakta olduğum káğıdı çıkararak ona göstereceğim. Káğıttaki yazı 15 yıl önce yazıldığından biraz sararmış ama yine de okunuyor. Orada ‘‘Ben Heimlich manevrasını yapmayı biliyorum’’ yazıyor olacak. O bunu okuyunca hálá daha nefes alamamakta olduğu halde eliyle yazma işareti yapıp benden kalem isteyecek. Ben kalem taşımadığım için garsondan kalem isteyeceğim. Bu sefer de onun gelmesini bekleyeceğiz. Kalem geldikten sonra, o ‘‘Nedir o manevra’’ diye yazacak. Ben de kalemi geri alıp el yazım kötü olduğundan onun rahat okuyabilmesi için yavaşça ‘‘Heimlich manevrası boğazına yemek kaçmış olan bir insanı bir harekette kurtarmanızı sağlayan manevradır’’ diye yazacağım. O da kalemi benden geri alarak ‘‘Ne yapmam gerekiyor’’ diye yazacak. Ben kalemi geri isteyip ‘‘Hah işte yıllardır bu anı bekliyordum’’ diye yazacağım. Sonra biraz düşündükten sonra bu yazdığımı beğenmeyeceğim, bu cümlenin üzerini silip alta ‘‘Ben de bunu hiç sormayacaksın zannetmiştim’’ diye daha esprili bir cümle yazacağım. Buna gülüp gülmediğini kontrol ettiğimde de gülmediğini göreceğim. Sonra öbür cebimden her yıl yenilediğim yeni maaş düzeyimin yazılı olduğu kontratı çıkaracağım. Kalemi elimden koparır gibi kapıp maaşın düzeyine filan bakmadan kontratı imzalayacak. Ben de kontratı dikkatle cebime koyduktan sonra nasıl yapıldığını çoktan unutmuş olduğum Heimlich manevrasını incelemek üzere eve doğru yola çıkacağım. O geceyle ilgili yıllar sonra tek üzüntüm ısmarladığı şarapları sonuna kadar bitiremememiz olacak
***
Yılın ilk aylarındaki kaybolma olayından sonra hareketlerine bir canlılık gelen, her şeyi hatırlamaya başlayan, hatta Amerikan başkanının adı neydi sorusuna bile hemen anında Bush demeye başlayan, daha sonra da kendini tutamayıp diğer liderleri de alfabetik sırayla -ki bu ülkeler arasına Papua Yeni Gine de dahil maalesef- saymaya başlayan Ecevit bir gün MGK toplantısına doğru yürürken ‘‘Harikaydı her şey be’’ diye aniden haykıracak ve geriye doğru takla atacak. Bu olayı ilk defa haklı olarak tamamen yanlış anlayan Hüsamettin ‘The Hüsam' Özkan onun yine düştüğünü ancak bu kez tuhaf bir şekilde düştüğünü zannedip onu tutmaya kalkacak. Ve Ecevit'in altında ezilecek. Türkiye'nin önemli bir meselesi de doğal seleksiyon yoluyla halledilmiş olacak. ‘The Hüsam'ın son sözü ‘‘Genelde havalanmadan düştüğünde onu tutunca bana hep hafifmiş gibi gelirdi, yanılmışım’’ olacak.
***
Yeni yılın ilk günü salı sabahı genel yayın yönetmeni arayacak. ‘‘Geçen hafta bir yazı yazdın, kafamdaki sesler beni rahatsız ediyor, korkuyorum onlardan dedin, bir sorunun mu var ki’’ diyecek: Ben de aslında bu soruyu beklemekte olduğumdan ‘‘Sayın genel yayın yönetmenim beni asıl korkutan kendi kafamın içindeki seslerin bana ne dediği değil asıl sizin kafanızın içindeki seslerin size neler konuştuğudur. İşte asıl onlardan çok korkuyorum yemin ediyorum’’ diyeceğim. Bu konuşma bitikten sonra da ağustos ayında çıkacağımız yemek gününü beklemeye başlayacağım. Beklerken de mutlu olacağım.