DÜN TBMM'deki oylama sonucunu izledikten sonra bir itirafta bulunmak istiyorum.
Teknokratlar hükümeti tartışmasına girdiğim günden bu yana (yaklaşık bir buçuk yıldır) ben Türkiye'de yakın dönemde bir seçimin yapılabileceğine inanmıyordum.
Çünkü Türkiye'de siyaset bir zihniyetin (şu anda bunu AKP temsil ediyor) nasıl yapılıp da iktidara getirilmemesi üzerine kurulmuş durumda.
Tüm güç ilişkileri bu amaca kanalize edildiğinden ‘‘normal’’ olarak adlandırılabilecek süreçler de bir türlü yaşanamıyordu Türkiye'de.
Ve var olan iktidarların tüm olumsuzluklarına, kurdukları tüm tuhaf ilişkilere, tüm ahlak dışı görüntülere de sırf o nedenden dolayı boyun eğmek zorunda tutuluyordu millet.
Ben memlekette gücü elde tutanların bu nedenden dolayı yakın dönemde seçime gitmelerinin mümkün olmadığını, AKP veya ona benzer partilerin bu memlekette seçim kazanma şansının kalmadığı güne kadar iktidarı bir şekilde ellerinde tutma oyununu oynayacaklarını düşünüyordum düne kadar.
* * *
Yanıldım mı bu tahminimde bilmiyorum.
Çünkü açıkça görünüyor ki TBMM'deki oylama elektronik yöntemle yani fiilen ‘‘gizli’’ oyla yapılsaydı sonuç seçimin yapılmaması yönünde olacaktı.
Yani ahlaksız oyuna devam edilecekti.
El kaldırma yoluyla yapılan oylama, bazı insanlarda var olan utanma duygusunu ön plana çıkardı ve onlar istemeden de olsa seçime ‘‘evet’’ demek durumunda kaldılar.
Memleketin kaderini etkileyebilecek önemdeki bir konuda oy verme yöntemindeki değişikliğe bağlı olarak sonucun değişmesi potansiyelinin böylesine büyük olması o oyları verenlerin karakter yapısı hakkında gerçekten de olumsuz bir gösterge ortaya koymaktadır.
Türkiye'nin geleceğinin eline bırakıldığı bu insanlar eğer açık verdikleri oyda farklı gizli verdikleri oyda farklı davranma ilkesizliğini gösterme potansiyelini taşıyorlarsa o zaman onlara memleketin geleceği hakkında karar verme yetkisinin de bırakılmaması gerekmektedir.
Dün oy verme işleminin bitmesinden sonra bazı insanların hálá daha bu oylama yanlıştır, gizli oylama yapılması gerekirdi, bu seçimin yapılacak olması da hatalıdır diye konuşmaları utanç vericidir.
Ne mutlu ki bu tür insanların siyasi yaşamdan tasfiye süreçleri dün itibarıyla başlamıştır, Türkiye bu tür bir dediği diğerini tutmayan, açık oyda farklı gizli oyda farklı davranabilecek kadar kaypak kişiliklere sahip insanlardan inşallah yakında kurtulacaktır.
* * *
Dünkü yapılan oylamada iki politikacı profili net olarak ortaya çıktı.
Bunlardan ilki Bülent Ecevit.
Ecevit son derece ilkeli bir devlet adamı olduğunu dün oylamada TBMM'nin tatile girmesi yolunda oy vermesiyle gösterdi.
Diğer profil ise Mesut Yılmaz.
Türkiye'de insanlar Türkiye'ye bir seçimin faydası olup olmayacağını nedense hálá daha tartışıyorlar.
Aslında bu konuda karar vermek için fazla bir kritere de ihtiyacınız yok.
Eğer seçim bazı isimlerin siyasi yaşamdan tamamen silinmesine yol açacaksa -ki açacak- o zaman başka yarar filan aramaya gerek yok, seçim ülke için mutlaka hayırlı olacaktır.
Siyasi yaşamdan silinmesinde yarar olan isimlerin başında da Mesut Yılmaz gelmektedir.
Türkiye'de 1990'lı yıllardaki çürümenin baş sorumlusu olan iki isimden bir tanesi ANAP lideridir.
Diğeri de Tansu Çiller'dir.
Tansu Çiller ne yazık ki hálá daha bazı durumlarda barajı aşma şansına sahip.
Eğer o da diğeri gibi siyasi yaşamdan temizlenirse o zaman 3 Kasım seçimi Türk demokrasi tarihine altın harflerle yazılacak önemde olacaktır.
Bazı suratların ne hale geleceğini görebilmek için ben 4 Kasım sabahını hasretle bekliyorum, bilmem bana katılıyor musunuz?