Serdar Turgut: Salı sabahı saat 03.05

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Depremden iki dakika sonrası.

En azından böyle bir durumda Rana'nın beni azarlamayacağını tahmin ediyordum.

Yanıldım.

Evden çıkarken yavaş hareket etmiş olduğumu iddia etti ve bana oldukça sinirlendi.

Hareketim yavaş olabilir, aksini iddia etmiyorum, ama o durumda bu benim elimde değil ki.

Zaten bir saat önce yatmışım.

Gece Jack Daniels'le tango yapmıştım. Tadı çok hoşuma gitmişti. Şişeyi yarılamışım.

Tam derin uykuya dalarken ve hem de sarhoşken saat 03.00'te uyandığımda olanın İstanbul'da değil sadece benim beynimde yaşanmakta olduğuna kesinlikle emindim.

Hatta Rana kaçmaya başlayınca, onun da sonunda ben sarhoşken beynimde çıkan seslerden rahatsız olduğunu ve artık bu absürd olaya tahammülü kalmadığı için evi terk ettiğini düşündüm.

Gerçeği anladığımda böylesine büyük hızla ayıldığımı hatırlamıyorum. (Bir keresinde de New York'ta buna yakın bir hızla ayılmıştım, ama bu tamamen farklı bir yazı konusu olacak derinlik ve zenginlikte başka bir olaydı.)

Tabii gözlüğümü kaybettim

Tüm iyi ve kötü günlerde benimle birlikte olacağını belediyenin yetkili memurları önünde yemin etmiş olan kişi, bana yardımcı olmamakta kesin kararlıydı anlaşılan.

Başka zamanlarda yalvarsam beni tek başıma bırakmaz, hayatta bir gün kesinlikle yanımda olmasını istedim, bu kez de o beni ortada bıraktı!

Rana beni beklemeden evdeki tek feneri aldı ve merdivenden inmeye başladı.

Kutsal evlilik yemini tarihte böylesine katiyen ayaklar altına alınmamıştır, yemin ediyorum.

***

Panik içinde merdivenden inmeye başladım.

Şunu bilin ki ben tam aynı yerden bileğimi bir buçuk yılda toplam üç kez burktum ve duyduğum acıyı size tarif edebilmem mümkün değil.

Saat sabaha karşı 03.05'te kısa zaman dilimi içinde aynı ayak bileğini burkma dünya rekorunu yeniden kırdım. Toplam sayı bir anda dörde çıktı.

Aşağıya inmekte olan ışık taşıyan kişi haykırmamı kendisine yönelik bir kızgınlık belirtisi sandı ve uzaklaşmasını inadına hızlandırarak sürdürdü.

***

Allah'tan bahçede beni beklemiş.

Onu orada beni beklerken görmek büyük sürpriz oldu, çünkü böylesine hatırlanmaya, önemsenmeye alışmamışım ki... Böyle sürpriz ilgiler görünce afallıyorum.

Birden büyük panikle üzerimde şortumun olmayabileceğini hatırladım.

Sarhoşken nasıl yattığım konusunda katiyen sorumluluk kabul edemem. Tamamen çıplak da olabilirdim ve bu görüntü mahalle ahalisi açısından biraz önce yaşanmış olan felaketten çok daha büyük bir felaket de oluşturabilirdi.

Şimdi diyeceksiniz ki bu durumda ne giymiş olduğunun ne önemi var. Ne giyersen giy, kimin umurunda ki!

Evet bu genel anlamda doğru olabilir, ama unutmayın ki ben bütün çabalarıma ve kendimi bu toplumsal sınıf benzeri şeyden kurtarma uğraşıma rağmen, maalesef hálá bir küçük burjuvayım.

Küçük burjuvaların karakteristik özelliği, insanlık álemi açısından genelde önemsiz olan konuları uzun arayışlardan sonra bir bir bulup çıkarmak ve herkesin aksine bunlara acayip önemler yüklemektir.

Ben de tüm dünya yerinden oynarken şortuma takmıştım işte.

Paniğim gereksizmiş!

***

Güneş doğdu.

Bu arada portatif radyodan devletin örgütlendiğini ve çalışmaya başladığını duydum.

Ve ‘‘İyi ki başımıza bir felaket geldi de hemen örgütlenip çalışmaya başladılar. Kötülük yapmaya alışık olanlar kötülüğü de kolay yenerler. Allah saklasın başımıza iyi bir şey gelseydi devletin eli kolu bağlanır, ne yapacağını bilemezdi’’ diye konuştum.

Bu esprim sabah 05.37 civarında bunu duyma şanssızlığına uğrayan 10 kadar kişi tarafından katiyen onaylanmadı.

Herkes beni kınadı.

Ben de sabah ayağımı burkmuş olduğumu, gözlüğüm olmadığı için resmen de kör sayılmam gerektiğini, üstelik karımın sürekli olarak kötü davrandığını anlatarak kendimi acındırmaya çalıştım.

Acımadılar da.

***

Üzüntülü, korkulu yürekleri biraz olsun gülümsetebilmek, insanları üzüntüden, korkudan, acıdan birazcık da olsa kendimce uzaklaştırabilmek amacıyla bu yazıyı yazdım.

Yazıda bütün anlattıklarım bir yanda olurken, bir yanda da gece boyunca radyodan duyduklarımız her saniye, gittikçe artan bir şekilde yüreğimizi parçaladı. Ölenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum; bu felaketi atlatanlara da verilmiş sadakamız varmış diyorum.

Bu arada felaket sonrasında komşulukların, dayanışmanın, yardımlaşmanın yaşanması benim üzüntümü oldukça hafifleten şey oldu.

Yediğimiz bütün kültürel darbelere rağmen içimizde hálá daha güzellikler taşıyoruz galiba.



Yazarın Tüm Yazıları