Serdar Turgut: Prag'a áşık oldum

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Yıllardır turla geziye çıkmayı reddettim.

Asosyalim ya, insanlarla konuşma özürlüyüm ya, yabancı ortamda panikliyorum ya, yabancı insanlarla konuşma fobim var ya, bu yüzden tur fikri bana hep ürkütücü gelmiştir.

Bu arada çeşitli turlarla ilgili şikáyetleri, aksaklık hikáyelerini de yıllardır duyar dururum. Bu da sayıları gün geçtikçe artan paranoyalarıma doğal olarak iyi gelmiyordu doğal olarak.

Sonunda şeytanın bacağını kırdım.

İki arkadaşımız ısrar etmeseydi bu adımı da atmaya cesaret edemezdim ama onların verdiği güvenceyle Prag'daydık üç günlüğüne.

İnanılmaz keyif aldım.

Büyülendim.

Áşık oldum Prag'a.

Bundan önce Budapeşte'ye ve Viyana'ya gitmiştim.

Budapeşte'yi bir daha görmesem hiç üzülmem.

Viyana tabii ki insana bambaşka hisler veren, tuhaf bir şehir. Orayı yeniden görmek, biraz daha uzun kalmak isterim ama Viyana'da da insanı zaman zaman basan bir hava var.

Prag'a gelince. İmkán olsa hiç düşünmeden Prag'a yerleşirim ve çok da mutlu bir şekilde yaşarım.

O denli sevdim bu şehri.

Bana tur korkumu yendiren ve inanılmaz bir dört gece üç gün yaşamamızı sağlayan DE-TUR yetkililerine de teşekkür ediyorum.

Tıkır tıkır işleyen bir tur düzenlemişlerdi ve belki inanılmaz gibi gelecek ama uçakta dönerken yüzlerce müşteri arasında yüzü gülümsemeyen az kişi vardı.

Benim gibi bir huysuz orta yaşlıyı mutlu döndürebildilerse o zaman De-Tur'a ‘Nobel Tur Ödülü’ türünden bir şeyler vermek kesinlikle gerekiyor, bilmem anlatabiliyor muyum?

***

Konusuna hákim, Çek dilini konuşan ve müşteriye de saygılı uzman rehberler sayesinde şehrin havasını, alt kültürlerini, yemek adetlerini, tarihini oldukça iyi kavradığımı sanıyorum.

Şehre duyduğum hisler yoğun. Bu nedenle Prag'ı bir yazı dizisi halinde hazırlayacağım.

Bu köşe ise maalesef ciddi yazıya müsait değil.

Çünkü bildiğiniz gibi bu köşenin amacı Türk insanını aklı başında düşünmekten alıkoymaktır. Derin medya bana bu görevi verdi.

Bu görevi yerine getirirken de hiç zorlanmıyorum çünkü Türkiye'de kafayı yemiş insan sayısı zaten neredeyse yüzde 100'e ulaşmış durumda.

Dolayısıyla bu köşede çıkacak Prag yazılarını okurken bu uyarımı hatırlayıp, yazıları bu gözle okuyun, tamam mı. Sonra uyarmadı demeyin de!

***

Çek insanı ile gayet iyi anlaşacağım, tur grubunun kalacağı otele yerleştikten sonra hep birlikte çıktığımız şehir yürüyüşünde ortaya çıktı.

Ben hayatım boyunca Amerikan insanının neşeli, güleryüzlü oluşuna ve her fırsatta tanımadığı insanlara selam vermesine gıcık olmuşumdur.

Ben asosyal olduğum ve yabancı insanlarla mümkün olduğunca az görüşmek üzere yaşamımı kurduğum için Amerika'da yabancılaşıyorum.

Prag'da ise kendimi gerçekten çok rahat hissettim.

Merhaba diyorsunuz, ‘‘Hoppala bu adam da bana niye konuşuyor ki’’ diyen bir surat ifadesiyle bakıyorlar suratınıza.

Sokakta gülümseyerek selam veriyorsunuz, beyninizi delip geçen bir bakış atıp, geçip gidiyorlar.

Öyle lüzumsuz konuşma, lüzumsuz nezaket filan yok bu ülkede.

Boş konuşmuyor kimse, hatta hiç konuşmamayı tercih ediyorlar.

Çok mutlu oldum, çok. Belki de Prag'a hayat boyu yerleşme fikrimim bilinçaltı nedeni budur, artık bilemem.

***

Prag'a áşık olmamın ikinci nedeni de Çek halkının amansız bir meyve ve sebze düşmanı olmasında yatıyor.

Teorik olarak bu kadar fazla kolesterol tüketip bu kadar uzun yaşamak mümkün olmamalı.

Bilim adamlarına inanacak olursak Çek nüfusunun ortalama ömrünün 14 filan olması gerekiyor.

Bir de inanmayacaksız ama öyle fazla şişman da değiller.

Ben de bu bilimsel gözlemlerime inanıp, onlar gibi yaşamaya başladım.

YARIN: İlk yemekte neden ölmedik? Rana beni Çek kızının bacağına bakarken yakalayınca neler oldu? 15 dakika sürmesi gereken yürüyüş neden 1 buçuk saate uzadı? Prag'a eşsiz giden bir erkek mutlu olabilir mi? (Rana bu cümleden sonra hemen yüksek sesle hayır diye bağırmamı emretti.) Çek elçiliği yetkilileri bize sadece üç günlük vize verdikleri için neden şimdi kafalarını duvarlara vuruyorlar?

Yazarın Tüm Yazıları