Paylaş
SADECE ekonomik göstergeler ele alındığında ‘Öteki Türkiye’ kavramının anlamını net olarak algılamak mümkün değil. Tabii ki sonuç itibarıyla her sosyolojik olayın temelinde iktisadi bir gerçeklik vardır.
Ancak bugün kişi başına düşen gelir ortalama 3 bin dolarken gelecek yıl bu 3050 dolara çıkarsa, teknik anlamda ‘ülke zenginleşti’ demek doğru olur. Bu tespitle ‘teknik düzeyde’ kimse tartışamaz.
Yine Türkiye'nin dünya ticaretindeki yeri ve dünya ölçeğinde yaratılan katma değerden aldığı paydaki artışlara bakılarak da olumlu ve insanı mutlu edecek sonuçlara atlanabilir.
Bu da teknik anlamda doğrudur.
Televoleci iktisatçılar gazetelerdeki köşelerinde bu teknik analizleri hemen her gün yapıyor ve belirli sonuçlara da varıyorlar. Mutlu oluyorlar.
Vardıkları en önemli sonuçlardan bir tanesi de globalleşme sürecinin aslında Türkiye'nin bir ülke olarak fakirleşmesine yol açmadığı, bilakis bu süreç olmasaydı ülkenin daha da fakirleşeceği.
* * *
Türkiye 10 yıl öncesine göre daha mı fakir? Hayır, çünkü sınıflar arası eşitsizliğin uçurum haline gelmesiyle birlikte az sayıda insan çok zengin olduğu için ülke karşılaştırması ististiklerinde fazla bir sorun gözükmüyor.
Ancak ‘Öteki Türkiye’ bağlamında başlayan tartışmada baştan beri üzerinde anlaşamadığımız konu farklı.
Ben bu tür süreçlere sınıf kavramıyla bakılmasını istiyorum. İstemek bir yana bunun bilimsel açıdan tek doğru yöntem olduğunu da düşünüyorum. Çünkü bu yapılmaz ise globalleşme ve bunun direkt sonucu olarak ülke ekonomisindeki yönelimin ‘insanlar’ üzerindeki etkilerini anlayabilmemiz, algılayabilmemiz mümkün değil.
Her ‘insan’ da kendi sınıf sınırları içinde yaşıyor. Çok insana hoş olmayan bu gerçeği hatırlatmakta yarar var. Ben de, televoleci iktisatçı da, muhabir de genel yayın yönetmeni de, bakkal da, muhtar da bu kendi sınıfsal konumunu istese de istemese de yansıtıyor. Dolayısıyla meseleye, ekonomik süreçlerin sonucuna, sınıflar bağlamında bakmaya başladığımızda, yani atıf noktasının ülke olmasını bir yana bırakıp, ülke içinde olan bitenlere baktığımızda asıl tablo orada ortaya çıkıyor.
* * *
Ortaya çıkan tablo da bence hiç hoş değil.
Televoleci ekonomistlerin de bundan hoşlandığını sanmıyorum. Onlar teknik açıdan rasyonel kararlar alındığında (yani IMF'nin de desteklediği program sonuçlandırılırsa) meselelerin çözüleceğine inanıyorlar.
Bense buna inanmıyorum. Çünkü meseleler istatistik tablolarında görülebilenlerin, çeşitli katsayıların, tabloların işaret ettiğinin çok daha derininde. Derin, çok derin bir yara var toplumda. İstatistiklerin bunu göstermesi mümkün değil.
Yazının başında Öteki Türkiye kavramının sadece teknik bir iktisadi terime indirgenmesi durumunda yanlış yapılacağını düşündüğümü de işte bu nedenle söylemiştim.
Sosyolojik bir mesele var ortada ve çözümü de siyasi. Çözümün rasyonel teknik programlar uygulandığı takdirde geleceğini düşünenler aslında belki de farkında olmadan bir tür siyasi tavır alıyorlar. Derin yaranın daha aktif, daha radikal bir siyasetle çözüleceğini düşünenler, örneğin ben, bilinçli bir şekilde siyasi tavır alıyoruz.
İki tarafın görüşleri birbirine aslında bu konuda taban tabana zıt.
* * *
İki ay kadar önce Güngör Uras'ın bir yazısı vardı. Doğu'da bir ilimizi gezerken, kırsal alana gitmiş. Arabayla yolda giderken, ağılların tamamen boş olduğunu, hepsinin harap halde olduğunu görüyor. Belki onlarca ağıl var bu şekilde neredeyse yıkılmış halde duran. Ancak aralarından bir tanesi tamir edilmiş, içerden ışık ve müzik sesi geliyor.
‘Bu ne?’ diyor Güngör Uras. Köylüler de ‘Orası Paris’ cevabını veriyorlar.
Meğer bir boş ağılı yeniden döşeyip, pavyon yapmışlar. Rus bayanları da getirtmişler, elde kalan son parayla erkekler burada alem yapıyormuş.
İlk bakışta tepki duyulan bu olay beni çok etkilemişti, nedenini biraz sonra açıklayacağım.
* * *
Son haberleri belki duydunuz.
Batman ve ilçelerinde son birkaç ay içinde tam 26 kişi intihar etmiş. Bir o kadar da intihar teşebbüsü olmuş. İntihar eden 26 kişiden 22'si genç kız. Korkunç bir haber bu.
İnsana ilk bakışta komik gelen, insanı belki kızdıran ağılın pavyona dönüştürülmesi olayı da korkunçtu aslında. Derin, çok derin, ağır bir yara aldı toplumumuz. Deforme oldu yaşamlar.
Öteki Türkiye'de insanlar mutlu olmak, aşk yaşamak, güzel kadınlarla, yakışıklı erkeklerle olmak, para kazanmak, araba sahibi olmak, kısacası şu kısa yaşamda insan gibi yaşamak istiyorlar. Eskiden, televizyon filan yokken alternatiflerin olabileceğini onlardan gizlemek mümkündü. Artık değil. Ve insanlar çok ama çok umutsuz. Bir küçük şehirde 22 genç kızın kendisini öldürmesini başka türlü açıklayamazsınız.
Umutsuz adamların, hayatın darbesini yemiş olan adamların ceplerindeki son parayı güzel bir kadına vermelerini de başka türlü anlayamazsınız. Öteki Türkiye'de olan bitenler bu ülkenin vicdani meselesi haline gelmedikçe ve insanlar aktif tavır almadıkça bu durumdaki bir ülkenin de geleceği olamaz.
Paylaş