Paylaş
‘ÖTEKİ Türkiye’ konusunda çıkan tartışmayı dikkatle izleyen okuyucular, benim işin başından itibaren yeni bir planlamacılık ruhundan bahsettiğimi hatırlayacaklardır.
Kafaları 1960'lı yıllarda kalmış televoleci iktisatçılar, hemen bu konunun üzerine balıklama atladılar ve benim merkezi bir planlama çağrısı yaptığımı iddia ettiler.
Tabii ki bu doğru değildi; ancak bu kişiler başarısız deneyleri yeniden hatırlatarak korku yaratıp puan toplamaya çalıştıklarından, dediklerinin doğru olup olmadığı da onları pek ilgilendirmiyor.
Otoriter merkezi planlama, insanların davranış biçimine hükmetmeye çalışır.
Bunu tabii ki başaramaz ve her başarısızlık sonrasında daha da otoriterleşerek amacına ulaşmaya çalışır, totalitarizm kısırdöngüsüne girer.
Ancak ekonomi biliminden haberdar olanlar, planlamanın sadece bundan ibaret olmadığını, özellikle azgelişmiş ülkelerde bu ülkelerin dünya sermayesi karşısında yok olmaması için koruyucu ve yönlendirmeci bir planlamanın pek tabii ki olabileceğini, koruyucu planlamanın memleketin içe kapanması değil, bilakis çok daha fazla dışarıya açılmak için gerekli mekanizmaları sağlayabileceğini, yarışa geriden başlayan ülkelerin böyle bir stratejik eylem planına sahip olmadan dünyada güçlü konuma gelmelerinin mümkün olmadığını bilirler.
Banka danışmanı televoleci ekonomistler, sadece ekmek paralarını kazandıkları toplum kesimiyle ilgili olduklarından, yani sadece benim 6 milyonluk kesim dediğim ülkenin gelişmiş bölümünü tanıdıklarından, onlar Türkiye'nin yarışa geç başladığını bile kabul etmekte zorlanıyorlar.
Herkesin keyfi iyi, lüks arabalar sokakta, geceleri televizyonda televole var, ekonomi programlarında da repo, faiz ve para politikaları tartışılıyor, eh öyleyse burası küçük Amerika olmalı! Onların düşünce sistemleri bu kadar kısıtlı.
İyi de bu memleketin üretmeyi unutmuş, teknolojiye yatırım yapmayan, insanlarını yeni ekonomik düzen için eğitemeyen sermayesi, çoktan ölmüş de cenaze namazı kılınan hayvancılık sektörü, ölmeye yaklaştığı için artık vasiyetini yazmaya başlayan tarım sektörü ve bu 58 milyon insan ne yapacak?
Modern topluma ayak uydurup, dünya güçleri karşısında nasıl ayakta durabilecekler? Yaşamlarını nasıl sürdürecekler?
Bunu soran yok, hatta soruyu duymaya tahammül bile edilmiyor.
Bu soruya, yepyeni bir coşkuyla hazırlanacak, Türkiye'ye modern bir hedef verecek, toplumda var olan dinamizmi yeniden canlandırıp yeniden üreten Türkiye'yi geri getirecek bir stratejik plan anlayışından başka hiçbir şey cevap veremez.
* * *
Yeni Şafak yazarı Ömer Çelik, 20 Temmuz'da konuyla ilgili bir yazı yazdı.
Çok ilginçti bu yazı ve iki önemli tespit içermekteydi.
Çelik'e göre Türkiye, bu ikili toplumsal yapının meydana getirdiği büyük sosyolojik ve siyasi sorunla ancak ‘‘Serbest piyasa ve devletçilik ikilemine düşmeyecek, yeni bir kamuculuğu temsil edecek bir siyasi hareketle’’ baş edebilir.
Katılıyorum; çünkü aynı şeyi söylüyorum.
Onun ikinci tespitine de katılıyorum.
Diyor ki Ömer Çelik, ‘‘Böyle bir siyasi hareket ise işin tabiatı gereği ya yeni bir sol hareketle taşınabilir, ya da siyasetin doğasını kavramış bir Müslüman demokrat hareketle’’.
Çok doğru ve aylardır söylemekte olduğum gibi ben bir sosyalist olmamakla birlikte, gönlüm bunun bir sol hareket tarafından üstlenilerek taşınmasından yana.
Yeni bir eylem planı, doğal olarak yeni bir kamuculuk anlayışıyla yapılabilir zaten. Türkiye'nin ve dünyanın yepyeni dinamikleri var ve bunları doğru anlayıp da modern dünyanın gereklerine göre bizim toplumsal dinamizmimizi bence ancak sol bir düşünce harekete geçirebilir.
* * *
Ancak sol hareket bu işin içinde değil. Meseleye girme niyetindeler mi, ondan da pek haberim yok.
Sol teorisyenler hálá, ‘‘ahlak’’, ‘‘bireysel hak ve özgürlükler’’ meselelerini soyut düzeyde tartışmakla meşguller.
Bunlar iyi de, Marx'ın bir dediğini unutmamak lazım. Neo-Marksistlere ne kadar itici gelse de ‘‘altyapı, üstyapıyı belirler be kardeşim’’.
Özetle sol düşünce, ekonomiyi hálá kavrayamadı ve ekonomik gerçeği iyi kavrayan Müslüman hareket karşısında bence yenik düşmek üzere.
Yani sol düşüncenin doğal müşterisi olması gereken sınıflar, kesimler, desteklerini onlardan tamamen çekmiş durumdalar; çünkü Müslüman siyasi hareket serbestçe at koşturuyor ‘‘Öteki Türkiye’’de.
Siyasal İslami düşünceden olanların, çıkan ‘‘Öteki Türkiye’’ tartışmasına böylesine keyifle katılmalarının tek nedeni de bu bence. Yarın bu konuya devam edeceğim.
Paylaş