Renkler

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Paris'te rekor

Bir konuya taktım mı hiç merak etmeyin, onu peşini katiyen bırakmam. Başladığım işin sonunu mutlaka getiririm. Araya zaman girse de kinim hiç bitmez, sonunda mutlaka öcümü öyle ya da böyle alıp rahatlarım.

OKUYUCULAR e-mail atıp, Fransa anılarıma devam edip etmeyeceğimi soruyorlardı.

Hiç şüpheniz olmasın bugün gördüğünüz gibi tabii ki devam edeceğim o yazılara.

Çünkü benim kinim kolay kolay bitmez.

Kafaya bir şeyi taktığımda bunun sonunu mutlaka getirmem gerekir.

Bu noktada biraz babama çekmişim.

O da kendisine vakti zamanında kazık atmış olan bir adamdan öç almak için tamı tamına 30 yıl gayet sakin bir şekilde beklemişti.

Geçen uzun sürede babam dışında herkes meselenin ne olup bittiğini çoktan unutmuştu.

Onun olayı kafasında tuttuğu yolunda da aslında hiçbir işaret yoktu çünkü 30 yıl boyunca bu konuda tek bir laf etmemişti.

Babamın sabit bakışları vardır. Normalde her gün ortalama üç saat boş duvara bakarak oturur.

Öcünü 30 yıl sonra aldığında onun çok mutlu olduğunu, içinin çoşkuyla dolduğunu anladık, çünkü tam tamına o gün bu sefer 7 saat boyunca boş duvara kımıldamadan bakarak, pipo içti.

Odasında duyulan tek ses ağzındaki pipodan gelen ‘pık, pık, pık’ sesiydi.

Babam Mississippi'de filan doğsaydı mutlaka seri cinayet işleyen katil olurdu.

Türkiye'de doğduğu için dünya bu adamın aslında ne kadar acımasız olabileceğini görme fırsatını kaçırdı.

Bizim memlekette seri cinayet işleyen katil geleneği olmadığı için burada gerekeni yapsa hemen yakalanacak.

Her cinnet getiren insan gibi babam da akıllı olduğu için yapması gerekeni burada yapamadı. Şimdi baskı altına alınmış tehlikeli hisleriyle birlikte ve katiyen konuşmadan oturuyor.

* * *

Aniden çok uyumaya başlamasının nedeni de bu olmalı. Cinayet işleyip eğlenemeyince sıkıntıdan ‘Bari uyuyayım’ diyor herhalde.

Babam 30 ile 65 yaş arasında günde sadece en fazla dört saat uyudu.

Bunun 30 ile 50 yaş arasındaki bölümünde GÜNDE İKİ BÜYÜK ŞİŞE RAKI içiyordu.

Uyku saati gelince son rakısıyla iki de ağır uyku hapı alır bayılır, üç saat sonra kalkıp sabaha kadar otururdu.

Rahmetli Doktor Fikret Pamir, babamın bu yaptığını duyunca bunun bilimsel anlamda mümkün olmadığını, yıllar önce komaya girmiş olması gerektiğini söyledi.

Ancak babamın uykuya dalma biçimini gözleriyle görünce tıp bilmine karşı olan bütün inancını da yitiriverdi.

Fikret Pamir, babamı tıp fakültelerinde ders konusu olarak teşhir etmeyi de önerdi ancak sonra önerisini geri çekti hemen, çünkü temelde son derece tehlikeli olan bir kişinin öyle fazla insanlarla temas etmemesi gerektiğini bir doktor olarak gayet iyi biliyordu.

Babam tıp bilmini 70 yaşından sonra da yerle bir etti ve yaşlanan insanların daha az uyumaları gerektiği teorisini hiçe sayarak bu kez de her gece muntazaman 7 saat 25 dakika uyumaya başladı.

Fikret amcanın en büyük hatası babama bir kitabını hediye etmesi oldu.

Bu kitapta dünyada var olan ve olabilecek olan bütün zehirler ele alınmıştı.

Babam bu kitabı baştan sona okudu ve birçok reçeteyi de bizzat hazırladı.

İşte o noktadan itibaren annem ve ben kafayı yemeye başladık.

Bizi zehirleme girişiminde bulunacağı kesin olduğu için evin içinde başka sorunumuz yokmuş gibi bir de bu meseleyle uğraşmaya başladık.

Ben tahmin ediyorum ki o zehirlerden bir bölümünü kendisi içti ancak yine de üç saat uyku uyumakla yetindi.

Böyle bir insanın 20 küsur yıl boyunca hemen her gece saat 3.00 ile 8.00 arasında, gecenin karanlığında tek başına neler düşünmüş olabileceğini gerçekten merak ediyorum.

Hatıralarını yazsa bundan kesin birkaç iyi korku filmi çıkar, bundan da eminim.

* * *

Nerden nereye geldik.

Ben artık yazılarımı Faulkner gibi yazıyorum. Serbest bilinç akışı tekniği diyorlar buna.

Yazmaya başlıyorsunuz, mesele nereye kadar giderse oraya kadar gidip, hatta bazen geri bile dönüyorsunuz.

Bilinç akışım bu gün babama takmış olduğu için Fransızlar ile ilgili yazıya başlayamadım bile.

Havam yerinde olursa yarın bunu yaparım.

Haydi baş baş...

Yazarın Tüm Yazıları