Paylaş
Yoksa biz de ‘idiot’ muyuz?
Bugün tatsız bir konuya gireceğim. Tatsız, çünkü biliyorum ki bir sürü insan bunları yazdım diye bana kızacak. Çok laf edecekler belki ve ben artık laf dinlemekten ve polemik yapmaktan kesinlikle sıkılmış, bunalmış durumdayım.
ÇOK enteresan bir kitap tavsiye edeceğim şimdi size.
Yazarları Plipino Apuley Mendoza, Carlos Alberto Montaner ve Alvaro Vargaz Llosa.
Latin Amerika'nın siyasi yaşamındaki sol düşünce etkinliğinin nedenlerinin araştırıldığı kitabın adı ise ‘‘The Guide to The Perfect Latin American Idiot’’.
Yani ‘‘Mükemmel Latin Amerikan Aptalını Anlamak İçin Rehber’’.
Latin Amerikan entelektüellerinin çoğunun neden sol düşüncede olduğunu ve imkánsız projelerle de olsa hemen her durumda sol toplumsal politikaları desteklediğini irdeliyor yazarlar.
Kitabın adındaki ‘‘Aptal’’ kelimesinden de gayet net olarak anlaşılacağı üzere çok da iyi fikirler beslemiyorlar bu tür entelektüellere karşı.
* * *
Onların ne tür entelektüellere karşı olduklarını anlamak için yapılan tanımlara bakmak gerekiyor.
Bu yazarlara göre Latin Amerika ülkelerinde ‘‘sol’’ düşüncede olmak artık bir moda olmuş durumda.
Yani alınan tavır herhangi bir toplumsal gereklilikten, bir talepten kaynaklanmıyor.
Sol entelektüeller toplumda kendilerine bir destek bulamadıklarından soyutlanmış hissediyorlar kendilerini.
Bu soyutlanma hissi de onların kendilerine kurmuş oldukları zihinsel dünyaya pek de güzel oturuyor.
Bu entelektüellerin hemen hepsi tanım gereği çok okumuş, bilgili insanlar.
Bütün bu birikimlerine karşılık para kazanamıyorlar gayet tabii. Birkaç istisna var aralarında para kazanan ama çoğunluk ayın sonunu zor getiriyorlar.
Zaten onların ‘‘solcu’’ kimliğini bu kadar kolay benimsemelerinin temelinde de bu maddi durum rol oynuyor.
Her entelektüel toplumun kendi kıymetini bilmediğini düşünüyor. Kendisine haksızlık yapıldığını düşünüyor.
Sistem haksızlıklarla dolu olmasaydı bu kadar okuyan, bilgi edinen, düşünmeyi, yazmayı bilen insanların para kazanmakta bu kadar zorluk çekmeleri de olamazdı diye düşünülüyor.
Sonuçta da Latin Amerika ülkelerinde hemen her entelektüel, sol düşünceye böyle bir doğal, zahmetsiz geçiş yapıveriyor işte.
* * *
Ülke içi ve dünyadaki dinamikler sol düşünceye açık değil ne yazık ki. Ama bu gerçek de sol entelektüelleri durdurmuyor. İdeallerini sorgulamıyorlar.
Çünkü soyutlanma ne kadar fazla olursa o kadar da haklı olduklarına inanıyorlar.
Sınıfsal dengeler ve siyaset kendi fikirlerini göz önüne almadığından onlar da kendilerini yazıyla kanıtlamak durumunda kalıyorlar.
Ve ortaya ‘‘How To Read Donald Duck: Mass Communication and Colonialism’’ başlıklı ve buna benzer sayısız kitap çıkabiliyor.
Donald Duck'un aslında Amerikan kolonyalizminin yayılmasında araç bir emperyalist figür olduğu bu kitapta ispat ediliyor. Hem de güzel bir şekilde kanıtlar konuluyor ortaya.
Başka kitaplarda da sıradan insanların artık çok alıştıkları, bırakmayacakları bir dizi alışkanlığın aslında emparyalizmin oyunu olduğu anlatıyor başka yazarlar tarafından.
Bu kitapları en çok diğer sol entelektüeller okuyor. Onlar hakkında kendi çıkarttıkları dergilerde yazılar yazıyorlar, sonra tartışmalar başlıyor. Yeni konular bulununcaya kadar bir konu bütün yönleriyle tüketiliyor.
Sonra başka konu tüketilmek üzere ele alınıyor.
Ama bu arada entelektüeller dışındaki toplum da tamamen başka şeylerle ilgileniyor. Entelektüellerin ilgilenmediği, alay ettiği, küçümsediği her şey toplumun esas ana gündemi olabiliyor.
Ve tabii bu entelektüellerin yabancılaşımasını hızlandırdığı için de kısırdöngü tekrar başlıyor.
* * *
Bu kitabı okuyunca insan ister istemez Türkiye'yi, Türkiye'deki durumu düşünüyor.
Acaba anlatılanlar bizim için de geçerli mi?
Eğer öyleyse birçok yaşam acaba boşuna mı yaşandı? Acaba bir tek Özal mı anlamıştı bu gerçeği de onun için mi herkese para kazanma imkánını açtı?
Para kazananın solcu olamayacağını mı görmüştü yoksa o?
Acı laflar bunlar ama kendimize sormamız gereken sorular sonuçta. Çünkü Latin Amerika entelektüelleri için anlatılanların hemen hepsi bugün Türk entelektüelleri için de geçerli.
Bu gerçek görülmezse eğer, olumlu yönde değişmek için hiçbir umut kalmamış demektir. Bu da başka bir acı gerçek.
Paylaş