Renkler

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Bolu’da 15 dakika

BEN kendimi bir ‘evlilik antropoloğu’ olarak görüyorum.

Bu yeni bir bilim dalı aslında.

Varoluşuna mutlak olarak karşı olduğum bir kurumun, bir an önce yıkılmasında yardımcı olacak delilleri toplama bilimi de diyebilirsiniz buna.

Aslında işim normal antropologların işinden çok daha rahat.

Çünkü onlar en azından zaman zaman saha çalışması yapmak için seyahat etmek zorundalar.

‘Evlilik antropolojisi’ bilim dalında ise sizin konuya gitmeniz gerekmiyor, konu sizin üstünüze üstünüze geliyor ve hatta seyahat ederken de yanınızda olduğundan bilimsel araştırmayı hiç durmadan sürdürme olanağını tanıyor size.

Avantajının yanı sıra bu bilim dalının bir de dezavantajı var.

Diğer hiçbir bilim dalında bilim adamının üzerinde çalıştığı konu nedeniyle delirmesi ihtimali yok, oysa bu bilim dalında ise normal kalmaya imkán yok.

* * *

Geçen pazar otobüsle Ankara'ya doğru yola çıktık.

Seyahatin ilk ve son iki buçuk saatlik bölümünde kayda değer bir olay olmadı. Çünkü bu iki bölümde ikimiz de elimizdeki kitaplara konsantre olmuş vaziyetteydik. Ne olduysa aradaki 15 dakika içinde oldu. Bu da bir bilim adamı olarak beni hiç şaşırtmadı; çünkü o kısa zaman diliminde Rana ve ben komünikasyon halindeydik ve evli çiftler komünikasyon kurunca problem çıkmaması da bilimsel açıdan mümkün değil tabii ki.

* * *

Otobüs Bolu'daki tesislerde mola verdi.

Bu gibi, benim açımdan katastrofik olan durumlarda mümkün olduğunca aceleyle arabadan çıkmak isterim.

Çünkü kalabalık yemek alma sırasına girmeden yemeğimi alıp, en ücra köşe bir yerde oturup, tepside ne varsa hepsini bir an önce yutup, mümkünse herkes masalara oturmaya başlamadan önce otobüse geri dönmek benim için bir idealdir.

Sadece yazıyla yaşamanın sonucunda başka insanlarla bire bir komünikasyon kurma yeteneğimi tamamen kaybettim, ondan böyle davranmak istiyorum. Şunu anladım ki kadınlar acele etmeyi beceremiyor.

Bunu mahsustan yapıyor da olabilirler. Örneğin ben hiçbir kadının, takside inilecek yere gelip, taksi durup kapı açılmadan parasını hazırladığını görmedim.

Hepsi taksi durduktan sonra çantada paralarını arar ve tabii çantada para da hiçbir zaman zamanında bulunmaz.

Rana da otobüsün kapıları açıldıktan sonra hazırlanmaya başladı.Böylece biz otobüsteki bütün yolcular indikten ve hatta bence öğle yemeklerini bile bitirdikten sonra inmeye hazır hale geldik.

O çantasını hazırlarken bir ara öylesine bunaldım ki neredeyse otobüsün acil çıkış camını kırıp kendimi dışarıya atacaktım.

* * *

Neyse sonunda çıktık, tam lokanta bölümüne girerken bu kez de çantasını benim sırtıma takarak tuvalete gitti.

Dünyada hiçbir kadınlar tuvaletinde içeriye giren bir kadının, sıra beklemeden tuvaleti kullanabilmesi nedense mümkün değil.

Erkekler tuvaleti tamamen boş olduğu günlerde bile kadınlar tuvaleti her an, her saniye nedense tıklım tıklım dolu olur.

6 buçuk dakika bekledim. Ben tuvalete girmiş olsaydım bu arada duş alıp tıraş bile olabilirdim.

İkinci otobüs de bu arada geldiğinden yemek sırasında bence bin kişi filan olmuştu.

* * *

Yemek sırasına girdiğimiz andan itibaren sırasıyla şunlar oldu.

1- Rana, bana yüklediği sırt çantasından para almaya çalışırken beni iteledi ve tepsimdeki çorbayı döktüm.

2- Bunu temizlerken bu kez de çantanın fermuarını kapamak isteyince yine itti, önümdeki adama çarptım.

3- Kendisine nedense salata almadı.

4- Ben özgür irademle kendime bir cacık, bir de ayran almıştım; o buna müdahale edip ‘fazla olur’ diye ayranı geri koydu.

4- Parayı tabii ki son ana kadar hazırlamadığı için kasiyerin önünde herkesi beklettik, bu arada beni iki kez daha itti.

5- Masaya oturunca ‘Ay keşke ayranı alsaydın’ deyip benim cacığımdan da yedi.

6- Kendisine salata almadığı için benim salatamı yedi.

7- Yemekten sonra marketten leblebi aldı. Otobüste leblebi yenilmesine felsefi gerekçelerle karşı olmama rağmen, olay çıkmasın diye bu alışverişinde ona yardımcı oldum.

8- O yanımda leblebi yemeye başladı, sinirlerim bozulmasın diye ben de yemeye başladım. Bu sefer de leblebinin tadı hoşuma gitti, neredeyse bütün torbayı ben yedim. Bu arada her bir leblebiyi ses çıkarmadan yiyeyim diye çaba harcarken yanağımı ısırdım.

Yakında bu deney üzerine çok daha kapsamlı bir yazı yazacağım.

Yazarın Tüm Yazıları