Paylaş
Fransa bize benzer mi?
Bizde yazarlar sık sık Fransa ile Türkiye arasındaki benzerliklere, özellikle de ‘‘devlet’’ kavramına yaklaşım açısından var olan benzerliklere dikkat çekerler. Acaba gerçekten iki toplum arasında bir benzerlik var mı? Ben şüphedeyim.
BATI medeniyeti içinde laisizm ile dini hissiyat arasındaki çelişkiyi bağrında en fazla barındıran ülke Fransa'dır.
Fransa'da bu ikilem yüzyıllara dayanan bir tarihe sahiptir.
Birçok ülkede de bu ikilem tarihin akışı içinde ortaya çıkmış, ama daha sonra bu, bir süreç içinde aktif siyasi problem olmaktan çıkarılmıştır.
Fransa ise adeta bunu bir problem olarak yaşamaktan keyif almaktadır.
Neredeyse ‘‘gerçek bir Fransız olmanın’’ olmazsa olmaz koşulu haline gelmiştir bu ikilem üzerine kafa yormak, taraf olmak ve konu üzerinde tartışmak.
Anlayacağınız, Fransa bu konuda aynen Türkiye'ye benzemektedir.
Dahası, emredici devletçi gelenek de iki ülkede büyük benzerlikler taşımaktadır.
Bütün bunlara rağmen Fransa'da laisizm ile dini esaslara dayalı yaşam arasındaki çelişki, çok ender birkaç olay dışında toplumda büyük bir olay halini almamakta, süregiden bu tartışma sertleşip, toplumu bölme aşamasına gelmemektedir.
Bunu incelemek, farkın nedenlerini görmek Fransa'yı olduğu kadar kendimizi, içinde bulunduğumuz hali de anlamak açısından yardımcı olacaktır diye düşünüyorum.
* * *
Şu aralar Alan Bloom'un ‘‘The Closing of the American Mind’’ adlı kitabını tekrar okuyorum.
Hayatta tek bir tane sosyal bilimlerle ilgili kitap okuyacaksanız, size tavsiyem Bloom'un bu kitabıdır
Amerika'yı olduğu kadar Fransa'yı da çok iyi tanıyor Bloom. Saul Bellow, Bloom öldükten sonra onun hayatını anlattığı ‘‘Ravelstein’’ adlı kitabında Bloom'un Paris sokaklarında dolaşırken Fransız'dan çok daha gerçek Fransız olduğunu anlatır.
Diyor ki Bloom, ‘‘Her Fransız ya doğduğu an ya da kısa bir süre sonra hayat hakkında bir tercih yapmak zorundadır’’.
Fransız ya Kartezyen olacaktır ya da Pascal'cı
Descartes, aklı ve bilimi temsil eder.
Pascal ise vahiy ve Tanrı'ya hürmetin simgesidir.
Bu ikilemi yaşamak ve taraf olmak, biraz önce de dediğim gibi gerçek bir Fransız olmanın önşartıdır.
Descartes ve Pascal, Fransız vatandaşlarının bir anlamda ilk öğretmenleridir, onları yurttaş yapan düşünürlerdir.
İngiltere'de Shakespeare, Almanya'da Goethe, İtalya'da da Dante ve Machiavelli aynen bu öğretmen sorumluluğunu taşırlar. Shakespeare bilinmeden, anlaşılmadan iyi bir İngiliz olunması mümkün değildir.
Ancak sadece Fransa'da ikilem bu kadar çarpıcı olarak ortaya çıkmış, iki farklı yaşam biçimi sunan bu iki düşünür arasındaki uzlaşmazlığı bugüne kadar uzlaştırmayı başarabilen bir düşünür çıkmamıştır.
Örneğin, Shakespeare İngilizler için rasyonalite/dini hissiyat ikilemini birleştirici bir rol oynayabilmiştir.
Fransa'da bu birleştirici görevi bir ara Rousseau üstlenmeye çalıştı, ama başaramadı.
* * *
Fransız düşün tarihine bir bakalım.
Voltaire-Montesquieu-Constant-Balzac-Zola bir yanda. Bunlar Kartezyen ekolünden.
Öte yanda ise Malebranche, Chateaubriand, De Maistre, Baudelaire, Proust, Celine var. Onlar da Pascal'ın takipçileri aslında.
Anlayacağınız, son derece entelektüel, literatüre dayalı bir ikilem var Fransız düşünce yaşamında.
Bu iki ekol de diğerini reddetmiyor, onunla diyaloğa girmek zorunda hissediyor kendini ve sonunda anlaşma olmasa da ortaya çıkan dinamik düşünce süreci yeni açılımlar yaratıyor.
* * *
Bizde de aynı ikilem yaşanıyor bilindiği gibi.
Ancak bu ikilemin bir edebi tarihi yok, gücünü yazından, edebi eserlerinden alan düşün adamları yok.
Bunlar olmayınca da ikilem suni bir şekilde ortada kalıyor, insanlar taraf oluyor, ama neyi neden savunduklarını da pek bilmiyorlar. Çünkü savunduklarını onlar için anlaşılır kılacak, konuları açacak, konuları zenginleştirip derinleştirecek düşünce tarihine sahip değiller.
Durum böyle olunca Fransız düşün yaşamını olağanüstü zenginleştiren, hayatı çok daha anlamlı diyaloglara açan bir ikilem, Türkiye'de insanlara hayatı zehir eder bir hale geldi.
Onun içindir ki Türkiye'de iki taraf oluştu. Aralarında birkaç istisna dışında bir diyalog, bir anlama çabası katiyen yok ve onun içindir ki Fransa'yı birleştirici rol oynayan bir süreç bizde bölücü etki yapıyor.
Şu cahillik yok mu şu cahillik. Bizi o mahvediyor işte, bunu anlamak lazım artık.
Paylaş